Harari’nin Homo Sapiens Tarihi
Homo Sapiens, ülkemizde ve dünyada çok satan kitaplardan biri. İbranice olarak 2011’de çıkan kitap, daha sonra İngilizce ve Türkçe olarak basıldı (2015). Yazar Yuval Noah Harari’nin "Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi", "21. Yüzyıl İçin 21 Ders", "Sapiens: Grafik Tarih" isimli eserleri de çok ilgi görüyor. Değindiği konuların içinde tartışmalı yönlerin ve teorilerin olması, bu eserlere ilgiyi arttıran en önemli gerekçe olsa gerek. Harari, tek yönlü okuma yapmayan ve bir konuyu farklı boyutlarıyla araştırmayı sevenler için görmezden gelinemeyecek bir konumda.
“Homo Sapiens” nedir? sorusuna “Homo (insan) cinsinin sapiens (zeki) türü.” diye cevap veren yazar, şöyle devam ediyor:
“Sevelim ya da sevmeyelim, büyük maymunlar adı verilen gürültücü ve büyük bir grubun üyesiyiz. Yaşayan en yakın akrabalarımız arasında şempanzeler, goriller ve orangutanlar var, ve şempanzeler bunların en yakını. Yalnızca 6 milyon yıl önce, tek bir dişi maymunun iki kızı oldu. Bunlardan biri tüm şempanzelerin atası olurken, diğeri de bizim büyükannemiz oldu… aslında insan kelimesi gerçekte ‘Homo cinsine mensup bir hayvan’ anlamına gelir ve eskiden bu cinste Homo sapiens dışında pek çok tür mevcuttur.” (s. 19) Sonrasında uzmanı olmayanların pek de aşina olmadığı Homo neandertalensis, Homo eractus, Homo solensis, Homo floresiensis gibi isimleri, bunlar arasındaki var olma mücadelesini ve yeryüzünde nasıl dağıldıklarını anlatıyor.
“Çoğu Sapiens gıda ararken bir yerden başka bir yere göçer ve yolda yaşardı. Hareketleri, değişen mevsimlerden, hayvanların yıllık göçlerinden ve bitkilerin büyüme döngülerinden etkilenirdi. Genellikle ev kabul ettikleri ve büyüklüğü birkaç yüz kilometrekareye varan arazilerde ileri geri hareket ederlerdi… Bir avcı toplayıcı grubu, her kırk yılda bir ikiye bölünse ve bölünen grup yüz kilometre doğuya doğru gitse, Doğu Afrika'yla Çin arasındaki mesafe 10 bin yılda katedilebilirdi. Bazı istisnai durumlarda, örneğin belli bir bölgede yiyecek çok bolsa, gruplar mevsimlik hatta bazen kalıcı yerleşimler oluştururlardı.”
Kitapta, Nuh Tufanı gibi insanlığın yok oluşlarından da bahsediliyor: “Türlerin yok oluşu buradan doğuya, güneye ve kuzeye, Pasifik Okyanusu'nun kalbine doğru yöneldi. Yol üzerinde Samoa ve Tonga'nın faunasını MÖ 1200'de, Marquis Adası'nınkini MS 1 yılında, Paskalya Adası, Cook Adaları ve Hawaii'ninkileri MS 500'de ve son olarak Yeni Zelanda'nınkini de 1200 yılı civarında ortadan kaldırdı. Benzer çevre felaketleri Atlantik, Hint, Arktik okyanuslarıyla Akdeniz'deki binlerce adanın neredeyse tümünde meydana geldi.”
Bir başka başlık, Tarım Devrimi üzerine: “Tarıma geçiş MÖ 9500-8500 yıllarında güneydoğu Türkiye, batı İran ve Levant bölgesinin tepelik arazisinde, düşük bir hızda ve sınırlı bir coğrafi alanda başladı. Buğday ve keçiler yaklaşık MÖ 9000'de, bezelye ve mercimek 8000, zeytin ağaçları MÖ 5000, atlar 4000 ve üzüm 3500 yıllarında evcilleştirildi. Deve ve kaju fıstığı gibi bazı hayvanlar ve bitkiler daha da geç evcilleştirildi, zaten MÖ 3500 civarında asıl evcilleştirme dalgası bitmişti. Tüm ileri teknolojimize rağmen, bugün bile kalorimizin yüzde 90'ından fazlasını atalarımızın MÖ 9500'le 3500 arasında evcilleştirdiği bir avuç bitkiden elde ediyoruz. Bunlar buğday, mısır, patates, darı ve arpadır. Son iki bin yılda kayda değer herhangi bir havyan ya da bitki evcilleştirilmedi.”
Harari, eserini, Bilişsel Devrim, Tarım Devrimi, İnsanoğlunun Birleşmesi, Bilimsel Devrim alt başlıklarıyla kurgulamış. Bunların her birinin içinde ise oldukça fazla detay içeren onlarca konu başlığı sıralamış: Tarım, hayvancılık, kültür, otorite, imparatorluk, inançlar, cinsiyet, ekonomi, cehalet, bilim, keşifler, sanayi bunlardan bir kısmı olarak sayılabilir.
“… insanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin değiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz. Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler. Uymamız gereken yegâne yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz. Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?” (s. 407)
Yazarın dilinden kitabını izlemek isterseniz bkz.: bit.ly/3rTVoia
İyi Okumalar!