İdil Bulgarları Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Dinçer Koç'un İdil Bulgarları Adlı Eseri Hakkında
Dinçer Koç'un 2021 yılında Selenge Yayınevi'nden neşretmiş olduğu bu eser, Genel Türk Tarihinin alt konularından olan İdil Bulgarlarını geniş bir çerçevede resmediyor. İdil Bulgarları ise 922 yılında İslamiyet'i kabul ederek ilk Müslüman Türk devletlerinden sayılmaktadır. Bununla birlikte, bulundukları konum itibariyle İdil boylarının da Türkleşmesi için adeta bir koridor görevi görüyordu. Rus steplerinin güney kesiminde, transit ticaret yollarının kesişim noktasında bulunuyor olmaları da İdil Bulgarlarını ticari arenada önemli bir noktaya taşıyordu.

Eser toplamda 376 sayfadan müteşekkil olup, ilk etapta "Bulgar" adı ve Bulgarların kökenine yer verilerek bizlere Bulgarların tanıtımını yaparak esere iyi bir giriş yapılmaktadır. Sonrasında pek tabii İdil Bulgar Devletinin kuruluşu ve İdil Bulgar tarihinin dönüşüm noktası olan İslamiyet'i kabul süreci ve etrafındaki devletlerle kurmuş oldukları siyasi münasebetlere değinilmektedir. Hiç şüphe yok ki Dinçer Koç, kaleme almış olduğu bu eserle Genel Türk Tarihi alanında önemli bir yeri olan, ciddi bir boşluğu doldurduğunu ifade etmekte beis yoktur. İçerik açısından İdil Bulgarları hakkında tatmin edici bilgileri okuyucusuna sunuyor.

Genel Türk Tarihi alanında yapılan pek çok çalışma gibi, bu esere de kılavuzluk eden Rus kaynakları, müellifin de İdil Bulgarlarını Rus yıllıkları kapsamında siyasi, sosyal ve ekonomik vb. pek çok unsuru genişçe ele almasına olanak sağlamıştır. Bu noktada müellif de kaynak analizi hususundaki marifetlerini de eserinde ustalıkla sergiliyor. Üstelik eserin arkeolojik verilere de yer veriyor olması, eserin kaynak bakımından doyurucu olduğunu gösteriyor. Arkeolojik buluntuların görsellerinin de eklenmiş olması, İdil Bulgarlarının dünyasına kolaylıkla adapte olmamızı sağlıyor. Ayrıca arkeolojik verileri metodolojik hakimiyet açısından sağlam bir zemine oturtuyor. Zaten eserde arkeolojik verilerin de kullanılıyor olması eseri sadece siyasi tarih zemininde hapsolmaktan kurtarıyor. Bir de İdil Bulgarları ile ilgili olan tarihsel mitlere karşı kuvvetli bir kanıt olarak da düşünülebilir.

Eserde, İdil Bulgarları haricinde dönemin önemli güç unsurları olarak bulunan Rus, Hazar ve Bizans İmparatorluğu gibi büyük devletlerle kurduğu diplomatik münasebetler sayesinde, o devletlere de İdil Bulgarları gözünden bakabilme imkanı buluyoruz. Örneğin, bir zamanlar dünyayı ve tarihi kasıp kavuran Moğolların Avrupa eksenli genişleme girişimlerini ve gerçekleşen Moğol istilasının etkilerini doğrudan bir kısım olarak görebiliyoruz. Son olarak, eserde de ele alınmış olan konu, tarihte devlet olarak boy gösteren İdil Bulgarları olması dolayısıyla bir devlet teşekkülünden bahsediliyorsa, devletin siyasi, sosyal kültürel ve ekonomik unsurlarından bahsetmek gerekir. Müellifin eserinde okuyucunun beklentilerini karşılayan bir içerik sunduğu kolaylıkla ifade edilebilir.

Eserin anlatım biçimine gelindiğinde, oldukça akıcı ve anlaşılır bir niteliktedir. Bozkır Türk Devletleri, ilk Müslüman Türk devletleri ve genel olarak Türk tarihinde önemli bir konunun aydınlatıldığını görmek biz okuyucuları ve tarih severleri memnun eden bir hizmettir. Genel Türk Tarihine ve ayrıca Bulgar tarihine ilgi duyanların kitaplığında yer vermesi gereken önemli bir eserdir. Bu eseri keyifle okumamızı sağlayan müellifin kalemine sağlık diyor, nice eserler neşretmesini diliyorum.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (5)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Berk Ulubeli
19.04.2022
Dinçer Koç - İdil Bulgarları
Naçizane yorumumu paylaşmadan hemen önce birkaç konu hakkında hatırlatma yapmak niyetindeyim. Öncelikle eserin Genel Türk Tarihi alanında çalışan önemli bir bilim insanı tarafından hazırlandığını söyleyebilirim. Dolayısıyla okuyacağınız satırlar işin uzmanının kaleminden çıkmadır. Diğer taraftan incelemeye tabi tuttuğumuz eserin (büyük boy) yaklaşık 400 sayfadan müteşekkil olduğunu ve her bir bölümün bir diğerinden daha önemsiz olmadığını vurgulamalıyım. Bu noktadan hareketle kitabın yalnızca kendi çalışma alanıma da giren ilk iki kısmını yorumlamanın hem okuyucuyu çok yormayacağını hem de kitap hakkında fikir sahibi edebileceği kanaatindeyim. Bilgi birikimimin yetersiz olduğu bölümlerde yorum yapmayı (daha önceki incelemelerimde de belirtmiş olduğum üzere) sağlıklı bulmuyorum.

Kitaba gelecek olursak, eserin dört ana bölümden müteşekkil olduğunu hemen belirtmeliyim. Bölümler sırasıyla; “1- Bulgarların Kökeni ve İdil Bulgar Devleti’nin Kuruluşu”, “2- İslamiyetin Kabulü ve İdil Bulgar Devleti'nin Siyasi Münasebetleri”, “3- Moğol İstilası ve Sonuçları”, “4- İdil Bulgar Devletinde İdari ve Askeri Teşkilat, Sosyo-Ekonomik Kültürel Hayat” şeklinde ifade edilebilir. Zaten “İçindekiler” kısmı kitapyurdu sistemi üzerinden de erişilebildiği için daha detaylı bakmak isteyenler için o sekmeyi tavsiye edebilirim. Bölüm başlıklarından da anlaşılacağı üzere; Bulgar adlandırmasının yahut kavramının ortaya çıkışından, gündelik yaşamına oradan ekonomik hayatına kadar pek çok konu hakkında dönemin çağdaş kaynaklarıyla ve zengin bir ikincil kaynak kullanımıyla harmanlanmış bir kitap ile karşı karşıya olduğumuzu hemen söyleyelim.

Bilhassa üzerinde durmak istediğim kısımlar; “Kaynaklar” ve “Bulgarların Kökeni” başlıklı bölümlerdir. Yazar, kaynaklar kısmında (s. 15-33) özellikle İslam kaynakları ile Rus kaynakları hakkında tanıtıcı bilgiler sunmaktadır. Bu bilgiler konu hakkında araştırma yapacak bilim insanı adayları içinde rehber niteliği taşıdığından ayrıca önemlidir. Ancak Bizans ve Latin kaynakları konusunda bir eksikliğin olduğunu söyleyebilirim. Aslında “Kaynaklar” başlığının hemen altındaki satırlarda (s. 15) Bizans ve Latin kaynaklarının varlığından bahsedilmiş olduğu gibi “Bulgarların Kökeni” adlı bölümde Priskos’tan, Prokopios’tan, Agathias’tan ve Menandros’tan doğrudan alıntılar olmasına karşın ilgili yazarlar (ve diğerleri) hakkında herhangi bir tanıtıcı bölüm yer almamıştır. Bu durum alandan okuyucular için ciddi bir problem teşkil etmemesine karşın meraklı bir okuyucu için önemli bir eksiklik olarak değerlendirilebilir.

“Bulgarların Kökeni” adlı bölüme gelecek olursak (s. 43-62) burada; “Bulgar” isminin anlamından ve bu konu hakkındaki önerilerden ilk kez bahsedildikleri olaylara kadar Bizans, Latin, Süryani, Ermeni, Arap, Rus ve Çin kaynaklarından alıntılarla çok zengin bir bölüm bizi bekliyor. Bu zenginlik gerçekten de övgüye değer. Tüm bunların dışında arkeolojik ve antropolojik bulguların tarihsel olaylarla karşılaştırılması ve dil verileri ile işlenmesi ayrıca kıymetlidir. Öte yandan Geç Roma tarihyazımının önemli isimlerinden olan Ammianus Marcellinus’un adı (s. 51) “Mersellin” olarak zikredilmiştir. Sanıyorum bu müverrihin Fransızca yazılışı yahut söylenişidir. Ayrıca “Bulgar” adının ortaya çıkışı ile alakalı “ilk güvenilir kaynağın” Antakyalı Ioannes olduğundan zikredilmiştir (s. 58). Antakyalı Ioannes VII.yy’da yaşamış bir müverrihtir. Bahsettiği hadise ise Zeno dönemine (474-491) yani 5.yy’a aittir. Arada yüzyıldan fazla bir zaman farkı olmasını bir tarafa bırakacak olsak dahi aktarılan olayın güvenirliliği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Kanaatimce Antakyalı Ioannes’in zikrettiği Bulgarları tarihte Bulgarların en erken yıllara yerleştirilmesi olarak okumak daha doğru olabilir. Hali hazırda Ennodius (V.yy), Marcellinus Comes (VI.yy) yahut Ioannes Malalas (VI.yy) Antakyalı Ioannes’ten çok daha önce Bulgarlardan söz etmiştir. Diğer yandan bu bahislerin müsebbibinin gerçekten Bulgarlar olup olmadığı meselesi de tartışmalıdır. Bilindiği üzere aynı dönemde Kutrigur ve Utrigur halkları da bölgeye gelmiş bulunmaktaydılar ki bu iki halkın konumlandırılması meselesi de oldukça tartışmalıdır. Öte yandan bu ifadelere (Türk Akademisinde) Bulgarlar ile alakalı yazılan hemen her makale yahut eserin içerisinde tesadüf edilebilmektedir. Dolayısıyla yazarın asıl ilgilendiği yapının “İdil Bulgarları” olduğunu düşünecek olursak, ilk bölümlerin ziyadesiyle derleme olduğu yorumunu da yapabiliriz. Yani meselenin doğası bu anlatımı zorunlu kılmıştır diyebiliriz.

Sonuç olarak kitabın dilimizdeki en yeni “Bulgarlar” anlatısını ihtiva ettiğini söyleyebilirim. Tarihsel verinin yanında dil, arkeoloji ve antropoloji gibi ek disiplinlerden de oldukça faydalanılmıştır ki bu tercih kitabı oldukça kıymetli bir hâle getirmiştir. Özellikle “İdil Bulgarları” çalışan arkadaşlar için çok kıymetli bir yayın olduğunu söylemekte de herhangi bir beis görmüyorum. Kullanılan Türkçe son derece anlaşılır olduğundan konuya merakı olanların da kolayca kitaptan istifade edebileceklerini ekleyelim. Bunların haricinde kitabın baskısı, kağıt kalitesi, cildi ve mizanpajı sorunsuzdur. Başta Selenge Yayınları olmak üzere, yazar Dinçer Koç’a ve tüm kitapyurdu ailesine bizi uygun bir biçimde kitaplar ile buluşturmasından ötürü teşekkürlerimi iletmek isterim.

Herkese bol kitaplı, sağlıklı günler!

Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
zafer saraç
13.10.2021
İlk Müslüman Türk Devleti İdil Bulgarları
Hiç şüphe yok ki Türklerin Müslümanlığı, Türk tarihinin en önemli olayıdır. Hatta Batı merkezli tarih tasnifi böylesine benimsenmemiş olsa; Türklerin İslam’la tanışması dünya tarihi açısından nazarımızda çağ açıp çağ kapayan bir hadisedir. Bu yüzden Türklerin Müslümanlığı hikayesinin başrol oyuncuları hem Türk hem de dünya tarihi açısından önemli bir mevkiye yükselir. Fakat Türk tarihinde kurulan devlet sayısı parmak hesabıyla sayılacak kadar az değildir. Bu nedenle tarih boyunca geniş coğrafyalara yayılmış 3 kıta yedi denizde onlarca devlet kurmuş bir kavim için önemli tarihi olgular beraberinde bazı kafa kurcalayıcı soruları getirir. Misal; Müslümanlığı benimseyen ilk Türk devleti kimdi?

Yıllarca yukarıdaki soruya cevap ihtiyacına binaen Karahanlılar ilk Müslüman Türk devleti kabul edildi. Fakat Karahanlıların kuzeyinde yerleşen İdil Bulgarlarının Müslümanlığı daha önce benimsediği, son zamanlarda yapılan çalışmalarla ortaya çıktı. İdil ve Kama nehirleri çevresinde büyük bir devlet kurarak bölgelerine hâkim olan, Türk ve dünya tarihinin seyrine etki eden İdil Bulgarları uzun yıllar bilim dünyamızda yeterince önemsenmedi. Türk tarihi üzerinde dirsek çürüten ve Bulgarların Müslümanlığı gerçeğiyle karşılaşan her araştırmacı, konu üzerindeki çalışmaların eksikliğini hissetti. Fakat Akademisyen Dinçer Koç, İdil Bulgarları hakkında yaptığı emsalsiz çalışmasıyla Türk tarihindeki çok büyük bir boşluğu doldurdu.

Eserin yazarı Dinçer Koç tarih eğitimi almasını müteakip İdil Bulgarlarının kurulduğu coğrafyada bulunan Kazan’da öğretim elamanı olarak göreve başlamıştır. Bölgede uzun yıllar yaptığı çalışmaların nüvesi bu şekilde oluşmuştur. Yazarın ilim dünyasına sağlam bir şekilde ayağını attığı Doktora tezi de İdil Bulgarları üzerinedir. Zaten bahsedilen kitap da mezkûr tezin kitap şeklinde ilim dünyasına sunulmasıdır. Bu açıdan İdil Bulgarlarını milletimize tanıtmak amacını güden yazarın, çabasına diyecek yoktur.

Yazarın eserini oluştururken İdil Bulgarlarının kurulduğu coğrafyada bulunması onun için çeşitli avantajlar sağlamıştır. Öncelikle bölgeye ilişkin Rus kaynaklarına kolay bir şekilde erişen yazar, ikinci olarak bölgeye dair arkeolojik verilere direkt ulaşma olanağını sağlamıştır. Zaten eser kaba taslak incelenecek olursa; Rus kaynaklarının ve arkeolojik verilerin sayfalar arasında sıkça göze battığı görülür.

Eserin ilmi kalibresini arttıran Rus kaynakları yıllıklar şeklinde düzenlenmiş olup İdil Bulgarlarıyla ilgili siyasi, sosyal, iktisadi birçok veriyi içermektedir. Yazar kaynakların eleştirisine de yer vermektedir. Özellikle İdil Bulgarlarının Ruslarla olan inişli çıkışlı ilişkisi düşünüldüğünde yazarın bu tavrı daha iyi anlaşılır. Rus kaynaklarının sağlaması ise; döneme ilişkin zengin bir tablo sunan diğer kaynaklar vasıtasıyla sağlanır. Şayet Rus kaynaklarıyla dönemin diğer kaynakları uyumlu ise; yazar fikrini güçlü yorumuyla serdederek ilmi doğruya ulaşır. Yazarın bu yaklaşımı kaynak kritiği açısından ders niteliğindedir.

Eserin gücünü arttıran etmenlerden birisi de arkeolojik kaynaklara olan hakimiyeti noktasında ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde tarih ilmi kurduğumuz devletler üzerinden yapılandırılırken, arkeolojik veriler ihmal edilir. Buna bağlı olarak kanıt açısından kısıtlı bir sunum gerçekleşir. Bu nedenle yayımlanan her eserden sonra tartışmaların ardı arkası kesilmez. Aslında arkeolojik veriler, tarihi gerçeklere ulaştıran en önemli argümanlardır. İspatı açık olan bu önemli argümanların sunumu tartışmaları keser. Yazarın eserinde resimlerle de sunduğu arkeolojik veriler bu nedenle tarihe ideolojik olarak yön vermek isteyenlerin önünü keser. Misal “Bulgarlar Slav’dır, Müslüman olmamışlardır, dünya tarihine etkileri yoktur” gibi basit söylemleri öne sürmek için kitabın içindeki kanıtlar düşünüldüğünde mümkün değildir.

Zaten bir eserin ortaya koyduğu ilmi performans içerdiği tez ve araladığı yeni kapıların çokluğuyla ölçülür. İdil Bulgarları hakkında yazar tarafından ortaya konulan ilmi gerçeklerin birçok tartışmayı ortadan kaldıracağı malumdur. Yazar yaptığı çok yönlü tahlillerle okuru doğrunun merkezine çekmektedir. Savunulan tezin kaynak ve yorum bağlamında gevşek bir zeminde olması bir süre sonra geçerliliğini yitirmesi neden olur. Fakat bu öngörümüz bahsettiğimiz eser için söz konusu değildir.

Eserde sunulan tezler ilk aşamada dönemin birinci el kaynaklarıyla desteklenir. İkinci aşamada arkeolojik veriler sıralanır. Son olarak günümüz bilim dünyasındaki akisler ilmi bir realiteyi doğuracak tarzda servis edilir. Misal, Ogur-Hun-Bulgar ilişkileri, Bulgarların göç yolları ve yerleşimleri, ticari ilişkileri, siyasi ve askeri mücadeleleri öylesine iyi bir şekilde ortaya koyulmuştur ki, yukarda bahsedilen üç bilimsel araştırma safhası geçildikten sonra İdil Bulgarları adeta dokümanter sunumu olan bir sinema filmi gibi aşikâr kılınır.

İdil Bulgarlarının tarih sahnesine çıktıkları alan, 5. yüzyılda Hunların Kavimler Göçü’nü tetikledikleri coğrafyadır. Etnik açından fazlasıyla karışık olan bu coğrafya göç faaliyetlerinin yüzyıllar boyu devam etmesine müteakip daha da karışık bir hal almış, etnik yapı çözülmeyen düğümlerin olduğu bir safhaya ulaşmıştır. Üstelik Türklerin karışık boy yapılanması da her şeyin üstüne tuz biber olmuştur. Yazar göç yolarını aşikâr kılarak, kaynaklarla ve arkeolojik verilerle etnik yapıların izini takip ederek, tarih boyunca çözülmesi güç düğümleri çözmüştür. Eserin ilk bölümü bu düğümlerin çözülmesine ayrılmıştır.

Eserin ikinci bölümü İdil Bulgarlarının siyasi ilişkilerine ayrılmıştır. Bu bölüm vasıtasıyla Orta çağ diplomasisinin girift noktalarını öğrenmek mümkündür. Özellikle Bizans, Hazar ve Ruslar arasında kalmış bir kavmin diplomatik girişimlerinin geniş zamana yayılan etkileri tarih ilmi için fazlasıyla önemlidir. Burada önemli olan nokta bugüne kadar Türklerin kurduğu onlarca devletten biri olarak addedilen İdil Bulgarların günümüzde dahi görülmeyen bir siyasi ilişkiler yumağının içinde oluşudur. Bunun en önemli sebebi ortaya konulan tarihi bilginin yoğunluğudur. Zira malzemesiz tarih inşa edilmediği gibi, az malzemeyle inşa edilenin de derme çatma olduğu gerçeğidir. Eserin bu bölümü araştırma konusuna bakılmaksızın azimle güçlü metinlerin inşa edilebileceğini kanıtlar niteliktedir.

Eserin üçüncü bölümüne damgasını vuran Moğol İstilası; Türklerin Müslümanlığı kadar önemli etkileri olan bir olaydır. Moğolların Avrupa yönlü genişlemesi ise; İdil Bulgarlarının yaşadığı bölgeyi hedef almaktadır. Aslında Moğol İstilası’nın her Orta Çağ devletine hatırı sayılır bir etkisi vardır. Yazar bunun farkında olmalıdır ki; kitabının üçüncü kısmını Moğol İstilası’nın etkilerine ayırır. İdil Bulgarlarının yıkılmasına sebep olan Moğol İstilası zincir şeklinde birbirine bağlı olan tarihi olayların reaksiyonunu gayet iyi göstermektedir. Zira İdil Bulgarları yıkılıp yok olmaktan ziyade etkileriyle geleceğe damgasını vurur. Bu yazar tarafından iyi bir şekilde özümsetilerek ortaya konur.

Eserin dördüncü bölümü ise İdil Bulgarlarının idari, sosyo-ekonomik ve kültürel hayatına ayrılmıştır. Şayet bir devlet tekamülünden söz edilecekse; sadece siyasi ve askeri mücadelesinden bahsedilmesi, ilmi açıdan büyük bir handikaptır. Satırlarca anlatılan hikâyeyi masala dönüştüren kültürün ve sosyal yapının dışlanmasıdır. İdil Bulgarları hakkında mezkûr bölüm vasıtasıyla verilen bilgilerin yoğunluğu etkileyicidir. Kitabın diğer bölümleri de ayrı tutulmamakla beraber, bahsedilen bölüm ayrı bir kitap şeklinde tecessüm edecek bilgi yoğunluğuna sahiptir. Tarihi ihya eden insan faktörüne dikkat çeken yazar, devletin, milletin ve yaşamın insan elinde nasıl şekil kazandığını ispatlayacak şekilde bilgisini sunar.

Eserin yapılacak diğer ilmi çalışmalara fevkalade destek sağlayacağını tahmin etmek güç değildir. Alan ve literatürüne böylesine katkı sağlayan kitapların günümüzde daha az yazıldığını söylemek mümkündür. Hele çok iyi bilinmesi gereken Türk tarihinin köşe taşı hükmündeki devletler hakkında bile üretme sorununu yaşadığımız bu zaman diliminde eserin önemi daha iyi anlaşılır. Özellikle işlenen konunun iyi ele alınması soru işaretlerinin önünü tıkarken, kafa kurcalayan sorulara yetkin cevaplar satırlar arasında nükseder. Bu açıdan eserin pragmatik ve didaktik yönüne binaen yeni bilgilerle okuru buluşturma istidadı ifade edilecek olursa kelimeler kifayetsiz kalır.

Eserin biçim olarak anlaşılır ve yalın diliyle okuyanı kendine çektiğini belirtmek gerekir. Fakat bölge coğrafyası, tarihi ve kültürü ile ilgili çevre okumalarının kari için yeter düzeyde olması esere adaptasyonu arttırır. Zaten ilim merakını kamçılayacak bilgiler kitap vasıtasıyla okura yeni kapıları açar. Çünkü kitapla yeni kitapları, coğrafyaları, kavimleri keşfetmek mümkündür.

Sonuçta; Türk tarihi birçok bilinmezi bünyesinde barındırır. Fakat bilinmezin sınırlarının iyi çizilmesi gerekir. Asırlara ve coğrafyaya damgasını vurmuş, bir Türk devletini yeterince tanımıyorsak; bu büyük bir sorundur. Günümüz milletleri devlet teşkilatı bakımından Türkler kadar zengin bir tablo ortaya koymaz. Bu nedenle kurulan küçük devletçikler bile üst düzey araştırma yaklaşımıyla ele alınır. Yüzlerce makale kitap neşredilir. Türklerin çok devlet kurması şanssızlığımız değil, lehimize çevirmemiz gereken bir avantajımızdır. Bu nedenle bahsedilen eser gibi kitaplar raflarımızda daha çok yer almalıdır. Ancak bu sayede tarihe olan borcumuzu ödeyebiliriz.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (5)
Hayır (2)
Bu Yorumu Yanıtla
Gökhan Aksoy
24.03.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bulgar Tarihi adına güzel bir kaynak başlığından da anlaşılacağı gibi Müslüman (Volga) Bulgarları bazlı bir kitap.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Burak Demirci
04.03.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Alanında uzman birinin ustalıkla kaleme aldığı bir eser. Paha biçilemez. Bu kitaba sahip olabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-3905854
02.11.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Konusu itibariyle merak ettiğim ve uzun zamandır da alıp okumayı istediğim bir eserdi. bugüne nasipmiş.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
cankurt123
29.04.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kapsamlı bir kaynak kitap. İdil Bulgarları ile ilgili çok emek verilmiş bir eser. Yazara teşekkür etmek lazım.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
10*
11.12.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İdil Bulgarlarıyla ilgili en kapsamlı eserdir. Tarihe ilgi duyanların kütüphanesinde olması gerekir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Mesut Kaya
17.11.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İlk Müslüman Türk boyu? devleti? ... gereksiz sidik yarışları. Bu kitap özelinde önemli olan kuzey Türklüğünün eskiliği ve medeniyet seviyesidir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (3)
Bu Yorumu Yanıtla
gecebeg
30.08.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bulgarlar, 922 yılında İslâmiyet’i resmî olarak kabul eden ilk Türk devletini teşkil etmeleri ve İdil boyunun Türkleşmesini sağlamaları açısından Türk tarihinde müstesna bir yere sahiptirler.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
yabgu03
08.07.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Nihayet idil Bulgarların siyasi, dini,kültürel ve ekonomik faaliyetlerini anlatan müstakil bir eser literatürümuze kazandirildirilmistir
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Mehmet Poyraz
07.02.2022
922 yılında İslamiyet’i kabul eden İdil Bulgarlarının bu haliyle bölgenin ilk Müslüman devleti olma özelliğinin detaylandırılarak işlendiği çalışmada, Moğolların yine bölgede aldıkları ilk büyük mağlubiyeti, Cengiz Han’ın savaşçılarının Bulgarlar tarafından nasıl pusuya düşürüldükleri de anlatılmış. Uzunca süre Ruslara hükmeden Bulgarlar bir müddet sonra bölgedeki hakimiyetlerini yitirirken geriye kendilerini anlatan doğru dürüst bilgiler de bırakılmaz. Günümüzde dahi İdil Bulgarları fazlaca bilinmez. Müellifi bir zoru başarmış ve anlatmaya girişmiştir. Oysa onlarda Türk idi ve ordularında da muazzam Kıpçak savaşçıları da bulunuyordu. Bu uygarlığın İslam’ı seçmesinden sonra hakimiyeti altındaki pagan inançlarına sahip Finli kabilelere hoşgörüyle yaklaşması da dikkat çekmektedir. Hülasa bu çalışmayı okuduğumuzda bölgeyi: Deşt-i Kıpçak’ı, diğer bir deyişle Doğu Avrupa’yı, Rusya’nın gerçek tarihini daha iyi anlayabilmekteyiz. Araplarla münasebetleri de çalışmada yer bulmaktadır.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
baddaloziy
24.11.2021
Türkler ve İslam'ın etkileşimi güzel anlatılmış
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla