Toplam yorum: 3.081.289
Bu ayki yorum: 967

E-Dergi

karaademm Tarafından Yapılan Yorumlar

23.07.2020

“Yakama yapışan cümleleri yazdım. Bir cümle insanın yakasına yapışır mı demeyin, yapışır.”

Böyle söylüyor Tarık Tufan eserinin girişinde. ‘Beni yaz’ dedirtenleri yazdığını anlatmak istiyor galiba.

Kadınlara, ilişkilere, yazarlara, geçmişe, maneviyata ve daha birçok konuya değinecek.

Kurgusal eserlerini okuyanların bu eseri bayıla bayıla okuyacağını düşünmüyorum maalesef; fakat onun kalemi bence her daim güçlüdür.

Ve devam ediyor Tufan:

“Çoktan kabuk bağladığını düşündüğüm yaralarım vardı. Yanılmışım. Yazmaya başlayınca onlar da bir bir sızlamaya ve bazen de kanamaya başladı.

En çok tekrarladıklarım, en çok ihtiyaç duyduklarımdır.”

Buyurun.
21.07.2020

Onlarca eser kaleme aldı. Hikayeler, romanlar, otobiyografiler, gezi-anı yazıları.

1967’de yayımlandı Kaplumbağalar.

Anadolu’nun Alevi geleneği ve kültürüyle yoğrulmuş Tozak köyüne götürüyor bizleri eserinde.

Kır Abbas, Eğitmen Rıza, Muhtar Battal,
Gezici Hamdi, Kel Bektaş ve diğerleri.

Eksikleri, hataları ve yanlışlarıyla hepsi ayrı ayrı güzel insanlar.

‘Miskinlik, yoksulluk, tükenmişlik’ yeter deyip de köy halkını harekete geçiriyor Kır Abbas.

Üzüm yetiştireceklerdir ‘hazine’ arazilerinde. Yaparlar da. Altı yıl. Altı yıl üretir ve satarlar.

Güzel olan her şeye müdahelesi gibi ‘bürokrasi’ engel çıkaracak mıdır onlara? Elbette.

İşte tam da buralarda başka bir yere taşınıyor roman.
Diyaloglar sahtecilikten uzaklaşıyor.
‘Toplumsal gerçekçilik’ adını koyduğumuz kavram gün yüzüne çıkıyor.
18.07.2020

Tanzimat sonrası Osmanlı’da varlıklı ailelerin, çocuklarının eğitimi için evlerine ‘mürebbiye’ getirmesi dönemi başlıyor.
Özellikle Fransız mürebbiyeler.
Sanıyorum alafrangalık göstergesi bu.

Kapalı Osmanlı ailesinin ‘gizi’ bu mürebbiyeler aracılığıyla bozuluyor aslında zamanla.

Dehri Efendi. Mülkiye emeklisi. 65 yaşlarında. Babasından kalan mirası daha da artıran biri.

İki evlilik yapmıştır. İlk eşinden Melahat Hanım ve Şemi Bey; ilk eşinin vefatı sonrası tuttuğu odalığından da Nezahet Hanım ve Vahip Bey dünyaya gelmiştir.

Matmazel Anjel. Ülkesindeki türlü oyun ve yalanları sonrası İstanbul’a gelmiş ve burada Dehri Efendi’nin konağına ‘mürebbiye’ olarak girmiştir.

Peki mürebbiyelik onun için yeterli midir? Hüseyin Rahmi söylemiyle ‘ne saygıya ne de şükrana değeri olmayan bir fahişedir’ o.

Bir Osmanlı ailesinin ‘fahişe ruhlu’ bir mürebbiye için nasıl da birbirine düştüğünü ne de güzel anlatır bizlere.
17.07.2020

“Soyu Sahtegi, muannittir ve tepeden tırnağa ittir, def olur gider, mağarası bol bir yerlere, gidemese de gittiğini varsayar. Canına kıyamaz o kesin.”

1979 ve 1984. Bu tarihli güncelere odaklanacaksınız. Evet anlatıyı günceler-notlar eşliğinde okuyacaksınız.

Bu tarihler arasında gidip gelemeyeceksiniz.

“Tuzağa mı düşürüyorum kendimi durmadan? Neye tutsağım?

Ama yanılgılarım ne denli büyük olursa, öylesi sevinmeyi hak edeceğim, daha doğrusu içtenlik kazançlı çıkacak sanısını koruyacağım herhalde.” (s.40)

Dedim ya gelemeyeceksiniz. Yanıldığınız için belki de. Bilemiyorum, siz karar vereceksiniz.

Ve yine Sahtegi’nin dediği gibi:

“Anlamam. Ben küçük, zavallı dertlerimin boğulmasındayım.” (s.79)

Uzun tuttuk, bitirelim.

Öyle ‘iki bardak’ çay eşliğinde bitiremeyeceksiniz bilesiniz. Kalemi elinize alıp çayınızı
‘soğuta soğuta’ zevkle ve zorlanarak okuyacaksınız.

Geç kalmadın mı Vüs’at için?
16.07.2020

2007 yılında tekrardan Doğu diyor Ferit Edgü. Yaralı Zaman.

Düşsel bir yolculuk mu peki bu?
Aklıma Poe ve şiirleri geliyor:

“Bu kitabı, düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum.” notunu koymuştu eserinin girişine.

“Buradasın, ama sanki burada değilsin, diyor Kadın. Yakında gidiyorum, diyor Adam.” (s.7)

Bir yolculuğa çıkarır anlatıcısını Edgü. Doğu’ya. Hakkari’ye yazacağım; ama sınırları kaldırın.

Vahap. Rehberi, tercümanı. Yan yana. Birlikte. Koyuluyorlar yola.

Besna’yı da anlatacak, Maral’ı da.
Dağı da anlatacak, taşı da.

Ve Zap diyecek. Ulu Zap.

“Ve tüm sözcüklerini salların üzerinde sularına salmak istiyor.” (s.55)

Yine şiirsel, yine etkileyici, yine vurucu.
Edgü’yü okumak zorundayız.

Buyurun.