Okulun Tarihi & Antik Çağ’dan Günümüze Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Tarihi Süreçte Okulun Gelişimi
Günümüzde insanların, eğitim-öğretim imkanlarına ulaşmada eşit şartlara sahip olmadığını biliyoruz. Bulundukları coğrafya, savaş, göç, maddi imkânsızlık gibi çok sayıda sebep buna zemin oluşturuyor. Birleşmiş Milletler verileri (2022), dünya genelinde, üçte ikisini kadınların oluşturduğu 771 milyon insanın, hala okuma yazma bilmediğini gösteriyor. Her olumsuzluğa rağmen insanlık, yıllar geçtikçe bu konuda ilerleme gösteriyor. En azından dünya genelinde yapılan istatistikler, böyle söylüyor. 15 yaş üstünde, dünya genelindeki okuryazarlık oranı 1990’da %74, 2000’de %81, 2010’da %84 ve 2020'de %87 seviyesinde. Türkiye’de, 1927’de %11’lerde olan okuma-yazma oranı, 2020’de yüzde 97,42’ye ulaşmış durumda.

İstatistiklere yansıyan bu iyileşme, eğitimin olmazsa olmazlarından “okul” ile doğrudan ilişkili. Karşılaştırmalı Eğitim ve Eğitim Tarihi profesörü olan yazar Franz-Michael Konrad, Runik Bilgi Serisi’nde yer verilen eserinde, okulun tarihini gayet öz bir şekilde anlatmış. İçerik, kronolojik bir şekilde antik çağ, Avrupa orta çağı, yeni çağ, yakın çağ başlıklarına göre sistematize edilmiş. Eser, ağırlıklı olarak Avrupa ve özellikle de Alman coğrafyasındaki tarihi sürece odaklanmış görünüyor. Bu nedenle kitapta, İslam ve Türk tarihinde okul konusuna değinilmediğini belirtmekte fayda var.

Bir iki asır öncesine kadar ilkokuldan üniversiteye uzanan eğitim-öğretim, bugünkü kadar teşkilatlı ve sistemli değildi. Dolayısıyla bu derece halka inmemişti. Antik çağ'da durum, daha da istisnai bir nitelik arz ediyordu. Mesela Mısır’da, “Asıl mesleki eğitim okul eğitiminden sonra başlıyor, bireysel olarak usta çırak eğitimi çerçevesinde gerçekleşiyordu. Yüce meslekler için eğitilmek üzere seçilmemişlerin hiçbiri –çiftçiler, küçük zanaatkârlar, askerler, aynı zamanda da kız çocukları– okula gitmezdi ve nitekim ne okuyabilir ne de yazabilirlerdi. (s. 9)”

Roma’da Hristiyanlığın resmi din olarak kabulünden sonra okula bakışta değişim yaşanmış: “Hristiyanlık inancı, inananlardan okuma yazma beklemiyordu… Roma devleti okul sistemi Hristiyanlar tarafından devralınmadı, aksine tamamen olmasa da geniş ölçüde ortadan kalktı. Roma’nın eski çağında halk arasında oldukça yaygın olan okuma yazma bilgisi, Erken Orta Çağ’a geçerken -Alpler’in kuzeyinde tamamen ama büyük ölçüde İtalya’da da- git gide azaldı. (s. 22)” Roma’da özellikle din adamı ihtiyacının karşılanmasında, okulun, kilise açısından önemli bir yeri olduğu ise tartışmasız. Konrad, kilise okullarında okutulan derslerden, sınıf ortamlarına kadar pek çok detayı sunmuş.

Avrupa’da ilk üniversitelerin oluşumu (11. ve 12. yy), laik eğitimin başlaması (12. ve 13. yy), genç kızların ve kadınların eğitimi, Orta çağ kapsamındaki ilgi çeken diğer başlıklar. (s. 32 vd)

Yeni çağ içinde yaşanan reform hareketleri, okul ve eğitim açısından da değişimler getirmiş. Luther’in görüşleri, Gutenberg’in öncülük ettiği matbaa çalışmalarında binlerce eser basılması ve ulusal dillerin önem kazanması, kilise okullarının gerileyişine zemin hazırlamış: “Artık neredeyse hiç kimse çocuklarını okula göndermek ve çocuklarının eğitim almasını istemiyordu çünkü insanlar Luther’in yazılarından, rahiplerin ve akademisyenlerin halkı açıkça kandırdığını öğrendiler.” (s. 40) Aynı dönemde bugünkü manada Alman devlet okul sistemi, Protestan Almanya’da başlamış. Bu gelişmenin temelinde, hükümdarların, teba üzerinde etkilerini arttırmak gibi önemli bir politik gerekçenin olması ise dikkat çekici.

Yakın çağ’da, ortaya çıkan düşünce, ekonomi ve üretim anlayışı, bu sefer soyluların konumunu sarsmış, 1871’de sağlanan Alman birliği, ulus devlet anlayışını kuvvetlendirmiş. Bu dönemde devletin alt okullara karşı olan ilgisi daha da artmış. Bunda milli eğitim harcamalarının insanların yaptıkları işleri daha verimli hale getirmesi, böylelikle ülke ekonomisinin canlandırılması, çocuk işçilerin çalışmasına bir önşart olarak okula gitmenin getirilmesi, Alman ülke sınırlarındaki tüm nüfusun aidiyet duygusunun oluşturulması, diğer bir ifadeyle ulusal bilincin uyandırılması gibi sebepler önemli rol oynamış. (s. 60 vd) 1890’lı yıllarda, okuma-yazma bilmeyenlerin, tüm nüfusun %10’undan daha az olması, hedeflenen başarıda ciddi yol alındığını gösteriyor.

Demokratik düzene geçiş aşaması olarak Weimar dönemi, ideallerin yüksek olmasına karşı icraatlar bakımından zayıf kalmış: “Eski seçkinlerin önceliğine önemli ölçüde dokunulmadığı ve demokrasinin çoğu insana hâlâ yabancı kaldığı bir toplumun tümünde olduğu gibi okul sisteminde de büyük değişikliklerden kaçınıldı. (s. 79)”

Nasyonal Sosyalist dönemde ise okul, fiili olarak arka plana atılmış: “Eğitimin ilk görevi ise fiziksel sağlığı korumak ve sapa sağlam vücutlar yetiştirmektir. Entelektüel yetilerin eğitimi ancak ikinci sırada gelir. (s. 84)” Hitler’in Kavgam’da yer verdiği bu düşünceler, aslında Nazilerin konuya bakışını özetlemiş. Okul dışı eğitime odaklanan öğrencilerin, Hitler Gençliği faaliyetlerinde görev almak gibi bir misyon üstlenmesi, günlük derslerini aksatmalarına neden olmuş, bu konuda öğretmenlerin ve okulun yetkileri uygulanamaz hale gelmiş (s. 84 vd.). Eğitimde merkezileşme, yıllar geçtikçe her anlamda şiddetini arttırmış. 1939’da Nasyonal Politikalar Eğitim Kurumu” (Napola) denilen yüksekokula denk bir eğitim kurumunun kurulması ile rejim, kendi insan kaynaklarını devlet imkanlarıyla yetiştirmeye başlamış.

Savaş sonrası ikiye bölünme ve 1991’deki birleşme sonrası okul sistemleri, 2000 yılından bugüne PISA araştırma sonuçlarına göre alınan mesafe ve bazı güncel tartışmalar, eserin son konularını oluşturmuş.

Türkiye’de eğitim üzerine çalışan, karşılaştırmalı değerlendirme yapmak isteyen her okurun, bu eseri edinmesinde fayda olacaktır. Ülkemizde eğitim sistemine dair yaşanan tartışmalara ve yapılan planlara katkı sağlayacak bu eseri dilimize çeviren Eda Kulaksız, oldukça titiz çalışmış, takdiri fazlasıyla hak ediyor.

İyi Okumalar!
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Okulun Tarihi - Antik Çağ’dan Günümüze
Bilginin ilk aktarımı genetik. Alet kullanmak ve tabii ki ölmemek sosyal öğrenme yoluyla gerçekleşti, işaret dili keza, yazının icadıyla birlikte örgün eğitimin ortaya çıktığını söylüyor Konrad. Günümüzdeki anlamıyla okul ilk olarak Eski Mısır’da ortaya çıkmış. Bir mezar taşında yazdığına göre gömülü kişi okula gitmiş her duacısına öbür tarafta yardım etmeye niyetli, “okul”un geçtiği ilk metin bu. Eğitim çok zor, en az dört yıl sürüyor ve yedi yüz resimsel sembolü öğrenmeyi gerektiriyor. Beş yaşından itibaren eğitim görmeye başlayan Mısırlılar sınıf ayrımı olmaksızın eğitim alabiliyorlar, esas mesleki eğitim bu okuldan mezun olduktan sonra usta-çırak eğitimi. Burada ayrım var, çiftçiler ve askerler bu eğitimi almıyorlar mesela. Büyük İskender’in Mısır’ı işgalinden sonra Yunan gymnasion‘una benzer kurumlar ortaya çıkıyor, Yunanca öğrenmek devlet memurları için önem kazanıyor. Bireysellik, eleştiri gibi insani değerler bu değişimden sonra Mısır’a uğruyor, tabii ortada Mısır diye bir şey kalmıyor artık. Atina’da sanatçıların ve filozofların döneminde “toplum yurttaşlaştı” ve başka beceriler önem kazanmaya başlıyor, MÖ 400’de ders içerikleri, öğretmen atamaları gibi eğitim sistemi kurallarını belirleyen bir kanun çıktıktan sonra Dil bilgisi dersleri öne çıkıyor. Temel müzik, dans gibi dersler de var, edebiyat derslerinde Homeros’un metinleri üzerine çalışılıyor. “İki didaktik, yöntemsel anlayış” mevcut, Platon’un MÖ 387’de kurduğu ilk felsefe akademisi modern ders kavramının ortaya çıktığı kurum olarak kabul ediliyor. Bu sistem kölelerin ve alt tabakadan insanların sağladıkları boş zaman sayesinde ortaya çıkıyor, eğitimcilerin sahip oldukları boş zamana scholé denmesi acayip manidar. Helenistik dönemde okula kadınların da özgürce erişebilmesi dönemin son önemli olayı.

Roma’da müzik ve dans eğitimi yok, felsefe de bir süre sonra hor görülüyor zaten. Bunlar hanım evlatları için, hali vakti yerinde olanlar retorik, mimarlık ve tıp eğitimini tercih ediyorlar. Başlangıçta ders içeriklerini küçümsedikleri Yunanlardan alsalar da bir süre sonra kendi içeriklerini oluşturuyorlar. “Trivium” adı verilen temel eğitim sisteminde dil bilgisi, retorik ve diyalektik üçlü bir yapı oluşturuyor, sonraları aritmetik, müzik teorisi, geometri ve astronomi karışımı olan bir dersle birlikte “Quadrivium” ortaya çıksa da ağırlıklı olarak Trivium öğretilmiş. “Yunanistan’dan farklı olarak Roma İmparatorluğu’nda öğretmenin belli bir saygınlığı vardı. Sezar’ın yönetiminde bu öğretmenlere, devlete daha sıkı bağlansınlar diye zahmetsizce vatandaşlık hakkı tanındı. Bahsi geçen Vespasianus’un öğretmen maaşlarını, devlet kaynaklarından karşılanacak şekilde düzenlemesiyle, fiilen bir devlet eğitim sisteminin kuruluşundan bahsedilebilecek duruma gelindi.” (s. 20)

Orta Çağ’da yeni dinlerin ortaya çıkmasıyla ortalık karışıyor, Hristiyanlıkla paganizmin çatışmaları ilk aşama. Özellikle Constantinus döneminde kiliselerin inşa edilmesiyle birlikte paganlık ortadan kalkmaya başlıyor, olimpiyat oyunlarının son defa yapıldığı yıl 394. Roma eğitim sistemi çöktükten sonra İncil’in öğretilmesine dayanan bir anlayış doğuyor, ilginçtir ki Hristiyanlık inananlardan okuma yazma beklemiyor. Hristiyanlığın bilimsel olarak da savunulmasını isteyen düşünürler katedral ve manastır okullarının müfredatına artes nam eğitimi sokuyorlar, maksat din adamı yetiştirmek. Retorik gücünü kaybetti ama güzel konuşmak hâlâ önemliydi, Romalı düşünürlerin metinleri sıklıkla kullanıldı.

12. ve 13. yüzyıllardan itibaren fizik, ekonomi, tarih gibi dersler önem kazanınca eğitimin laikleşmesi gerekti, bu da başka bir çatışma. Kilise’nin verdiği eğitim hızla değişen dünyanın ihtiyaçlarını karşılayamayınca alternatif okullar ortaya çıktı, hesap kitap işlerine ağırlık verildi. Uzmanlık alanları her bir okulun farklı dallarda tanınmasına yol açtı, iyi bir eğitim almak isteyenler birden çok okula gitmek zorunda kaldılar. Dinî eğitim veren okullar öğrencilerin üniversiteye hazırlandığı okullar haline geldi, Kilise’yle devlet arasındaki çatışmaların sonuçlarından biri bu. Konrad meseleyi Almanya üzerinden ele aldığı için okulların o civardaki seyrine odaklanıyor. Reform’a genişçe bir yer ayırmış. Kilise’nin okulları cortluyor tabii: “1525 yılında Almanya’nın güneyindeki bir şehir kroniğinde bu durumdan şöyle yakınılmıştır: ‘Artık neredeyse hiç kimse çocuklarını okula göndermek ve çocuklarının eğitim almasını istemiyordu çünkü insanlar Luther’in yazılarından, rahiplerin ve akademisyenlerin halkı alçakça kandırdığını öğrendiler.’” (s. 40) Protestan ülkelerde Latince eğitim sürdü, başlarda Almancaya yer verilmediyse de 1750’lerden itibaren eğitimin dili Almancaya döndü, her ülke kendi dilinde eğitim vermeye başladı. Liseden sonra üniversiteye devam edenler genellikle üst sınıftandı, daha sonraki yüzyıllarda eğitimli burjuvazinin temeli.

Son bölümlerde Hitler zamanının ve sonrasının eğitimine odaklanıyor Konrad, Almanya’nın bölünmesiyle birlikte ortaya çıkan iki anlayışı Werk ohne Autor‘da görebiliyoruz, şahane film. Hitler döneminde Kilise’nin okullarına dokunuluyor ama dokunulmuyor, denge politikası. Öğretmen alımları ve eğitim süreci muazzam ölçüde değişiyor, bir kere Nazi olmayan öğretmen olamıyor, halihazırda çalışan öğretmenlerden belli kurumlara üye olmayanlar meslekten bir şekilde uzaklaştırılıyor. Gençlik örgütüne üye olan öğrencilerin haftada birkaç gün izinleri var, okula gitmiyorlar. İspiyonculuk yüzünden öğretmen kalmayınca kurallar esnetiliyor ama savaşın son demleri zaten, bir süre sonra her şey yerle bir olacak. Birleşmeden sonra Doğu Almanya’nın eğitim kurumları Batı’dakilere entegre edilse de köklü bir değişimden bahsetmiyor Konrad, sonradan gerçekleşmiştir muhtemelen.

İyi bir kaynak, okulun ve eğitimin geçirdiği değişimleri görmek isteyenler kaçırmasınlar.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (3)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-3905854
31.08.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İlginç bir kitap okulun ve okumanın tarih boyunca geçirdiği süreci bizlere kısa bir giriş mahiyetinde sunuyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Ersin Yazıcı
16.08.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kitap, Antik Çağ’dan Eski Mısır'dan Antik Çağ’ın liselerine ve Orta Çağ manastır okullarından günümüze kadar okulun tarihini anlatıyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
halukacar
05.04.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
runik kitabın harika bir eseri daha
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
nrllhcetinkaya
05.12.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kitabın başlığı oldukça iddialı ancak içerik aynı şekilde değil maalesef. Kitap Avrupa’da okulun tarihini incelemiş özellikle de Almanya’daki okullara odaklanmış. Mezopotamya, İslam, Türk ve diğer medeniyetlerdeki okulların tarihine hiç değinmemiş.

Okulun Tarihi gibi oldukça iddialı bir başlık atmak yerine Avrupa’da ya da Almanya’da Okulun Tarihi gibi bir başlık konulsa daha iyi olurdu.

Emek verilmiş hiçbir kitaba kötü demek haddim değil ancak kitabın çok doyurucu olmadığını ve beklentimi karşılamadığını belirtmeliyim.

Saygılarımla.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (2)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-6214049
25.08.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kitap sonlara doğru bir nebze hayal kırıklığı yaratıyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
halilinibrahimii
23.08.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bir yıldız kırdım. Çünkü kitap okulun tarihiyle başlayıp yarıdan sonra yalnızca Almanya da okulun tarihi seyri ve gelişimine odaklanmış.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
bozkurtbetl
06.05.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Hayal kırıklığı. Başlığı sizi aldatmasın. Okullar ile ilgili genel bir tarihsel akış çizmiyor. Prusya ve Alman tarihi ışığında okul tarihini didaktik bir şekilde vermiş diyebiliriz. Beklediğim verimi alamadım ne yazık ki.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (5)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Ahborges
14.01.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Çağdaş eğitimin tarihi hakkında önemli bir çalışma.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
ussak
01.12.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Genellikle Alman eğitim sisteminden bahsedilmiş kitap ismi yanıltıcı.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
tarıkalibey
18.11.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bu tür kitapların kötü bir yanı var, o da herhangi bir şeyi batı eksenli ele almaları ve adını da sanki bütün bir dünyayı kapsıyormuş gibi vermeleri. Onun dışında iyi bir giriş kitabı.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
moğolistan
20.06.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Okul dediğimiz kurumu Antik Çağ'dan günümüze kadar ele alan güzel bir inceleme.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (4)
Bu Yorumu Yanıtla
Güzel betimlemeleri olan akıcı bir kitap. Yalniz mısır fidesini goren 72 yaşındaki amcamızın ben zaten yürürken ölürüm diyerek dönmesi ve o fideyi yaşatmak için köy köy su araması nasıl da insanın doğup büyüdüğü yerden hele de yaşlanınca kopamamasını gösteriyor. Bize gore sabitfikirlilik belki ama ihtiyar ölmeyi göze alıp o fideyi yaşatmaya çalışıyor ki sorumluluk bilinci de çok yüksek. Kendinden vazgeçtiği halde köye gelecek olanlara bırakma gayreti devam ediyor. Rahatsız eden tek nokta sıçan yemelerinin detaylandiramasıydı.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (6)
Bu Yorumu Yanıtla