İnsanın Doğayla Temas Halinde Olma İhtiyacı
Tuğla duvar yerine yeşil bir manzaraya bakan hastalar daha çabuk iyileşiyor. Çevresinde yeşil alanı çok olan bölgelerde oturanların psikolojik sağlığı daha iyi oluyor. Parasempatik sinir sisteminin dinlenmeyi düzenleyen faaliyeti, şehir yürüyüşüne kıyasla orman yürüyüşü esnasında % 100 artıyor, buna karşılık kortizol seviyesi %16 oranında düşüyor. Ağaçların havaya saldıkları organik bileşiklerin karışımından oluşan fitokitler, ormanda yürüyüş yapanlar için bir tür doğal antibiyotik etkisi yapıyor. Çam, sedir, selvi gibi bazı ağaç kokuları, insanda iyi halleri arttırıyor, hatta psikolojik veya psikiyatrik sorunlar yaşayanlar üzerinde rahatlatıcı etki yapıyor. Doğal bir ortamı sadece görmek bile bilişsel performansı, özellikle dikkat ve konsantrasyonu arttırıyor. Yeşil alanlarla daha fazla muhatap olan okul çocuklarında hafıza performansı daha ileri düzeyde oluyor. Ormanlık bir ortamda yaklaşık bir saatlik bir yürüyüş bile insan zihninde tekrarlayan ve genellikle olumsuz nitelikli düşüncelere saplanıp kalmayı (zihinsel geviş getirmeyi) büyük ölçüde azaltıyor. Evleri denize bakan insanlar, psikolojik rahatsızlıklardan daha az muzdarip oluyor, denize yakın olmak ruh sağlığını açık bir şekilde destekliyor. Bir evcil hayvan sahibi olanların, onu okşamak gibi basit bir eylemi bile insanı iyi hissettiriyor, stres önleyici endorfin hormonunun salgılanma oranını arttırırken stres hormonu kortizolün seviyesini düşürüyor. Küçük çocuklar, erken yaşta tercihan biyolojik çeşitliliğin yüksek olduğu doğal alanlardaki mikroorganizmalara maruz kalırlarsa alerji, astım ve otoimmün hastalıklardan daha az etkileniyorlar…
Tüm bu tespitler, Beyin ve Doğa’da atıf yapılan araştırmalara dayanıyor. Covid-19 nedeniyle milyarlarca insanın aylarca evlerine kapanmak zorunda kaldığı o tatsız günlerin, maddi ve manevi sağlığımız üzerinde oluşturduğu etkileri gözlemleyen Fransız yazar Michel Le Van Quyen, bu eserinde, insanların birbirinden uzak kalmasının yanında başka bir şeyin yokluğuna, doğadan uzak kalışımıza ve ona ne kadar ihtiyaç duyduğumuza odaklanıyor:
“Bahçesi veya ufak yeşil bir alanı olan evlerde oturanlar, ortalamaya bakıldığında bu zor dönemi iki odalı, balkonsuz, beton manzaralı apartman dairelerinde oturanlara kıyasla daha kolay atlattı. Evlerinde bahçesi olmayanlar bile, özgürlüklerine kavuştukları birkaç dakikada, evlerine yakın yeşil alanlara kaçmanın streslerini ve kaygılarını azalttığını fark etti.”
Yazar, doğaya yüklediği manayı şu şekilde ifade ediyor: “Doğadan bahsettiğimde esasen, insanın üzerinde yarattıklarını ve yaptığı dönüşümleri dışarıda tutarak, bütünüyle dünyadan bahsediyorum. Başka bir deyişle, doğayı yapay olanın karşısına koyuyorum… (s. 18)
Doğayla temas halinde olan beyin mekanizmalarının ne derece olumlu etkilendiği konusunda eserin tamamında onlarca araştırmaya atıf yapılıyor, deneyimler paylaşılıyor, anlatıma çok sayıda resim, fotoğraf ve grafik eşlik ediyor.
Ülkemizde ilk defa, 2020 yılında, yine Salt Okur'un yayınladığı “Beyin ve Sessizlik” kitabıyla dikkat çekmeyi başaran Fransız yazar, bu eseriyle de insanların bilinçlenmesi konusunda önemli bir boşluğu dolduruyor. Gözde Koca’nın başarılı çevirisiyle raflarda yerini alan bu değerli kitap, meraklılarını bekliyor.
Faydalı bir okuma olması dileğiyle!