ÇÖL TİLKİSİ’NİN YANI BAŞINDA
İkinci dünya savaşının belki de en popüler komutanı olan Erwin Rommel, Nazilere duyulan nefretten bağımsız şekilde, taraflar için her zaman ilgi çekici olmuş ve ağır kayıplar verdirdiği düşmanlarının da takdirini kazanmış bir karakter. Çarpıcı başarıları yanında ideolojik tartışmalardan uzak kalması, suikast komplocuları arasında sayılması, savaş sona ermeden intihara sürüklenmesi ve hiç yargılanmamış olması da onun öyküsünü savaştaki Alman komutanlar arasında daha “sakıncasız” ve ilgi çekici bir kişi kılmış kuşkusuz. John Pimlott “çöl tilkisini” kendi ağzından aktaran kitabıyla bu ilgiye yalnızca Rommel’in stratejik aklı ve askeri tarihteki rolü açısından değil kişiliği ve duyguları açısından da ilk ağızdan aktarılan bir karşılık sunuyor. Kitap, Rommel’in 1. Dünya savaşı tecrübesi, eğitimciliği, Kuzey Afrika başta olmak üzere 2. Dünya savaşının çeşitli cephelerindeki mücadelesi ve ölümüne kadarki gelişmeleri Rommel ve Pimlott’un bakış açılarından okuyucuya aktarıyor.
Tansiyonun hiç düşmediği olayların karmaşası ve teknik detaylarla yüklü kitabı kısaca değerlendirmek yerinde olur; İnatçı ve becerikli bir asker olan Rommel savaşla ilk olarak 1. Dünya savaşının Batı cephesinde tanışır, ilk yaralarını ve madalyasını da burada Fransızlara karşı savaşırken alır. Göğüs göğüse siper savaşlarının saklambacı ve kovalamacası içinde komutanlık yeteneklerini ve saygınlığını arttırırken tehlikeyle çoğu kez burun buruna gelir. Zor ve yüksek riskli kararlar almaktan çekinmez. Siperlerde, dikenli telli çukurlu arazilerde, ormanlarda ve tepelerde savaşır. 1917’de İtalyanlara karşı Avusturya Macaristan ordusunu desteklemekle görevli Alman kuvveti ile İtalya cephesine gider. Dağlık arazideki İsonso savaşında gösterdiği idare kabiliyeti, gözüpekliği, girişimciliği, insiyatif alma ve fırsattan yararlanma içgüdüleri Rommel’e büyük başarılar getirir ve gelecek savaşlardaki özelliklerinin temelini atar.
Savaş arası yıllarda Alman ordusu küçültülürken Rommel’in orduda kalmasına izin verilir. Bu sırada deneyimlerinden eğitimde faydalanılması amacıyla piyade taaruzu kitabını yazar. Rommel sistematik şekilde yazmaya, rapor çıkarmaya ve titiz notlar almaya eğilimlidir. Eğitimci olarak da kısa sürede popüler olur.
1936 ve 37 yıllarında Hitler’in yakın çevresinde görev alır, 1938’de muhafız birliği komutan olur. İkinci dünya savaşının başlangıcındaki Polonya seferinde rol almasa da Fransa seferinde ön hatlardadır. İlk ateşi açmanın, düşmanı ateş altında tutmanın önemini keşfeder. Ormanlık alanda makineli tüfek ve havanla taaruzun etkisini açıklar. Gördüklerinden taktik sonuçlar çıkartır. Komutanın ön saflarda hareket halinde ve emrindeki kuvvetleri denetler vaziyette bulunmasının hızlı iletişim ve hızlı müdahalenin önemini takdir eder. Taaruzları geliştikçe aralıksız bir biçimde ilerleyişini sürdürür ve bulduğu fırsattan mümkün olduğunca yararlanmak ister. Hızı çoğu zaman peşindeki kuvvetlerle bağlantısının kesilmesine ve riskli durumlara düşmesine sebep olur. Ancak ilerlemenin ivmesini korumayı zaferin de anahtarı görür. Fransız 1. Ordusunun teslim olmasında Rommel’in tümeni önemli bir rol oynar. Tümeni hayalet tümen adını alır ve başarıları propaganda malzemesi olarak kullanılır.
1941’de korgeneral olur ve dünya çapında ün kazanacağı kuzey Afrika seferinde görevlendirilir. Kâğıt üzerinde İtalyan’ların emrine verilmiş görülen Rommel Afrika’da patronun kendisi olduğunu kısa süre içinde gösterir. Kuzey Afrika seferinden itibaren Rommel’in eşine yazdığı mektuplar okuyucuya sunulmaya başlanır. Bu mektuplar savaşın günlük gelişiminden bahsetmesi yanında Rommel’in duygu ve düşüncelerini doğrudan görmek ve savaşı onun gözünden deneyimlemek açısından çarpıcıdır.
Rommel’in Afrika’daki ilk hedefi Bingazi’dir. Buradaki İngiliz kuvvetinin tahmininden zayıf olduğunu anlayınca harekete geçer. El Aghelia’yı alır. “İlk domino taşının düştüğünü gördüğü an, ivmenin sürdürülmesi konusunda sabırsızdır”; Sirenayka’yı ele geçirir ve ilk çöl zaferini yaşar. İlk zaferiyle heveslenen Rommel her zamanki gibi büyük hayaller kurar. Düşmanlarını Mısıra kadar sürmek niyetindedir. Kendisine durması yönünde verilen talimatları göz ardı eder ve Tobruk’a yönelir. İlerlemesi çılgınca görülür ve üstlerini endişelendirir. Öyle ki Paulus onu denetlemeye gönderilir. İngilizlerin haçlı harekatı sonucunda geri çekilmek zorunda kalır. Trablusu kaybetmemek için Sireneyka’dan çekilir ve Tobruk kuşatmasını da kaldırır.
Kayıpları telafi edilmeye ve Luftwaffe Akdenizde güç kazanmaya başlayınca Rommel yeni bir saldırı planı hazırlar. Bu planla İngilizler Trablus sınırından sürülür. Rommel, sayıca üstün olan İngilizleri piyade savaşına bağlanıp kalmaları bakımından eleştirirken, İngilizlerin tanklarını parça parça savaşa sokmasına anlam veremez. Fransızların güçlü kalesi bir hacheim’i alsa da bu küçük zafer için harcadığı kaynaklar ve verdiği ağır zaiyat sebebiyle eleştirilir. Yine de bu muharebeler sonunda önü açılan Rommel tekrar Tobruka yönelir. Savaş boyunca İngiliz direnişinin sembolü olan Tobruk çok iyi korunsa da İngiliz savunması Alman taaruzlarına dayanamaz. Binlerce esir, tank ve top ele geçirilir ya da imha edilir. Rommel bu zaferle kariyerinin zirvesine ulaşır.
Tobruk zaferi Rommel’in İngilizleri mısırdan atmak ve petrol sahalarına kadar ilerlemek konusundaki niahi hedefine bir adım daha yaklaştırmıştır. Önemli ölçüde malzeme ele geçirilmiş ve ordu takviye olmuştur. Rommel İngilizlerin yeni bir savunma hattı kurması ve dinç birliklerle desteklenmesinden önce saldırıp düşmanı felç etmek ister. Kafasındaki zafer kazanıldığı takdirde İngilizler için Afrika macerası sona erecek ve Süveyş kanalını dahi ele geçirmek mümkün olacaktır. Bu sebeple askerlerini son sınırlarına kadar zorlayarak ivmeyi sürdürmek ister. İskenderiye’ye 150 km kadar yaklaşır. Ancak ilerledikçe ikmal hatları da uzar ve felaket de ufukta görülmeye başlar. Öte yandan İngilizlerin ikmali sürekli artmakta ve kaynakların yarattığı fark kapatılamayacak kadar büyümektedir. İngilizlerin ezici tank üstünlüğü sonun başlangıcını ilan eder. Savaş, coğrafi kısıtlamalar sebebiyle İngilizlerin istediği hale yani statik savaşa dönüşür. Enigma mesajlarının kırılması da Alman Akdeniz tedarik sisteminin çökmesine yol açar.
Bu sırada İngilizlerin komutasına Montgomery gelir. Rommel’in saldırısını bekleyen ve her zaman “garanti zafere” oynayan Montgomery statik muharebe, hava desteği ve topçularla Almanları yok etme planı yapar. Almanlar yoğun savunma ateşi karşısında kilitlenir ve başarısız olur. İngilizler daha motorizedir, tartışmasız hava üstünlüğüne sahiptir ve Almanların muazzam bir yakıt ikmal sorunu vardır. Sonuçta İngilizler üstün güçleriyle karşı saldıya geçer ve Almanlar büyük kayıplarla geri çekilmek zorunda kalır. Hitler’den gelen geri çekilmeme emri bu kayıplarda önemli rol oynar. Rommel emre uysa da buna pişman olur ve ağır bir bedel öder. Sonraki süreçte İngilizlerin temkinli takibi ile Almanlar sürekli geri çekilir, artık ne savaş güçleri ne de ikmalleri vardır. Böylece Rommel Trablus’u da terk etmeye ve Tunus’a kadar geri çekilmeye karar verir. Bu tavrı da eleştirilir.
Amerikalılar Tunus’a çıkınca karşılarında yine Rommel’i bulur. Tecrübesiz yeni düşmanlarına karşı başlarda başarılar kazanan Rommel kafasındaki planlara karşı çıkılınca istediği sonucu elde edemez. Mart 1943 de Afrika’dan ayrılır ve bir daha da geri dönmez. 13 Mayısta da tüm Afrika güçleri teslim olur.
Rommel Afrika seferinden sonra İtalya’ya gider. Müttefiklerin İtalya’yı işgaline karşı planlara dâhil olur. Mussolini’nin tutuklanmasının ardından Almanların İtalya’yı işgal harekâtlarında görev alır.
Kasım 1943’te Batı savunmasında görevlendirilir. Beklenen çıkarmaya karşı hazırlıklar ve yoğun teftişlerle uğraşır. Rommel büyük bir titizlik ve ustalıkla hazırladığı geniş ölçekli uygulamalar öngörse de planlarının çoğu yerine getirilmez. Çıkarma öncesinde zırhlıları sahile yakın olacak şekilde komutası altına almak ister. Sahilden uzak güçlerin zamanında yetişemeyeceğini ve köprübaşı ele geçiren düşmanın bir daha durdurulamayacağını düşünür ki bunda da haklıdır. Hitler’e planlarını kabul ettirmeye çalışır.
Müttefikler Rommel’in tahmin ettiği bölge yerine Normandiya’ya çıkar. Rommel üst komutanlığa sunduğu ayrıntılı raporla durumun ümitsizliğini açıklar. Düşman hava gücü bir günde 27 bin sorti gibi ezici bir güçle saldırmaktadır.
Alman güçleri şiddetle dirense de her yönden büyük baskı altında kalır. 16 temmuzda Rommel mücadelenin sona yaklaştığını bildirir. Ertesi gün aracı ile giderken hava saldırısına maruz kalır ve ciddi şekilde yaralanır. 18 Temmuzdaki İngiliz saldırısı öncesinde yaptığı hazırlıklar ona savaştaki son zaferini getirir. 20 Temmuzda Hitler’e darbe girişimi olur ve büyük ölçekli bir tutuklama dalgası yaşanır. Şüpheli durumundaki Rommel iyileşse de tecrit edilir ve 14 Ekim de intihar etmek zorunda bırakılır.
Kitapta gerilim ve aksiyonun eksik olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte Rommel’in eğitimci perspektifle aktardığı taktik ve stratejik düşünceler savaşın heyecanı arasında olaylara daha geniş bir bakış açısı sunarak Rommel ve düşmanlarının başarı ya da başarısızlıklarının sebebi hakkında bir kavrayış sağlar. Örneğin, Rommel önceki dünya savaşının deneyimlerini geçersiz kılan yeni bir dönemin başladığını ve bu dönemin anahtarının hareketli savaş olduğunu sıklıkla ifade eder. Rommel’e göre hareketli savaşta vazgeçilmez unsur insan değil malzemedir. Çünkü hareketli savaşta en iyi asker bile teçhizatsız kaldığında yok olmuş demektir. Düşmanın zırhlıları yok edilirse ağır zayiat vermeden düşmanı çaresiz bırakmak mümkündür. Araçlar yok edilmese bile ikmal hatlarının kesilmesi araçların etkisini ortadan kaldıracaktır. Rommel, statik savaşın hedefi düşman askerlerini yok etmek iken hareketli savaşın hedefi düşman teçizatını yok etmek olduğunu belirtir. Statik savaşta asker hareketli savaşta ise zırhlılar önemlidir ve statik savaşta zayiat çok daha büyüktür. Bu gibi düşünceler, savaş boyunca aldatmacaları çok etkili bir şekilde kullanan Rommel’in hareketli savaştaki ustalığının altında yatan temeli ortaya çıkarır. Kariyerine piyade olarak başlayan Rommel hareketli savaşın önemini ve inceliğini çabuk kavramış ve kariyerini bu yönde geliştirmiştir. Rommel’in özellikle çöl savaşı ve Batı savunmasına dair hazırladığı eğitim notları onun üstün kavrayış ve titizliğini açıkça gösterir.
Rommel düşmanlarını da sürekli analiz eder ve görüşlerini aktarır. İngilizleri hiçbir zaman küçümsemez hatta düşman komutanlarını çoğu zaman över ve mağlubiyetlerinin sebepleri üzerinde durur. Rommel’e göre İngilizler öncelikle hareketli savaşa ayak uyduramadıkları için mağlup olmakta ve savaşı hala önceki dünya savaşının tecrübeleriyle görmektedirler. Komutan ve astlarının insiyatif almasına verilen önem, zaferin ivmesinin sürdürülmesi ile birlikte Rommel’in stratejisinin temel prensiplerini oluşturur. Örneğin Auchinleck’i çok iyi bir komutan olarak görse de insiyatif almak yerine kumandayı astlarına teslim etmesi açısından eleştirir. Montgomery’nin ihtiyatlılığını abartılı ve mantıksız bulur. Ancak tartışmasız üstünlükte bir güç ve sıkı bir disiplinle uyguladığı “garanti zaferlere oynama” taktiğine karşı çaresizliğinin de farkındadır.
Pimlott, Rommel’in askeri başarılarını överken, derin görüş ayrılıklarına rağmen Nazilerle ilişkisini kınar. Rommel’in Nazi liderliği hakkındaki eleştirilerinin politik değil stratejik olduğunu ve siyasi görüşlerinin belirsiz olduğunu ifade eder. Ahlaksız bir dava için savaştığını ve temiz bir savaşın tarafı olmadığını belirtir. Bu sebeple de Nazi davasını desteklemenin sorumluluğunun bir kısmını üstlenmesi gerektiğini düşünür.
Kitapla ilgili eleştirilebilecek en önemli husus metnin akışının sıklıkla bozulması ve tarihlerin, anlatıcıların ve olayların sürekli bir karmaşa halinde sunulması olarak ifade edilebilir. Rommel’in günlük notları, eğitim yazıları ve eşine mektuplarının iç içe girmesi, Rommel’in sözleri ve yazarın bunlara eklediklerinin nerede başlayıp nerede bittiğinin sıklıkla kestirilememesi, tarihlerin sürekli bir ileri bir geri gitmesi, çerçeve içinde anlatılan kısımlar, genelleme kısımları ve belirgin olaylara dair kısımlar sürekli bir döngü oluşturarak okuru zorlayacak bir halde görülür. Bu duruma yer isimleri konusundaki muazzam karmaşayı da eklemek gerekir. Bingazi ve Sirenayka ayrımında olduğu gibi adlandırılan bölgenin ne kadarlık bir alanı ve tam olarak nereyi kast ettiği ve farklı yerlerin aralarındaki mesafeleri anlamak da oldukça güçtür. Bununla ilişkili olarak kitabın en büyük eksikliklerinden birinin de haritaların şaşılacak ölçüde az, basit ve ayrıntısız olmasıdır. Öte yandan fotoğrafların sayısı ve niteliği tatmin edici görülür.
Kitap, karmaşık ve bazen muğlak görünen olay örgüsüne rağmen Rommel’i ilk elden tanımak açısından önemli bir çalışma olarak değerlendirilebilir. Pimlott, Rommel’in kendi sözleri aracılığı ile düşüncelerinin en saf halini gözler önüne sererken, olayların daha sonraki gelişimi, Rommel’in tartışmalı kararları ve çevresindekilerin bunlara verdikleri tepkilere dair yorumlarını ekleyerek daha geniş bir bakış açısı sunar. Öte yandan Rommel’in mektupları yalnızca öğretileri, düşünceleri, tecrübeleri ve tarihsel notlarını değil kişiliğini ve duygularını da daha yakından görme şansı sağlar. Böylece çöl tilkisinin zorlandığını, yıprandığını, kuşkuya düşüp bocaladığını, yanıldığını, öfkelenip kontrolünü kaybettiğini, ümitsizliğe kapıldığını sonuçta ama mücadeleyi hiç bırakmadığını görürüz. Kimsenin onaylamayacağı kadar cüretkâr ve tehlikeli kararlar almaktan sakınmadığına ve bazen mantığı zorlayacak ölçüde iyimser olduğuna şahit oluruz. Bu sayede, neredeyse bir süper kahraman olarak görülen Rommel ile ilgili gerçekleri daha rasyonel ve insani bir zeminde değerlendirme fırsatı da elde ederiz. Kitabı salt olaylara dayalı tarih anlatılarından değerli kılan ve daha nitelikli bir konuma yükseltenin de özellikle bu yönü olduğunu belirtmek gerekir.
Başarılı çevirisi ve açıklayıcı dipnotları ile Rommel hakkındaki muhtemelen en iyi Türkçe kaynak olduğunu düşündüğüm eseri, 2. Dünya savaşı ve özellikle Rommel meraklılarına öneririm. Keyifli okumalar.