KAYIP SEMBOL, DAN BROWN-TÜRKİYE İLGİSİ VE DAN BROWN'UN ROMAN YAZMA TEKNİKLERİ
Dan Brown'ın son romanı Kayıp Sembol, yine dini ögelerle örülmüş ve bu kez masonluk da eklenerek çekicilik seviyesi iyice artırılmış bir çok satan piyasa romanı olmuş.Romanın ilk sayfasında başlayan sürükleyicilik, Mal'akh'ın geçmişinin anlatıldığı ve çok saçma olan orta bölüm ve yazarın Masonlara itaat ederken Vatikan'ı da yağlamayı unutmadığı -maceranın bitişinden sonra romanın bir türlü bitmediği- son bölüm haricinde kesintisiz devam ediyor. Zaten çok okunacak ve bu sürükleyicilik için elbette okunmalı. Kesinlikle öneririm. Ama, okumak, zevk almak ve beğenmek ile saçmalamak farklı şeyler. Bakın şimdi!
SORULAR:
1.Dan Brown'ın gelmiş geçmiş en iyi yazarlardan biri diye anılması ne kadar doğru?
2.İstanbul'da şerefine kokteyller ve panellerle, haber programları konuklukları ile karşılanması saçmalık mı değil mi? Bu adam Türklerle pek mi dost?
İŞTE YANITLAR:
1. Rezalet Dijital Kale'yi bir tarafa bırakırsak Da Vinci Şifresi ve Melekler ve Şeytanlar'da
öğrendiği "hiç gündemden düşmeyen ve herkesin bildiği ama kimsenin de aslında çok bir şey bilmediği konuları (Da Vinci Şifresi: Kutsal Kase, Melekler ve Şeytanlar: Vatikan ve Papalık, Kayıp Sembol: Masonluk) kullan" ilkesi uygulanmış. Böylece medyada ses getireceği garanti!
2. Bütün olay -her zaman olduğu gibi- yine kısacık bir sürede geçiyor. ??? sayfa toplam 10 saati kapsıyor. Yani bölün sayfa adedini 10'a, adam bir saati 52, bir dakikayı neredeyse 1 sayfada anlatıyor. İddia ediyorum!:Heyecanlı bir anınızı dakikası 1, saati 52 sayfadan anlatın, verin birine, hiç tanımadığınız birine, inanın okur! Çünkü bu zaman/sayfa adedi oranı ne kadar kısa ise, sürükleyicilik o kadar artar. Bunu da yazarlıkla ilgili azıcık bilgisi olan herkes bilir.
3. Gerçek mekanlar ve dikkat çekici, herkesin bildiği mekanlar kullan! (Türkiye'de bile hepimizin bildiği, ekranlarda Anıtkabir'den veya Süleymaniye'den daha fazla gördüğümüz Kongre Binası, Vatikan Sarayı, Washington Anıtı gibi...). Ama bu mekanları gerçek halleri ile tasvir et ve kullan, metal fırtına çerçöpünün yazarları gibi ülkenin başkentini bile kafadan atarak tasvir edersen olmaz.
4. Gelelim Dan Brown'ın Türk dostluğuna:Romanın kısacık bir bölümü İstanbul'da geçiyor ve adam ülkemizi resmen Patagonya gibi tasvir ediyor. Bunu açarsam romanın içeriğine girmiş olurum, okuyanlar bilir. Durum rezalet. Gözümün önüne adamı haber programına konuk etmiş, kitabı okumamasına rağmen sırf %3 reyting uğruna kendini komik duruma düşüren çok ünlü haber sunucumuz geliyor ve gülüyorum: "Sayın Brown, ülkemize daha önce de geldiniz ve beğendiniz mi?" "A evet, hastasıyım ülkenizin, İstanbul'a bayılıyorum, Türkiye çok gelişmiş ve güzel bir ülke".
5. Roman boyunca sırası ile ortaya çıkıp çözülecek sırlar belirle ve bunları sırası ile çöz. Ama dikkat! Biri çözülmeden öbürünü ortaya sür ki merak hiç bitmesin. Şimdi inanmayan tekrar baksın:romanın bütününde 5 tane sır ya var ya yok! Ve konuyu özetleyin deseler, söyleyeceğiniz üç beş cümle ve aslında hiç de öyle ahım şahım bir konu yok. Ama okuyunca sürüklüyor işte, bu da onu olduğundan çok daha iyi ve büyük gösteriyor.
BİR DE DAN BROWN’IN ARAŞTIRMACI YAZARLIK OLAYI VAR:
İşte bu adamın hiç de araştırmadan, tamamen atmasyon yazdığının iki kanıtı:
1.Melekler ve Şeytanlar’da Cern laboratuarında geçen bölüm ile ilgili laboratuardan açıklama geldi:Sadece retina taraması güvenlik sistemimizi doğru bilmiş, gerisinin gerçekle ilgisi yok.
2.Kayıp Sembol’de Türkiye’de Kartal’da bir hapishane müdürünün suçluyu rüşvetle serbest bırakması: Hapishane müdürünün böyle bir yetkisi yoktur bir kere. Yani Türkiye değil Patagonya olsa bile, hukuk sistemine göre Hapishane Müdürü bekçidir, serbest bırakamaz!
SONUÇ
Peki ne? Okunmayacak mı bu roman? Elbette okunacak. Zevkle okudum. İlginç ve iyi örülmüş bir hikayesi var. Ama yapmayın, yok İstanbul'a gelmeliymiş, İstanbul'un sembolleriyle ilgili kitap yazmalıymış. İyi bir macera romanı yazarı, işte o kadar, abartmayın. Başka kitaplar da okuyun.