Onaylı Yorumlar

Hezarfen
Hezarfen
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
30 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Ruslar ve Bozkırlılar
Günümüzde Asya’nın siyasi haritasına bakıldığında, deyim yerindeyse sınırları dünyaya sığmayan bir ülke, Rusya, kıtanın büyük kısmını kaplar. Aktüel siyasette de etkili olan bu kadim ülkenin tarihinin ise Türk okuru için fazlasıyla aşikar olduğu söylenemez. Osmanlı döneminden itibaren artık klişeleşmiş sıcak denizlere ulaşma hayaliyle Devlet-i Aliye sınırlarında arz-ı endam eden Çarlık, artık kadim düşman sıfatını kazanır. Buna rağmen kadim düşmanı tanımak için cephenin gerisine uzanıldığı görülmez. Oysaki Türklerin kök vatanı Asya bozkırlarının batı sınırında Ruslar vardır. Hatta öyle ki Türkler çoğu zaman batıya doğru uzandıklarında Slav kökenlilerle karşılaşırlar. Tam bu noktada Bozkır’ın Rusya ile nasıl bir ilişkisi olduğu merak edilir. Aslında Bozkır’ın Türklüğü simgelediği üzerinden Türkler ile Rusların ilişkisi Osmanlı öncesi döneme uzanır. Büyük Rus Tarihçi Lev Nikolayeviç Gumilev “Eski Ruslar ve Büyük Bozkır Halkları” isimli iki ciltlik eseri ile Bozkır-Rus temaslarında ortaya çıkan denklemleri çözmeye çalışır.

Bilindiği üzere Gumilev denilince akla ilk olarak meşhur teorisi etnogenez gelir. Tarihi, halkların şekillenişi, üzerinden anlatan Rus tarihçinin, diğer eserlerinde olduğu gibi, bu eserinde de etnogenez çözümsüz sorulara mantıklı cevaplar verecek şekilde gündeme getirilir. Diğer eserlerinde Bozkır’ın Ruslarla ilişkisine dair önemli değiniler vermesine karşın bu eserinde Bozkır-Rus ilişkilerini merkeze alarak, ezber bozan bir teori ortaya atmayı amaç edinir. Bu teoriye göre Bozkır-Rus münasebetleri tarihçilerin genelinin savunduğu gibi değildir.

Öncelikle Rus tarihçiliğinin hakim fikirlerini veren Gumilev, Rusya’nın Bozkır’la Avrupa arasında bir bariyer olduğu fikrine şiddetle karşı çıkar. Hakim görüşlere göre bu set, güçlü bir sel şeklinde akan Bozkır kavimlerinin önünü keser ve Avrupa’nın sular altında kalmasına mani olur. Bu indirgemeci yaklaşımı tümden değiştirmeye niyetlenen Gumilev, neredeyse her satırda Ruslar ile Asyalı diğer kavimlerin ilişkilerinin girift noktalarını ortaya koyar. Üstelik sadece kaynaklara da bağlı kalmaz. Kaynakların açıkta kalan noktalarında kendi teorisi etnogenezi çimento niyetine kullanarak rekonstrüktif adımlar atarak Rus tarihinin ilk dönemlerini adeta yeniden inşa eder.

Gumilev, sadece Rus tarihçilerinin genel kabullerini çürütmeyi hedeflemez. Batılı tarihçilerin Bozkır etnik sistemini tamamen Barbar diye etiketlemelerine de karşı çıkar. Etnogenezle Batılı jargonun Doğu’ya karşı iptidailik yakıştırmasını temelden yıkar. Bazı Rus tarihçilerin kendilerini Batı sistemine dahil etmek adına geliştirdikleri teorileri umursamadan Ruslar ile Bozkırlıların nasıl kaynaştığını aşama aşama anlatır. Rusların milletleşme sürecinin ilk anından itibaren bozkır kavimlerinin idari, sosyal ve kültürel etkilerini dile getirir. Gumilev eserinin yazıldığı dönemin baskısından dolayı Türk etkisini tam olarak belirtemese de üstü kapalı şekilde demek istediklerini pekala yerine getirir.

Ele alacağımız eserinin 2. cildinde ise genel olarak Moğol intişarı ele alınır. Moğolların Cengiz Han yönetiminde Asya’dan Avrupa’ya doğru uzanan hikayesi başından sonuna kadar anlatılır. Aslında vurgulanmak istenen Moğol istilasının Avrupa ayağının arka planına yerleşen Rus knezlikleridir. Rusların yeni düşmanla olan ilişkileri “devletlerin dostları yoktur çıkarları vardır” sözüne nazire yapacak derecededir. Bu tarz menfaat ilişkilerinin bulunduğu bir sistemde Moğollara isnat edilen tamamen imha için yola çıkan bir barbar sürüsü yakıştırması doğal olarak ortadan kalkmaktadır. Gumilev yazdıklarıyla Moğolları bir nebze aklarken, Asya’daki Rus faktörünün de ehemmiyet derecesini arttırır.

Eserde Ruslara biçilen önemin yazarın aidiyetine bağlı olmakla birlikte yazılanlardan zor da olsa eser sahibinin başka yönleri de fark edilir. Aslında muhtevayı ideolojik düşüncelerden temizlemek pek olası değildir. Zira Gumilev aktarım ve nakilden ziyade yorumla tarihi yeniden inşa ettiği için fikri kimliğini de yer yer aşikar eder. Bir kere bütün metin dikkatle incelendiğinde Gumilev’in hasım düşüncelere ilk aşamada “Burjuva” yakıştırmasını yaptığı görülür. Sosyalist jargonda çokça geçen bu kelimenin müellif tarafından tahkir, önemsememe, küçümseme anlamlarında kullanıldığı fark edilir. Tabii buna nazaran sosyalist yazımın merkezinde yerleşen ekonomik ilişkilerin de metinde çok fazla baskın olduğu söylenemez. Zira etnogenez tezi o kadar güçlü bir şekilde yer alır ki başka fikirlerin terminolojisi silikleşir.

Etnogenez tezinin anlatımdaki yoğunluğu yazarın tarzına alışkın olanlar için pek bir anlam ifade etmez. Ama bazı satırların müellifin diğer eserlerinden izler taşıdığı akla gelebilir. Hatta bu makalenin yazarı Gumilev’in eserini okurken bir yerde tekrar olduğunu fark eder ve derkenara “diğer eserlerinde benzer konu tekrar edilmiş” diye not düşer. İzleyen sayfada Gumilev okurunun dikkatine not düşmek ve kendini temize çıkarmak kabilinden: “Binaenaleyh mezkur kitap (Muhayyel Hükümdarlığın İzinde) ile elinizdeki eserin bu bölümü, kronoloji prensibine göre konulmuştur ve tekrar değil, aksine birbirinin mütemmimidir (s.25)” diyerek adeta okuruyla eserinde konuşur.

Okurla bu kadar hemhal olmanın haricinde Gumilev yazılan metni adeta gergef gibi işler. Tarihin kaynaklarla yazıldığı malumdur. Ama Gumilev için kaynaklar ilk aşamada eleştirilmesi gereken metinlerdir. Onun tenkit usulü, inanılmaz derecede ayrıntı içerir. Misal elde kaynak olmamasına istinaden Moğolların tarihine ilişkin birincil bir kaynak olan “Moğolların Gizli Tarihi” Gumilev tarafından en ince ayrıntısına kadar tahlil edilir. Merhum çevirmen Ahsen Batur’un da vurguladığı gibi bazı tarihçiler tarafından sadece nakledilen bir cümle Rus tarihçi tarafından iki üç sayfa boyunca detaylı analiz edilir. Üstelik ortaya çıkan sonuçlar çarpıcıdır.

Bazen cümle tahlili kelime seviyesine iner. Aslında müellif nerede detaya inip, nerede genel anlatım yolunu izleyeceğini çok iyi bilir. Bazen diğer eserlerinde konuyu detaylı anlattığı için kısaca geçer. Bazen de kelimenin etimolojisine dair derin tespitler yapar. Bu tespitlerde çok sıra dışı yorumların olduğunu da belirtmekte fayda var. Örneğin; Kızılderili kabilelerin kullandığı Dakota dilindeki “Wakan” ile “Hakan” kelimesi arasındaki benzerliği anlamlı bulan Gumilev, Bering Boğazı’ndan geçiş teorisine destek verir.

Bu şekilde çarpıcı fikirlerle beraber bazen katılmanın güç olduğu yorumlarını da öne sürer. Aslında Rus milletiyle diğer milletleri karakterize eden anlatımı dikkate alınırsa yazarın aidiyeti tekrar gündeme gelir. Misal Rusların Kıpçaklarla olan ilişkisine genel intibanın dışında barışçıl bir perspektiften yaklaşır. Amerika’yı istila eden yabancı kavimlerin soykırımı önceleyen yanlarına karşın Rusların Kıpçakları benimsediklerini, onlarla evlilik bağı kurduklarını ve dostluk ettiklerini savunur. Rus kanıyla Türk kanının karıştığı bu olağan tablonun hissettirdiği iyi niyete ve barışçıl arka plana karşın, Osmanlı’nın Balkanlardaki ilerleyişini savaşan unsurların (Devşirme Yeniçeriler, Korsanlar, Bizanslı Akritler, Anadolu Gaziler-i/Gaziyan-ı Rum) etkisine dayandırır. Hatta ön yargılı olarak nitelendirilebilecek bu durum ilerleyen satırlarda Merhum Çevirmen Ahsen Batur’un da dikkatini çekmiş olacak ki Türklerin-Müslümanların din siyasetinde kullanılan “Kılıç Zoru” deyimine Batur dipnotla karşı çıkar.

Bu arada eserin çevirmeni Merhum Ahsen Batur hakkında da birkaç söz söylemek uygun olur. Gumilev’in bu tarz eserlerini literatüre kazandırması yetmezmiş gibi merhumun çeviriye sadece basit bir aktarım gibi davranmadığı da aşikardır. Böylesine zor, anlaşılması güç, etnogeneze ve Rus tarih anlatımına ait onlarca terminoloji içeren bir eseri tercüme ederek anlaşılır kılmak başlı başına bir başarıdır. Üstelik bazen Gumilev’in kullanım hataları ve kaynaklarına dair yanlışları bile gösterilir.

Sonuçta, kim ne derse desin, Gumilev, büyük bir tarihçidir. Onun tarihin yöntemine dair savundukları ders verilecek kadar mühimdir. Fikirlerinin bütününe katılmak mümkün olmasa da savunduğu düşünceyi yüceltmede ve okurunu kendi fikri yörüngesine oturtmakta ustadır. Tarihin bilinmezlerine getirdiği yorumlar genç tarihçiler için bir yaklaşım modeli oluşturabilir. Ayrıca yazarın bazen savunduklarıyla okurun fikri yapısını Gumilev öncesi ve sonrası diye ayıracak derecede güçlü tezler öne sürdüğü de malumdur. Üstelik Rus tarihçi sadece düşünceye yeni boyutlar kazandırmakla da kalmayıp, tarihe yardımcı ilimleri- özellikle fiziki coğrafyayı- en efektif şekillerde kullanır. Her tarihçi bu etkiyi yaratamaz.

Yanıtla
4
0
Destekliyorum  1
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
30 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Çocuklar, İstanbul’un serçelerine başka bakacak…
Hayvanlarla kurduğu dostluklar ve hayal gücüyle büyüyen bir çocuk, ileride veteriner bir anne olursa… Bu şekilde bir hayat öyküsü, şimdilerde bir kitap olarak karşımıza çıktı. 'İstanbul'un Serçesi'.

Zeynep Küçük, İstanbul’un cıvıl cıvıl kuş seslerini eserine taşımış. Ağabey Serçe ve Minik Serçe’nin İstanbul semalarındaki masalsı macerasını kaleme almış. İstanbul’un simgesi sayılacak mekânlardan da görseller mevcut. Kitabın sonundaki boyama sayfaları da çocukların ilgisini bir hayli çekecek.

Kitap, ebeveynler için de yardımcı rol de üstleniyor. Çocukların hayata nasıl hazırlanabileceğini örneklemiş yazarımız. Aynı zamanda kuş fobisi olan ya da hayvanlarla yakın ilişki kuramayan çocuklar için de bir adım niteliğinde. Muhtemelen kitabı okuyan çocuklarımız için artık İstanbul’un serçeleri bir başka görünecek.
Yanıtla
4
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
29 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Umudun adı: Katy
"Katy Ne Yaptı?", çocuklar için tasarlanmış ancak yetişkinlerinde okuyabileceği, kendisinden sonra yazılacak olan kitaplara ışık olmuş bir roman. Ana karakteri "Katy" adında henüz 12 yaşında bir kız çocuğu. Carr ailesinin 6 çocuğundan en büyük olanı. Annesi ölünce kardeşlerine ablalığı vazife ediniyor. Fazlasıyla hayalperest ve yeterince uçarı bir karakter. Kalbi ise tertemiz.

Katy birgün salıncaktan düşüyor ve artık bir müddet yürüyemeyeceğini öğreniyor. Bu durum onun yaşındaki biri için katlanılamaz bir şey olsa da özellikle yatalak olan kuzeni "Helen" in ona verdiği hayat tavsiyeleri, güçlü bir kimlik olan Katy'yi dönüştürmeye başlıyor. Yattığı yerden de hayata katılabileceğini ve umudun asla tükenmez bir his olduğunu öğreniyor. Ve Katy bedenindeki olgulara rağmen hislerindeki algılarla başta kendini sonra ev halkını dönüştürüyor...

Kitap ergenliğe doğru yol alan gençler için oldukça motive edici bir metne sahip. Hikayeler bölümlere ayrılmış ve her bölüm diğerinin devamı niteliğinde. Katy'yi ve ondaki gücü çok seveceksiniz. Ebeveynlerin çocukları için okuması ve okutturması gereken bir metin olduğunu düşünüyorum.
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
26 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Yazmak ve boyamak hiç bu kadar eğitici ve eğlenceli olmamıştı.
Gülay Yener, kitabının ortaya çıkış amacı olarak “Türkçemizin zenginliklerine ışık tutarak sizlere dilimizi daha iyi öğretmek ve günlük yaşantımızda birbirine sıkça karıştırılan atasözleri ve deyimlerin farklı yapılarını sıkılmadan öğrenmenize destek olmaktır.” şeklinde bir açıklamada bulunuyor. Haksız da sayılmaz.

Çok eski zamanlardan bu yana bir birikimle oluşmuş dilimizde atasözleri ve deyimler oldukça geniş bir alan kaplıyor. Bu zengin birikimi de gelecek nesillere aktarmak, çocuklarımıza öğretmekle başlıyor. Yener, kitabında bu öğretimi oldukça keyifli hâle getirmiş.

Boşluk doldurmalı, eşleştirmeli etkinliklerin yanında bir de kompozisyon yazmak için alanlar da bırakılmış. Ayrıca mandala kısımlarının da bulunduğu kitap, çocukların ellerinden düşmeyecek gibi görünüyor.

Keyifli okumalar, eğlenceli çalışmalar.
Yanıtla
3
0
Destekliyorum  1
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
24 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
“Yüreğine, yüreğine çok dikkat et!” dedi o patlak gözlü yaşlı Çingene.
Karadeniz’i birçoğumuz yeşilliği ve hırçın deniziyle biliriz. Davulun sesi uzaktan bizlere hoş gelmiş olacak ki orada yaşayan Metin Kondel duruma farklı bir açıdan bakıyor. Gezi yazılarından oluşan eserinde şehirleşmenin boğucu havasından sıyrılıp “doğanın dili üzerinden konuşmaya” okurlarını davet ediyor. Yaylaların serinliğinde yürüyüp tanıdıklarla sıcak çayın sohbetine katılmak da bizlere kâr kalıyor.

"Yolun aşağı tarafında görüntüsü soyut bir resim gibi anlamsız, üstü buzla kaplanmış küçük bir ırmak vardı. Kıran Yayla yolundaki eski bakkala kadar pürüzlü karların üzerine basıp "kart kurt !" diye yürüdük. (....) Sonunda Kıran Yayla'nın girişine gelip durduk. Ahmet neşeli bir dağ keçisi gibi karla kaplı eteğinde zikzaklar çizip yukarılardan bize bakınca Vızvız Tepenin adıyla tezat yüceliğine ayılmış olduk."

Keyifli okumalar.
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
18 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Anı ve söyleşilerden ders çıkarmak...
Sosyoloji ve Hukuk alanlarında kariyer yapmış akademisyen yazarı, medyada daha çok gastronomi alanındaki programlarından tanıyoruz. Tıpkı akademisyen Mina Urgan’ın; “Bir Dinozorun Anıları” kitabıyla daha çok bilinmesi gibi. Böylesi durumlar da işte toplumumuzun sosyolojik gerçekliğini yansıtıyor. Fakat “Hesap Lütfen” adlı bu kitap; söyleşi formatında bir anı aktarımı içeriğinde olsa da sürdürülebilir, verimli, kaliteli toplumsal bir yaşamın temel dayanaklarını öngörmektedir.

Anılar, deneyimler ve öneriler neden önemlidir? Başkalarının deneme, yanılma, geliştirme, değiştirme ve uygulamayla elde ettiği sonuçlar; artıları ve eksileriyle kayıt altına alınır. Kazanımlar yaşamın bir parçası haline getirilir, olumsuzluklardan kaçınılır. Böylece bu yaşam tarzı geliştirilerek tüm nesillere aktarılır.
Nerede hata yaptığımızı, nerede tekrara düştüğümüzü, neyi daha verimli kıvamda yapabileceğimizi tespit edebilmek için, yaşanmış olaylardan ibret almamız gerekmektedir. Anılar ve söyleşiler; eğer bize çok özel bilgi ve turistik gözlemlerin dışında bilgi ve deneyim aktarıyorsa anlamlıdır. O zaman toplumsal bir değer niteliği kazanırlar.

Bu kitap; ders, ilke ve öneri kapsamında değerlendirilebilecek yüzlerce yaşam bilgeliği dersi barındırıyor. Tabi ki en değerli hazineler derinlerdedir ve çıkarmak için ustalık gerekir. Her birey ihtiyacı, deneyimi, beklentisi ve birikimine göre yorumlar, anlar ve istifade eder.

Kitap sekiz bölümden oluşmaktadır. Bölümlerin sonuna ise “Hayatımı etkileyen on kitap” ve “Hayatımı etkileyen on film” bölümleri eklenerek listeler sunulmuştur. İkinci bölümde, “İnsan Dünyaya Nasıl açılır?” başlığıyla şu bilgi aktarılmaktadır: “Merak duyan bilginin peşinden gider, bilgi ise hareketle birleştiğinde hayatı anlamlı kılar. Her insandan öğrenilecek bir şeylerin olduğuna inanarak yaşıyorum. Değer verdiğim bir insanın, bilgili olduğum bir konuda bana hak vermesindense, ondan yeni bir şeyler öğrenmeyi yeğlerim.”

Altıncı bölümde ise; “Toplum içinde yaşamanın yolları” başlığı altında şu deneyim paylaşılmaktadır: “İnsanların hemen hemen her konuda kamplaştığı tuhaf bir dünyada yaşıyoruz. Kamplaşmış insan dinlemez, dinlese de anlamaz; her düşünceyi kendi düşüncesine Hizmet eden bir tamamlayıcı ya da potansiyel bir düşman olarak görür. Bu tip insanlarla diyalogda, ilkesiz bir yerden onlar gibi görünmenizi önermiyorum. Ama kışkırtıcı olmak yerine yalnızca dinlemeye ve anlamaya çalışmak size farklı dünyaların kapısını aralayabilir. Kendi fikrimizi söylemeden önce karşı tarafı anlamaya çalışmak hayatı ve insanları kavramak için bulunmaz bir hazinedir.”

Benzer yorum ve sosyal keşiflerle dolu söyleşiyi dikkatle okumanızı öneririm.
Yanıtla
4
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
17 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İnsan ölür, hayal ölmez...
"İnsan ölür, hayal ölmez" diyor yazar "Fatih Duman"... Ne de güzel başlıyor kitabının satırlarına... Ve şöyle devam ediyor : " Analar babalar ölünce, çocuklarına miras olarak mal mülk bırakmaz sadece; bazen bir hayal bile en büyük mirastır. Ve o hayale mutlaka sahip çıkan birileri olur..." İşte kitabın özü de sözü de burada başlıyor... 13ncü yüzyıla ışınlanıyor okuyucu. Ahmet oğlu Nasüriddin Efendi yani nam salmış adıyla "Ahi Evran"la tanışıyor. Çoğumuz adını duydu belki ama kimdir, necidir bilenimiz var mı?

Hak yoluna gönül vermiş, her ne çile çektiyse...

"Allah'tandır, buna da şükür" demiş, ölüm kapısına dayansa da davasından asla vazgeçmemiş ve her şeyden önemlisi bir "hayale" inanmış bir eren Ahi Evran...

Ve kitabın yazılış amacı da bu ilim aliminin hayalini, mücadelesini ve yolunu anlatmak... Çok da güzel çok da keyifli anlatıyor... Günümüzle başlayan hikaye zaman zaman geçmişe doğru sarıyor makarayı ve Ahi Evran'ın yaşadığı dönemi tüm koşullarıyla ele alıyor.

Ahi Evran'ın yaşadığı dönem, Büyük Selçuklu devletinin var olduğu dönemler. Ahiler birliğini kuruyor gençlik yıllarında. Tek amacı, insanlara "Allah sevgisini" aşılamak ve İslamiyet'in yayılmasına yardımcı olmak... Kısa sürede bir kar topu misali büyüyor dergahı... Müridleri her geçen gün artarak çoğalıyor ve artık Evran ve beraberindekiler sadece İslamiyet için değil vatan topraklarının korunması için gerektiğinde cenk eder duruma geliyorlar... Canları pahasına davalarının adamı oluyorlar...

Yıllar geçiyor, yollar aşılıyor, yeni devletler kuruluyor... Evran gibilerin adı sanı unutuluyor belki ama kalplerde bıraktıkları iz asla unutulmuyor... Yaşam şekilleri, davaları nesilden nesile aktarılıyor... Bir Ahi Evran ölüyor belki ama başka bir kalpte yeni bir Ahi Evran doğuyor... Tıpkı onun gibi...

Yazar, geçmiş ve günümüz arasında bir bağ kuruyor ve yalın anlatımı ile Ahi Evran'ı günümüze taşıyor. Baş karakteri "Ali" ye de araştırmanın ve öğrenmenin sabrını ve güzelliğini öğretiyor... Biraz dini biraz tasavvufi havada yazılan "Ahi Evran" romanı her yaştan her kesime hitap edebilecek çok kıymetli bir eser.





Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
16 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Hâlâ birkaç sırrımız var. Ama yalansızız.
Hayatta yerini dolduramayacağımız yegâne şeydir aile. Hayatımızda sorgusuz sualsiz kabul göreceğimiz tek yer ailemizin yanıdır. Bir eve rastgele bir dizi karakter yerleştirip, karşılıklı bağımlılık ve duygusal güç dağılımı arasında bir denge oluşturduğumuzda; onların bir senaryoya ihtiyaç duymadan işlevsiz aile hayatını canlandırdıklarını görürüz. Mesela büyük kardeş, ortancanın düşman dramını üstleneceği gerektiren bir rol canlandırıverir, aynı büyük kardeş, ailesine itaat edecek şekilde yetiştirilme ve aynı anda büyük kardeş olma ikileminden bir çıkış yolu arar. Küçük kardeş ise, ailenin geri kalanının bıraktığı boşlukları doldurmak için farklı pozisyonlar arasında gidip gelecektir. Ve bu sadece bir yatay çizgidir. Soy ağacındaki dikey çizgileri de eklersek her an karşılaşabileceğimiz ve alışkın olduğumuz aile diyaloglarında savrulduklarını görürüz. Bu hikâye de biraz aynı, biraz farklı noktalarla aktarılmış.

Tahmin edemeyeceği büyüklükte hayal kırıklığı yaşayan Mürüvvet Hanım, hayata dair tüm umutlarını oğlu Emin'e bağlayarak, içindeki çaresiz öfkeyi, dayanılmaz sahiplenme duygusuna dönüştürüp, Emin'in yaşamını baştan sona eline alır. O hayal kırıklığı ki daha nelere sebep olacak, kaç kişinin hayatına yön verecektir. Belki onca buhranın yaşanacağını bilse bir yerde durup düşünebilirdi, Mürüvvet Hanım. Konu hakkında yorum yapacak olsam tüm hikâyeyi açık etmekten korkarım. O yüzden aktarılan şeyin kıymetini yorumlamak istiyorum.

Şermin Yaşar kâğıda döktüğü ailenin benzersiz olmaktan ziyade oldukça tanıdık olmasını sağlayarak onu her okuyucu için yaşanmış ya da ilgi çekici kılacak bir hikâyeyi anlatıyor. Etkileşim o kadar basit ve doğal ki, hikâyenin olay örgüsüne katılıyor ve sonra bu doğallığı dejavu gibi geçmiş neslimde, dünde ya da şimdiki muhabbetlerimizde içselleştiriyorum. Sayısız kez olaylara doğrudan müdahale etmek istedim. Hatta yardım etmek, teselli etmek, ölümü ve kalp kırıklığını önlemek, kızgın gerçeği fısıldamak, acıya neden olan bencilce ruhları ısıtmak, üzüntüleri gülümsetmek, uyarmak ve umutsuzluğu defetmeyi istedim.

Şermin Yaşar’ın kullandığı dil fazlasıyla doğal, konularıysa gerçek bir ilhamla ele alıyor ve karakterlerin ve onların kaybolan dünyalarının hepimizin aşina olduğumuz tasvirini yaparken aynı zamanda yazılarına tatlı bir ironi, mütevazı bir ihtişam ve nazik bir mizah katıyor. Tıpkı kitabın başında hikâyesini ithaf ettiği karakteri Ethem'e sonunda büyük bir gizli umut, tatlı bir ses ve yaşama tutkusu kazandırdığı gibi. Beğenerek okuyacağınızı düşünüp, tavsiye etmeden geçemiyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Yanıtla
30
3
Destekliyorum  31
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
15 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Beynimiz Muhteşemdir
Barış Muslu'nun kitabını yıllar önce okumak istemiştim ancak bir türlü fırsat bulamamıştım. En sonunda bu yıl kitabı alıp okuyabildim. Kitabın içindeki yöntemler NLP yöntemlerine benziyor. Zaten yazar da Neuroformat adını verdiği bu tekniği NLP tekniklerinden esinlenerek geliştirdiğini söylüyor. Kendi zihnimizi gözden geçirip kusurlu, hatalı, bize sorun çıkaran noktaları tespit edip bunları temizleme üzerine kurulu bir sistem aslında bu. Özellikle göz taraması şeklinde yapılan uygulamayı çok beğendim. Kitabın içinde anlatılan uygulamaların hepsini yaptım. Fayda gördüklerim oldu. Zaten kişisel gelişim kitaplarının en önemli noktası burasıdır. Yani kitapta anlatılan yöntemleri uygulamak. Bu sayede ancak kitapta anlatılanların faydasını görebiliyoruz. Bu yüzden de kitabı okuyacak kişilerin mutlaka uygulama yapması gerekiyor. Kitabın anlatımı yalın ve sade. Yazar zaten kendi bulduğu yöntemle zihni tamir etmeyi anlatmaya çalıştığı için kitabın içinde pek çok yerde bu yönteme dair bilgiler yer alıyor. Hızlıca okunup bitirilecek bir kitap.
Yanıtla
3
0
Destekliyorum  1
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
05 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Edebi türlerin renkli harmanı…
Sıla, belli bir zaman akışına uymadan anlatıyor yüreğinden geçenleri. Bir şiir, bir aforizma, bir hatıra, sosyolojik bilgiler… Kullandığı türe göre bir üslup da oluşturmuş. Metinlerin kendi içerisindeki duygularını gayet güzel hissedebiliyorsunuz. Meraklısına çalışma hayatının teorik bilgisini de sunmuş.

Keyifli okumalar.
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir