Bu kitabın ismini Arslan Bulut’un bir köşe yazısında okumuştum ve o günden beri okuma fırsatınıu ancak yakalayabildim. Kitaptaki yolculuk Banu Avar’ın dedesinin memleketi Dağıstan’dan başlıyor ve umuda doğru yolculuk Küba’da sona eriyor.
Banu Avar, sıra dışı bir belgeselcilik anlayışıyla olaylara baktığı için ülkelerin daha farklı yüzlerini görebilme imkanı da bulabiliyoruz. Emperyalizmin ağına düşmüş mazlum milletlerin ve onları sömürenlerin gerçek yüzünü görebiliyoruz. Bu kitap sıradan bir belgeselin kitaba çevrilmiş hali değil.
Azerbaycan’da, Nahcivan’da, Batı Trakya’da, Kırgızistan’da ezilen Türkleri görüyorum ve Avrasya coğrafyasıyla bağlarımızın nasıl koparılmak istendiğini daha yakından görüyorum. Azerbaycan’da ve Nahcivan’da Ermeni zulmü bir yanda, Batı Trakya’da Yunan hükümeti tarafından tecrit edilen, Lozan’daki hakları bile verilmeyen Batı Trakya Türkleri bir yanda. Türkistan coğrafyasında misyonerlik hareketleri ve sivil toplum örgütlerinin inanılmaz boyutlardaki faaliyetleri…
NED’den, NDI’dan, Freedom House’dan nemalanan aydın tabakasının ülkelerine nasıl ihanet ettiklerini görüyoruz. Soros’un Eduard Şeverdnadze’yi devirip Saakaşvili’yi getirmesi, Asker Akayev’in tavsiyesi sonucu Bakiyev’in Kırgızistan’da işbaşına gelmesi ve Yanukoviç’in yerine Yuşçenko’nun gelmesi… İşte ABD’nin emperyalizmle kullandığı silahların başında demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramlar geliyor. Açık toplum fikrinin ülkemizdeki temsilcileriyle bu olan bitenleri bir arada düşündüğünüzde yap-bozun parçaları yerine daha güzel oturuyor. Azınlık yaratma ve etnik ırkçılık sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde oluyor. Banu Avar Dağıstan’da gezerken Avarlara bile etnik bilinç verilmeye çalışıldığını kendi kulaklarıyla duyuyor ve görüyor. Daha başka ne denilebilir ki.
Devir sivil toplum devridir ve ulus-devletler sivil toplum örgütleri ile denetim altına alınıyor. Sözde İslam’ın temsilcileri ise bu denetimde emperyalizmin maşası haline gelmiş, kukladan bile berbat bir konumdalar.
Bu kitapta evlerine bir lokma ekmek götürmek isteyenlerin dramını görüyorum ve duygulanmamak elde değil. Lanet olası güçler bu insanların bir lokma ekmeğine bile göz dikmiş ve öldürmeyeyim süründüreyim diyor ve siz de bu duruma isyan ediyorsunuz. Pazarlarda dolaşıp da iki üç parça sebze alabilen fakir insanlar bir yanda, her gece başka bir yerde eğlencenin doruklarında duyarsız elit bir tabaka bir yanda…İşte dünya bir uçuruma doğru sürükleniyor.
Umuda doğru yolculukta Venezüella ve Küba’nın temel taş olduğunu görüyoruz ama Venezüella’daki Chavez karşıtlarının faaliyelerini ve halkın içinde olduğu ekonomik uçurumu ve Küba’ya uygulanan ambargoyu göz önüne aldığımızda bunun etki alanın sınırlı olduğunu görüyoruz. Kazakistan’da Cumhurbaşkanı Nazarbayev kökümüz bir diyor, Hindistan ve Çin büyük nüfus gücüyle Asya’nın kaplanları sıfatını fazlasıyla hak ediyorlar.
Nazarbayevi’in Türk Devletler Birliği fikri çok önemli ve bu yolda çok geç kalındı. Bir zamanlar dış Türklerden bahsedenler ırkçılıkla suçlanırdı ama bu kişiler artık yanlışlarını gördüler. Rahmetli Ecevit bile seçim propagandasında Dış Türkler Bakanlığının kurulacağından söz etmişti. İşte kökümüz bir diyen Nazarbayev gibi vizyonu geniş insanlar çoğaldıkça tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru uluslar arası sistemi harekete geçirebiliriz. Zaten Şangay İşbirliği Örgütü bunun en büyük göstergesi durumunda. Türkiye de en büyük çabayı göstermeli ve geçmişteki ihmal ve yanlışlarını affettirmelidir. Türk coğrafyasının birleşmesi diğer mazlum devletlere de örnek olacak ve dünyada müthiş bir ivme yaratacaktır. Umudumuzu kaybetmeyelim.