Toplam yorum: 3.081.886
Bu ayki yorum: 1.566

E-Dergi

econozzy Tarafından Yapılan Yorumlar

11.12.2001

Gitarist Derek Bailey doğaçlamayı, flamenkodan rocka, cazdan modern müziğe kadar uzanan geniş bir alandaki farklı uygulamalarıyla ele alıyor.John Zorn, Jerry Garcia, Steve Howe, Steve Lacy, Lionel Salter, Earle Brown, Paco Peña, Max Roach, Evan Parker ve Ronnie Scott gibi ünlü doğaçlamacılarla yaptığı karşılıklı konuşmalarla Bailey, doğaçlama pratiğinde saklı olağanüstü imkânları duru bir anlatımla gözönüne seriyor ve bunu yaparken doğaçlamanın müzik yapmanın temeli olduğunu vurguluyor.
Derek Bailey'in kendi çalışına eğilip ondan yeni olanaklar bulmaya çalıştığı bir dönemin ürünü olan bu kitap, çok değişik konulara uzanıyor. Kitabın iyi bir doğaçlamayı iyi yapan unsurların bir araştırması olduğu söylenebilir. Aynı şekilde bir çalgıcının müzik karşısındaki serbestlik derecelerini anlattığı da. Örneğin elektronik müzik tamamen bestecinin yarattığı yapısıyla çalgıcıya yer bırakmazken, Derek Bailey'in de öncülerinden olduğu serbest doğaçlama tamamen çalgıcının ürünü bir müzik; arada da türsel doğaçlama ve sınırlı kalıplar içinde doğaçlama gibi aşamalar var. Kitabın bir başka ilginç yanı müzikteki kurumsallaşma hakkında söyledikleri. Kurumsallaşmanın etkisiyle belli bir müziğin unsurlarının müziğin temel unsurları olarak görülmeye başladığı, oysa müziğin tek temel unsurunun çalmak olduğu, müziği öğrenmenin ve anlamanın esas yolu diye bir şeyin olmadığı gibi, gerçekten önemli noktalara değiniyor kitap
11.12.2001

30 Ekim 1938 yılında CBS radyosunda müzik yayınını kesen spiker, hayali yer adlarını Amerikan kentleriyle değiştirerek "Merih gezegeninden gelen orduların öncüleri New Jersey kentine inmektedir" diye anons edince halkta bir tedirginliğin başlamasına yol açmıştı. Daha sonra İçişleri Bakanı'nın sesiyle Merihlilerin kitleler halinde Amerikalıları öldürdüğü, binaların yıkıldığı anlatılınca tedirginlik korkuya dönüşmüş, halk büyük bir panik içinde dağlara koşmaya başlamıştı. Skecin başında bunun bir öykü olduğu belirtilmesine rağmen radyolarını geç açanların paniği bütün kenti sarmış, bu
kargaşalık içinde yaralananlar, korku
nedeniyle erken doğum yapan kadınlara rastlanmıştı. 24 saat sonra halk ancak sakinleşebilmişti.
'Dünyaların Savaşı'nı radyofonik skeç halinde uyarlayan Howard Koch (televizyon sayfalarında yönetmen Byron Haskin'in 1953 yılında sinemaya uyarladığı filmin tanıtım yazılarında radyoya uyarlayanın Orson Wells'in olduğu yazılmaktadır. Meraklısı hangisinin doğru olduğunu araştırabilir)
75 dolar karşılığında skecin senaryosunu bir haftada yazmıştır.
11.12.2001

Maceracı bir ruh taşıyan herkes yolculuğu sever. Yeni yerler keşfetmek, yeni insanlarla tanışmak, yeni olaylar yaşamak ve çırılçıplak bir benlikle bilinmezliğin o tedirgin edici, ama çıldırtacak kadar da zevkli dünyasına dalmak... Yolculuk boyunca bir de günce tutulmuşsa eğer, ve söz konusu günceyi Stanislaw Lem yazmışsa, üstüne üstlük adı da 'Yıldız Güncesi'yse, sözü edilen sıradan bir yolculuk değildir. Diyelim Birleşmiş Gezegenler'in Dünya delegesi olmaya adayız. Birçok gezegenin delegeleri arasında yapılan tartışmada, birisi kalkar da kendimize yakıştırdığımız Homo Sapiens adını kabul etmeyip, aslında Artefactum Abhorrens (Böcekgözlü Sahtekar) olduğumuzu iddia ederse ne yaparız? Yüksek bir bireyin kendisinden daha az gelişmiş olanları yeme hakkına sahip olmadığını, ölü kalıntılarına, onları parçalayarak, haşlayarak, şişe geçirerek saygısızlık ettiğimizi söylerse verecek cevap bulabilir miyiz?
Başka bir yolculuk sırasında, can sıkıntımızı
gidermek için Elektron Postası'na, ya da Dış Uzay Gazetesi'ne göz atmaya kalkarsak ve elimizdeki gazetede
"İhtirasınız mı depreşti? Sipariş üzerine oyuncak baldırlar! Her ebatta!" ya da "Göbek şişleri, başparmak sıkıştırıcıları, omurilik çiğneyicileri geldi!" diyen küçük ilanlara rastlarsak nasıl tepki veririz?
Sıcak mineral yağından ibaret kahvaltımızı yaptıktan sonra "Senden haz ettim. Beni ister misin? Gel evime gidelim ve orada biraz elektriklenelim" diyen dişi robotla, bu sözler üzerine ani bir katot boşalması yaşayan erkek robotla karşılaşabiliriz bu yolculukta. Ya da karşımıza tarih boyunca hep suyun içinde yaşayan bir ırk çıkabilir. Apar topar bir komisyon kurup bu garip yaratıkları, yani bizi incelemeye kalkabilirler. Üzerine hohladığımız aynadaki buharın şeklini ölçerler, suya daldırdıktan sonra üzerimizden düşen damlaların sayısını hesaplarlar, durup dururken bir balık kuyruğunu arkamıza takıverirler. Eğer komisyon bizi suçlu bulursa, iki yıllık gönüllü heykeltraşlık cezası bile verebilir. Çünkü oralarda da suç ve ceza vardır. Cezalar farklı bile olsa, suçlar bizim suçlarımıza benzer. Bir gazeteci, suyun
ıslak olduğunu iddia ettiği yazısı gazetede yayımlandıktan iki gün sonra ortadan kayboluverir. Tartışmasız bir düşünce suçudur bu.
Başka bir yolculuk sırasında uğradığımız gezegende on ayda bir göktaşı yağmuru oluyorsa ve orada yaşayanlar bunu hiç umursamıyorsa, yaşadığımız paniği üstümüzden kolay kolay atabilir miyiz? Paniğe hiç gerek yoktur aslında. Çünkü herkesin bir yedeği vardır ve bir göktaşının altında kalırsak, hemen yedeğimiz devreye girer ve kaldığımız yerden devam ederiz yaşamaya. Ya da 2542 yılında, modern klonlama yöntemiyle yapılmış biyolojik yaratıklarla karşılaşır, insan ve hayvan vücutlarından elde edilen dokuların uygun şekilde yerleştirilmesiyle döşenmiş odalarda, aynı yöntemle kaplanmış duvarların arasında otururuz.
Stanislaw Lem'in yaratıcı zekasının ve üslubunun en dahiyane biçimde karşımıza çıktığı 'Yıldız Güncesi', eğlenceli öykülerin keskin bir hicve, tarih ve zaman yolculuğu parodisinin dolaysız bir felsefeye dönüştüğü bir okuma şöleni sunuyor bize.
Şimdilik daha fazla yazamıyorum. Şartlar vakit geçirmeden gitmemi gerektiriyor. Sizinle keşfedilmemiş bölgenin tam ortasında buluşmayı öneriyorum; korografik yıldızların adı olmadığı için yolu tarif edeceğim: Dosdoğru uçun, mavi güneşte sola dönün, bir sonrakinde, portakal renkli olanda sağa dönün; karşınıza dört gezegen çıkacak, ben soldan üçüncüde olacağım. Buluşmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Ha, unutmadan... O zamana kadar 'Yıldız Güncesi'ni okuyup bitirmiş olun.
10.12.2001

İnsan türlerinin dünya üzerinde 3 milyon yıldır var olduğunu kabul edersek, atalarımıza ilişkin hâlâ çok az şey bildiğimizi görürüz. Onlardan geriye kalan duvarlarda çanak-çömleklerde ve dokumaların üzerindeki semboller, resimler bize tarih öncesi insanların düşünce ve hayata bakışlarını anlatmaktadır. “Beyaz Mitolojiler" kitabı da tarih öncesi insanların edindikleri bilgileri sonsuza dek nasıl aktardıklarını gözler önüne seriyor...
10.12.2001

Argus Projesi Müdürü olan Dr. Eleanor Arroway, insanlık tarihinin bu bölümünün kapandığını anlayan ilk kişidir. Mesaj'ın şifresinin çözümünü sağlayan ve Dünya liderlerini bunu bir tehdit olarak görmemeleri için ikna eden Arroway mesaj karşısında kendi yaşamının değiştiğini görecektir.

H.G. Wells'den bu yana anlatım gücünü ve bilimsel hayalleri böylesine şaşırtıcı bir biçimde birleştiren bir roman yazılmamıştır.

Cosmos'da evreni anlatan Carl Sagan, Mesaj'da evrenin ve bizim geleceğimizi dile getirmektedir.