Son 20-25 sayfası dışında okunmaya değer ve yazıldığı çağın gelenek ve dinamiklerine aykırı bir kitap olması dolayısıyla, düşünce dünyasına bir günlük olarak yazılmasına rağmen çok fazla değer katan bir kitap olmakla birlikte, son 20-25 sayfasındaki statüko destekçi yorumları dolayısıyla bütününe verilen değeri bir anda sıfırlayan bir kitaptır. Delilik ya da sıradışılık elbette insanlığın gelişimi söz konusu olduğunda bilinmeyene olan merak ve sınırlarını genişletmek isteyen insan iradesinin bir ürünü olarak yorumlanmalıdır. Ama bu türlü ürünlerin statükoya yarar ve fayda sağlayacak şekilde söz konusu kitabın sonunda yorumlanması, okuyucuları bir anda, deliliğin varacağı sonucunda belirli bir statükoya bağlı kalmak olduğunu yorumu ile birlikte açıkçası hayal kırıklığına uğratmaktadır. Düşünce tarihini az da olsa takip eden kişilerin hemen bir analoji kurabileceği Descartes'ın şüpheciliğinin Tanrı inancıyla sonlanması gibi, Erasmus'da deliliğin daha doğrusu sıradışılığın kilise tarafından belirli bir yapıya kavuşturulması düşüncesi, nasıl ki Descartes'in şüpheciliğinin belirli bir dogmaya ulaşması gibi, Erasmus'un Deliliğe Övgü'sünü de kilisenin bir dogması haline getirmektedir. Tabii olarak bu sebepler, yazara verilen ve yazılanlara verilmesi gereken ortadan kaldırmamakla birlikte, hatta bu türlü bir yazımla yazarın kitabın sonunda biz okuyucuları, soru işaretleri içerisinde bırakmasıyla birlikte, büyük bir öneme sahiptir. Ama tutarlılık konusundaki bu türlü bir tutumun söz konusu eseri tutarlılık kriterinde değerini sıfırlamaktadır. Bana öyle geliyor ki, bu türlü eserlerin tutarsız olmaları, eserlerin birer ironi olması dolayısıyla gerekli olmakla birlikte, birer kara mizah kitabı olmalarını gerektirmektedir. Sonuç olarak, bu türlü ironi eserlerinin, felsefi anlamda lokal bakış açıları yaratması önemli olmakla birlikte, birer düşün eseri olarak yorumlanmasından imtina edilmelidir.