Toplam yorum: 3.082.620
Bu ayki yorum: 2.300

E-Dergi

birazleyla Tarafından Yapılan Yorumlar

11.01.2021

Ev Anası. Nasıl başladı nasıl bitti? -Hiç yavaşlamadan, soluk almadan. :)
Önce garip hissettirdi. Kitaplarda alışık olmadığımız bir jargonla, yan odada yattığı yerden konuşan çok bilmiş kız kardeşin sempatik metaforlarla kainat analizi yapması gibi, şaşkınlıkla “neler oluyor?” dedirten; fakat azıcık da olsa soluk almaya başlayabildiğimiz kısımlarda derinleşmiş cümleleri yakalayınca “bu kız kardeşin” kulak verilmesi gereken cümlelerinin de olduğunu gösteren bir kitap.
Baş karakter zaman zaman Atilla Atalay’ın Sıdıka’sı gibi klişelerin düşmanı, mantıklı açıklamaların giderli kraliçesi kıvamına geldikçe kitaptan daha da tat aldım.
Özellikle “Hemcinslerime (K)açık Mektup” bölümünde 8 Mart ve Kadınlar üzerine kurulmuş cümleleri ile yazar beni günümüz çağdaş ve özgür(!) kadın algısı ve baskısına rağmen ortaya koyduğu özgün düşünceleri ile oldukça şaşırttı.
09.01.2021

Mo Yan, Çin’in Nobel ödüllü ilk yazarı. İtalya’ya Uluslararası bir Edebiyat ödülü almaya gittiğinde bir yayınevi kendisinden Çin’in son 30 yılını ve değişim sürecini kaleme almasını ister. Mo Yan bu teklifi bir “Otobiyografi” yazarak ele alır ve kendi hayatı üzerinden Çin’in 1970’lerden 2010’lara uzanan sürecini; Çinli orta sınıf bir ailenin çocuğunun kariyer sahibi bir Yazar olma yolunda sarf ettiği gayreti, uğradığı haksızlıkları ve nihayetinde başarısını anlatır.
Mao yılları ve Kültür Devrimi’nin rijit etkileri bu hikayede net bir şekilde görülebilirken Mo Yan’ın trajikomik anıları böylesi dönemleri bile tebessümle okutabiliyor.
Bana bir yazarla tanışmak için otobiyografiler oldukça iyi başlangıçlar gibi gelir. Yazarı tanıdık, şimdi sıra yazdıklarını tanımakta... Artık diğer kitaplarını okumak için makul bir sebebimiz var.
09.01.2021

Hikaye Fransız Rivierası olarak bilinen Fransa’nın Akdeniz kıyısında küçük bir kasabaya Picasso’nun her şeyden kaçmak üzere bir süreliğine yerleşmesi ile başlar. Ondine, Picasso’ya yemek pişirmesi için tutulmuş kasabanın masum genç kızlarından biridir. Çapkınlıkları ile nam salmış Picasso için de kolay bir av.
Bu iki bambaşka hayatları olan insanın arasında geçenler ve nesillere yayılmış bir hikayenin Ondine, kızı ve torunu üzerinden anlatımına şahit oluyoruz.
Öte yandan Picasso tabloları ilk eşi Olga döneminden meşhur metresi Marie Therese dönemine, Fransız Rivierası döneminden(CoteD’azur) büyük aşkı Dora Maar dönemine ve nihayetinde 2. Dünya Savaşı sonrası döneme (Ki burada da hayatına Françoise Gilot ve son eşi Jacqueline Roque girmiştir) incelenmiş, hikaye kurgusu arasında okuyucuya sunulmuştur.
Bu frankofon kitapla tanışmaktan zannımın üstünde bir şekilde memnun kaldığımı söyleyebilirim.
08.01.2021

Kemal Varol’un okuduğum ilk kitabı: Ucunda Ölüm Var. Ölüm üzerine mülahazalarda bulunulmuş, ölümün insan dünyasındaki yankılarını, öte dünyaya açılan bu kapının geride bıraktığı yarım kalmışlıkları anlatan hikayelerle dolu bir roman.
Evet roman, fakat bir öykü kitabı gibi birbirine bağlanmış hikayelerden oluşuyor.
Sevdiğinden ayrı düşmüş ve ölümün yolunu gözleyen bir Ağıtçı Kadın’ın bambaşka ölüm hikayeleri ile karşılaşması ve her hikayede kendi hikayesini tamamlama umudunu konu alan kitap; edebi açıdan da farklı bir üsluba sahip.
Yakın hissettiren cümleleri de var, eksik kalmış hissettiren cümleleri de.
Ağıtçı Kadın’ın hayal ile gerçek arasındaki yolculuğu sanki bir çeşit Lüsid Rüya idi...
Borges’ın dediği gibi;
“Kim bilebilir o gece ölmediğimizi?”
31.10.2020


Bu kısa öykünün şatafatsız fakat bilge karakteri bayan Ming; Çin’de fazla nüfusun doğuracağı muhtemel sıkıntılara önlem (!) olarak uygulanan tek çocuk yasasının acımasız bir örneği.
Birçok okurunun dediği gibi kısa fakat etkileyici cümlelerle kurgulanmış bu hikayeyi “gerçek ile düş” arasında bir yere oturtan onu adeta Schrödinger’in Kedisi kıvamında bir kuantum deneyi gibi hatırlamama sebebiyet veren ilginç bir tarzı vardı. Hani Schrödinger’de kedinin ölü ve diri olma olasılığının eşit olması gibi (dikkat spoiler) Bayan Ming için de 10 çocuğunun olması ve olmaması durumunun eşit bırakılması bana bir olasılık çılgınlığı gibi geliyor.
Neyse ki biz okurlar için kutu açılıyor ve ironik bi ifade ile; Schrödinger’in kedisi ölü mü diri mi gösteriliyor.
Peki gördüğümüz gerçek mi? Yoksa Schmitt’ın dediği gibi “Hakikat en çok hoşumuza giden yalanın ta kendisi” mi?