Yazının Tarihi
Mezopotamya'daki mal listeleri ve takas kayıtlarının yer aldığı en eski kil tabletler MÖ 3200'e dayanıyor, Haarmann'ı okuyana kadar dünyadaki en eski yazılı kayıtların bunlar olduğunu biliyordum ama geçtiğimiz yıllarda Mısır ve Avrupa'da daha eski kayıtlar çıkmış ortaya, Tuna'daki uygarlığın kalıntıları MÖ 5300 civarına aitmiş. Sözlü geleneğin uzmanları Batı Afrika'da asırlık soyağacını ezberden okuyabilirdi, Kalevala'nın binlerce kıtasını okuyan Karelya ozanları belleğin sınırlarını genişletmişti, yazının icadından sonra da gelenek sürmüş olabilir ama birikim taşlara, parşömenlere, kâğıtlara ve diğer malzemelere aktarıldıktan sonra bellek işçileri marjinal hale geldi. Bugün de yazıdan bihaber topluluklar var, Malezya'nın yağmur ormanlarından Brezilya'nın cangıllarına dek yayılan pek çok mitin kaydını yazıya dayanmadan tutuyorlar. Nesnelerden yardım alanları var gerçi, Navahoların törensel kum resimleri ve Zulu kabilesinin renkli inci takılarında resimli hikâyeler yer alıyor, halkların tarihi bu dayanıksız materyallere işlenmiş. Kızılderililerle soluk benizliler arasında yapılan bir anlaşma hoş, William Penn daha sonra "Pensilvanya" adı verilecek toprakları alabilmek için Delaware Kızılderilileri ile pazarlık yaparken İngilizceyle yazılmış sözleşmenin yerliler için hiçbir anlam ifade etmeyeceğini düşünmüyor, o bölgede kullanılan işlemeli kuşakların kullanıldığını görünce hemen üç kuşak hazırlıyorlar. "'Walam Olum' da her bir resim motifinin manası, anlatı içeriğinin dilbilgisel olarak cümlelerin her birine karşılık geldiği fikir demetleridir. Resimlerin bilgi içeriği bir yandan çok yoğundur, diğer yandan ise resimlerin dilbilimsel ifade şekilleriyle bağlantısı epey muğlak görünür." (s. 15) El ele tutuşan iki adamın yer aldığı kuşak kolay anlaşılıyor, diğer ikisindeki simetrik desenleri çözmek için işin uzmanına başvurmak lazım. Bu iletişim tekniği pek çok medeniyette kullanılmış, benim aklıma Deliliğin Dağları'ndaki manzara geldi. İki araştırmacı dağların ardına gizlenmiş kadim şehri bulurlar, derinliklere doğru ilerlerken duvarlardaki hikâyeyi "okumaya" başlarlar. Çok eski bir uygarlık Dünya'ya gelmiştir, onlardan daha eski başka bir uygarlık tebelleş olunca yok olurlar falan, Lovecraft esin kaynağını geçmişteki tahkiye resimlerinde bulmuş.Haarmann daha çok Minos uygarlığı, Miken kültürü ve Klasik Yunan dönemindeki geometrik semboller üzerinden yaklaşıyor meseleye, geometrik üslup ve vazo süslemeciliği Yunanlara sonradan ulaşmış gibi gözüküyor. Fenike alfabesiyle Yunan alfabesinin benzerliklerine değiniler de var, sanki bütün kuzenler bir araya gelip Voltron'u oluşturmuşlar.
Mezopotamya ve Mısır'da yazının işlevine bakalım, erken dönemde Sümer yazısı tapınak yönetiminin elinde. Vergi kayıtları, vatandaşın denetlenmesi gibi işler aynı şekilde Mısır'da da yazıyla ortaya çıkıyor. Elam çivi yazısı Sümer piktografisinin gelişimiyle ortaya çıkıyor, aslında çivi yazısının bir dönemin en popüler yazı biçimi olduğu söylenebilir. Araştırmacılar yazının tek bir kökenden geldiğini iddia ederlerken farklı bölgelere yayılan yazı çeşitlerini ele alsalar da muhalif araştırmacılar çok kökenli bir dağılımın da mümkün olduğunu söylüyorlar. Bilimsel icatlardan yola çıkarak akıl yürütünce dillerin aynı zamanlarda farklı bölgelerde ortaya çıktığını düşünmek çok mantıksız gelmiyor açıkçası. Neyse, Çinlilerden önce Sümerlerde logografinin yarattığı ikilik ortaya çıkıyor, biçimlerin sesletimiyle bağlamları arasındaki ilişki logografiyle fonografi arasındaki ilişkiyi ele almayı gerektiriyor ki Haarmann'ın uzun uzadıya anlattığı mesele bu. Yazıyla dil arasındaki uyum ve çatışmayla ilgili şu bölüm iyi: "Yazı işaretlerinin bir sisteme entegre edilme yöntemi, yerel dilin hece veya satır düzenine ya da dilbilgisel yapılarına değil, mevcut kültür sembollerine bağlıdır. Yazının erken aşaması, bilgileri yeniden kullanılabilir şekilde biriktirmek suretiyle gelişen bir medeniyetin ihtiyaçları tarafından güdülenen, soyut düşünme kabiliyetiyle ilgili bir mücadele evresidir." (s. 45) Yazılan dil ses yapısına dayanan bir yazım yöntemini ilk planda desteklemiyor, sesin ve yazının birebir benzeşmesi idealine yaklaşan yazı sistemleri istisnai. Çincede olduğu gibi metnin bağlamının bilinmesiyle anlam kazanan ideografik yapılar da mevcut, örneğin binlerce sözcükbirim eş sesli olduğu için ya ayırıcı işaretler kullanılmalı ya da ses tonu anlama göre ayarlanmalı.
Yazı yazma teknikleriyle yazı yazma araçlarına da yer verilmiş, bazı materyaller şaşırtıcı. Papirüs en çok bilinen malzemelerden biri, Mısırlılar kullanıyorlar, Papalık da 11. yüzyıla kadar resmî belgelerde papirüs kullanmış. Ahşap ve ağaç kabuğu Paskalya Adası'ndaki mağaralarda ve Çin'de bulunmuş, organik maddenin çabuk bozulması yüzünden kaybolan kayıtları düşünürken fenalıklar bastı beni. Palmiye yaprakları da Doğu Asya'da kullanılmış, Tibet'teki manastırların arşivlerinde bozulmadan duran birkaç örnek varmış. Deri Batı âlemine literature sözcüğünü hediye etmiş. Antik Yunanlar keçi derisi, diphtera kullanırlarmış, bu sözcük Etrüskler aracılığıyla İtalya'ya geçmiş, Romalılar littera demişler. Gerisi malum. Parşömenin ortaya çıkmasında Mısırlıların ihracat yasağının etkisi var, adamlar papirüs ihracatını yasaklayınca Pergamon'dakiler hemen alternatifini üretmişler. Parşömen değerli metinlerin çoğaltılmasında kullanılırken daha basit ya da az önemli metinlerde papirüsten yararlanılmış. Kâğıdın hikâyesinin yer aldığı kitaplar var, onları tavsiye ederim. Kısaca değineyim yine, ilk kez Çin'de kâğıt üretimi deneniyor, Araplar üretimi mükemmelleştirip Mısır'a yayıyorlar ve papirüs sektörünün çanına ot tıkıyorlar, sonra Avrupalılar bu süper icadı hemen kıtalarına götürüp kültürel devrimin materyali olarak kullanıyorlar. Kâğıt sayesinde Reform yapılıyor, Rönesans biçimleniyor, bir dünya olay. Dijital yazı ve kaligrafi de bu bölümde işlenen diğer konular.
Avrupa ve Asya'da ortaya çıkan yalıtık alfabeler, Gürcüce ve Ermenice alfabelerin hikâyeleri hoş, Slavların eski yazı sistemlerinin ele alındığı bölüm güzel, kısacası insanı bilgi kumkuması yapan bir araştırma bu, ilgilisi kaçırmasın.