Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

karaademm Tarafından Yapılan Yorumlar

27.07.2020

Vonnegut’un ilk eseri var elinizde. Bilimkurgu ve distopyanın ana izleği sayılan Biz, Cesur Yeni Dünya ve 1984’ten konu aşırdığını çekinmeden dile getiriyor Vonnegut. Gerçekleşeni veya gerçekleşecek olanı yazmak konu aşırmak mıdır peki? Makinelerin ‘insanların yaptığı’ birçok işi ele geçirmesi konu ediniliyor. Muazzam bir eser olduğunu düşünmesem de okunabilir elbette.
25.07.2020

Onunla Çocuk Yasası ile tanışmış ve mutlu kapatmıştım eserin son sayfasını.

İkinci buluşmamız bu eseriyle gerçekleşti.

“Olmak ya da olmamak” desem sizlere. Elbette aklınıza büyük İngiliz Shakespeare ve Hamlet gelecek. Fındık Kabuğu, tam da buradan beslenmiş bir roman.

Spoiler verdiğimi düşünmeyin. Bazı eserler ‘ne’ anlattıkları ile öne çıkarlar. Burada ise ‘nasıl’ anlattığı da ön plana çıkacak.

Trudy. Hamileliğinin son ayında ve kocasına ihanet eder durumda. Bunu eşinin kayınbiraderi Claude ile yapacak.

John. Trudy’nin eşi. Yüklü miktarda para ve değerli bir evin sahibi.

Çeşitli planlarını harekete geçirecek Trudy ve Claude’in bir tanıkları vardır. Annesinin karnında ‘olmak ve olmamak’ krizi yaşayan Fetüs.

Evet eseri bir ‘fetüs’ ağzından okuyacağız. Onun hislerine, gördüklerine, duyduklarına şahitlik edeceğiz.

Kimi zaman bunalım, kimi zaman trajedi, kimi zaman da bir polisiye hissi yaratacak sizlerde.
23.07.2020

“Yakama yapışan cümleleri yazdım. Bir cümle insanın yakasına yapışır mı demeyin, yapışır.”

Böyle söylüyor Tarık Tufan eserinin girişinde. ‘Beni yaz’ dedirtenleri yazdığını anlatmak istiyor galiba.

Kadınlara, ilişkilere, yazarlara, geçmişe, maneviyata ve daha birçok konuya değinecek.

Kurgusal eserlerini okuyanların bu eseri bayıla bayıla okuyacağını düşünmüyorum maalesef; fakat onun kalemi bence her daim güçlüdür.

Ve devam ediyor Tufan:

“Çoktan kabuk bağladığını düşündüğüm yaralarım vardı. Yanılmışım. Yazmaya başlayınca onlar da bir bir sızlamaya ve bazen de kanamaya başladı.

En çok tekrarladıklarım, en çok ihtiyaç duyduklarımdır.”

Buyurun.
21.07.2020

Onlarca eser kaleme aldı. Hikayeler, romanlar, otobiyografiler, gezi-anı yazıları.

1967’de yayımlandı Kaplumbağalar.

Anadolu’nun Alevi geleneği ve kültürüyle yoğrulmuş Tozak köyüne götürüyor bizleri eserinde.

Kır Abbas, Eğitmen Rıza, Muhtar Battal,
Gezici Hamdi, Kel Bektaş ve diğerleri.

Eksikleri, hataları ve yanlışlarıyla hepsi ayrı ayrı güzel insanlar.

‘Miskinlik, yoksulluk, tükenmişlik’ yeter deyip de köy halkını harekete geçiriyor Kır Abbas.

Üzüm yetiştireceklerdir ‘hazine’ arazilerinde. Yaparlar da. Altı yıl. Altı yıl üretir ve satarlar.

Güzel olan her şeye müdahelesi gibi ‘bürokrasi’ engel çıkaracak mıdır onlara? Elbette.

İşte tam da buralarda başka bir yere taşınıyor roman.
Diyaloglar sahtecilikten uzaklaşıyor.
‘Toplumsal gerçekçilik’ adını koyduğumuz kavram gün yüzüne çıkıyor.
18.07.2020

Tanzimat sonrası Osmanlı’da varlıklı ailelerin, çocuklarının eğitimi için evlerine ‘mürebbiye’ getirmesi dönemi başlıyor.
Özellikle Fransız mürebbiyeler.
Sanıyorum alafrangalık göstergesi bu.

Kapalı Osmanlı ailesinin ‘gizi’ bu mürebbiyeler aracılığıyla bozuluyor aslında zamanla.

Dehri Efendi. Mülkiye emeklisi. 65 yaşlarında. Babasından kalan mirası daha da artıran biri.

İki evlilik yapmıştır. İlk eşinden Melahat Hanım ve Şemi Bey; ilk eşinin vefatı sonrası tuttuğu odalığından da Nezahet Hanım ve Vahip Bey dünyaya gelmiştir.

Matmazel Anjel. Ülkesindeki türlü oyun ve yalanları sonrası İstanbul’a gelmiş ve burada Dehri Efendi’nin konağına ‘mürebbiye’ olarak girmiştir.

Peki mürebbiyelik onun için yeterli midir? Hüseyin Rahmi söylemiyle ‘ne saygıya ne de şükrana değeri olmayan bir fahişedir’ o.

Bir Osmanlı ailesinin ‘fahişe ruhlu’ bir mürebbiye için nasıl da birbirine düştüğünü ne de güzel anlatır bizlere.