Toplam yorum: 3.079.423
Bu ayki yorum: 6.301

E-Dergi

Peemee Tarafından Yapılan Yorumlar

21.01.2008

Çin'deki izlenimlerini espirili ve anlaşılır bir dille anlatan Balbay'ın bu kitabı son derece ilgi çekici. Pekin, Urumçi, Turfan, Hong Kong, Şangay gibi şehirlere uğrayan Balbay ÇKP yöneticilerinden halka kadar herkesle konuşmaya çalışmış, çeşitli sürprizlerle karşılaşmış.
Çin hakkında güzel doyurucu basit bilgiler vermiş. Gezi ve incelemeyi birleştirerek kitabın türünü gezinceleme yapmış.
Ancak kitaptaki tek hayal kırıklığım 'Doğu Türkistan' konusunda pek fazla duyarlı olmayışı idi. Bunda tipik Batıcı ve Türk dünyasının varlığını reddeden ideolojisinin etkisi olmuş. Coğrafyanın adı Doğu Türkistan'dır Sincan Uygur Özerk bölgesi değildir. İşçi Partisi'nin yaklaşımını benimsemiş gibi görünen Balbay bölgedeki ekonomik dönüşümün dışında pek fazla bir şeye değinmemiş. Turfan'daki üzüm bağlarının güzelliğine ve Doğu Türkistan Türkçesiyle Türkiye Türkçesi arasındaki ortak varlığından bir hayli memnun kalan Balbay daha çok Çin merkezli düşünceler ortaya koymuş. Bölgedeki Çin baskısından ve zulmünden söz etmemiş. Oysa Doğu Türkistan Türkleri yıllardır büyük acılar çekiyor. En temel siyasal hakları verilmiyor, kısırlaştırılıyor, nükleer denemeler bu bölgede gerçekleştiriliyor. Eğitim sistemi yıllardır ilkellik içerisinde. Bunları saymakla bitiremeyiz. Keşke bunalrın bilincinde olsaydı ve bölgeyi bir de bu yönden ele alsaydı.
Kitapta "sosyalist piyasa ekonomisi" anahtar kelime. Neden böyle diye sorduğunda Çin tipi diye karşılık veriyor ÇKP yöneticileri.
En çok ilgimi çeken Çin'de yolsuzluk yapan bir kişinin idam edilmesi. Bizim ülkemizde en ağır terör suçluları bile beslenirken ÇHC'de yolsuzluğun cezasının ölüm olması son derece düşündürücü. İnsan hakları ile bunun bir alakası yok. Umarım Türkiye hiç yoktan idamın geri getirilmesini güvenlik açısından örnek alır. Çünkü idam hem halkın vicdanını rahatlatır hem de çok büyük bir caydırıcılık niteliği gösterir. Türkiye'de yolsuzluk yapanların idam cezasına çarptırılmasını düşünemiyorum bile. Herhalde bürokrasi diye bir şey kalmazdı.
Çin 1.3 milyar nüfusu ile çok büyük bir dünya gücü olma yolunda ilerliyor. Ucuz işgücü piyasa sunulan tüketim mallarının fiyatlarını dünya piyasalrı ölçeğinde düşürüyor bu da Çin'in pazar alanı elde etmesinde büyük kolaylıklar sağlıyor. Koskoca bir nüfusu doyurabilmek oldukça zor. Çin akıllıca bir sistem uyguluyor. Uluslararası politik sistemde tek kutupluluktan çok kutupluluğa yönelişte Çin'in başını çektiği Şangay İşbirliği Örgütü öncü bir rol üstlenecek gibi gözüküyor. Ancak Çin analiz edrken Çin'in ABD ile ilişkileri de iyi analiz edilmeli. Çin parasını ABD bankalarına yaratıor. Burda bir bağımlılık söz konusu. Bunu dikkate almak gerekiyor.

Bu gezi kitabından çok şey buldum ama yeterli değil. Hong Kong çok ilgi çekici bir yer. 1997 yılında İngiltere Çin' e devretmek zorunda kaldı. İngiliz ve Çin kültürü, dolayısıyla da Çince ve İngilizce bu şehre egemen. İkili yapı kendini ekonomide göstermiyor. Hong Kong dünyanın ekonomik bakımdan potansiyeli yüksek en önemli şehirlerinden. Kapitalizm işliyor şehirde. Devirden sonra Çin'in dünya ekonomisindeki yeri yukarılara doğru çıktı. Blbay Hong Kong'a Çingiltere diyor. Bu kelime oyunları kitabın birçok yerinde var ve güzel bir renklilik olmuş.
Çin tarihinde dönüşüm yaşarken SunYat-sen ve Mao ya çok şey borçlu. Ancak Mao dönemi yaşanmış ve bitmiş kabul ediliyor.Kültür devriminin yanlışlığından bahsediliyor. Deng Şaoping Çin'in yaşadığı ekonomik dönüşümde çok önemli bir isim.

Bölge duyarlı kişiler okumalı diyorum.
21.01.2008

Gazeteci Arslan Bulut'ın İP Başkanı Doğu Perinçek ve rahmetli Attila İlhan'la yapmış olduğu röportajlardan ve Arslan Bulut'un Türkçü-Devrimci diyalogu üzerine yazdığı yazılardan oluşan kitap, günümüzde sıkça gündeme gelen ulusalcı-milliyetçi ittifakı tartışmalarının çıkış noktasıdır bana göre. Bu tartışmayı ilk ortaya atan ve Türk aydınlarının ortak bir paydada buluşması geektiğini bütün yazılarında sıkça ve ısrarla vurgulayan Arslan Bulut geçmişte yaşanan siyasi çekişmelerin aydın sınıfında aşılması gerektiğine vurgu yapıyor.
İlk röportaj Doğu Perinçek ile yapılmış. Doğu Perinçek Yusuf Akçura'ya, İsmail Gaspıralı'ya değinerek ilk Türkçülerin devrimci olduğunun altını çiziyor. Türkiye'deki ülkücü kesimin yöneticilerin bir kısmının Soğuk Savaş döneminde ABD merkezli politikalar izlediği eleştirisini de getiriyor. Tabiki İşçi Partisi'nin artık kalıplaşmış bu söylemlerine artık alışmış bulunuyoruz. Yusuf Akçura veya diğer Türkçü aydınlar hakkında dediklerinde doğruluk payı var elbette. Doğu Perinçek'in tam olark bu röportajda vermek istediği mesaj Türk milliyetçilerinin anti-emperyalist, bağımsızlıkçı bir duruş sergilemeleri gerektiğidir. Türk milliyetçiliğinin zaten böyle bir duruşu içerdiğini de Sn. Bulut vurgulamış.
Dİğer önemli röportaj Attila İlhan ile olmuş. Attila İlhan ile röportajın anahtar kelimesi bana göre. Mir Sultan Galiyev. Türkçü Müslüman bir sosyalist olan Galiyev'in örnek alınması gereken bir önder olduğunu vurgulayan Attila ilhan mazlum-zalim çelişkisine dikat çekiyor. Günümüzde adı sıkça geçen dip dalgasının temel felsefesini anlatan İlhan, Milli Mücadele döneminde Atatürk'ün İslamcıları,Türkçüleri ve Sosyalistleri biraraya getirdiğine değinerek Türkiye'nin bunalımdan çıkış noktasının böyle bir ortak paydada buluşulmasına bağlı olduğunu belirtiyor.
Kitapta Arslan Bulut Deniz Gezmiş'in Balgat Amerikan Askeri Tesisleri'ni basışının bir CIA komplosu ve hatta Deniz Gezmiş'in üstündeki parkanın Amerikan malı olduğunu ispatlayacağını söylüyor. Kanımca Arslan Bulut bu tespitinde haklıdır.
Diğer yazılarında da Türkçe ibadet konusunda İmam Ebu Hanife'nin her milletin ibadetini kendi dilinde yapabileceğine dair bir fetvası olduğuna değinen Bulut, aydın sınıfının üç farklı kesiminin bir ortak paydada buluşabileceğini yineleyerek kitabını noktalıyor. Türk birliğinin ve Atatürk modelinin dünyadaki tüm mazlum milletlerin ayağa kalkmasında yol gösterici olacağına gönülden inanmaktadır.
Okunması gereken bu kitabın yeni baskıları umarım ilerleyen zaman dilimlerinde yapılır.
02.12.2007

Atsız'ın şiirlerinin toplandığı güzel bir kitap. Atsız'ın şiir yönü çok eleştirilmesine rağmen güzel şiirler ortaya çıkarmıştır. Özellikle bestelenmiş de olan Yolların Sonu adlı şiir ve Mussolini'ye yazmış olduğu şiir çok harika. Şiirlerinin okunması yetmez, ezberlenmesi de gerekir.
30.11.2007

Bu kitabın ismini Arslan Bulut’un bir köşe yazısında okumuştum ve o günden beri okuma fırsatınıu ancak yakalayabildim. Kitaptaki yolculuk Banu Avar’ın dedesinin memleketi Dağıstan’dan başlıyor ve umuda doğru yolculuk Küba’da sona eriyor.
Banu Avar, sıra dışı bir belgeselcilik anlayışıyla olaylara baktığı için ülkelerin daha farklı yüzlerini görebilme imkanı da bulabiliyoruz. Emperyalizmin ağına düşmüş mazlum milletlerin ve onları sömürenlerin gerçek yüzünü görebiliyoruz. Bu kitap sıradan bir belgeselin kitaba çevrilmiş hali değil.
Azerbaycan’da, Nahcivan’da, Batı Trakya’da, Kırgızistan’da ezilen Türkleri görüyorum ve Avrasya coğrafyasıyla bağlarımızın nasıl koparılmak istendiğini daha yakından görüyorum. Azerbaycan’da ve Nahcivan’da Ermeni zulmü bir yanda, Batı Trakya’da Yunan hükümeti tarafından tecrit edilen, Lozan’daki hakları bile verilmeyen Batı Trakya Türkleri bir yanda. Türkistan coğrafyasında misyonerlik hareketleri ve sivil toplum örgütlerinin inanılmaz boyutlardaki faaliyetleri…
NED’den, NDI’dan, Freedom House’dan nemalanan aydın tabakasının ülkelerine nasıl ihanet ettiklerini görüyoruz. Soros’un Eduard Şeverdnadze’yi devirip Saakaşvili’yi getirmesi, Asker Akayev’in tavsiyesi sonucu Bakiyev’in Kırgızistan’da işbaşına gelmesi ve Yanukoviç’in yerine Yuşçenko’nun gelmesi… İşte ABD’nin emperyalizmle kullandığı silahların başında demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramlar geliyor. Açık toplum fikrinin ülkemizdeki temsilcileriyle bu olan bitenleri bir arada düşündüğünüzde yap-bozun parçaları yerine daha güzel oturuyor. Azınlık yaratma ve etnik ırkçılık sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde oluyor. Banu Avar Dağıstan’da gezerken Avarlara bile etnik bilinç verilmeye çalışıldığını kendi kulaklarıyla duyuyor ve görüyor. Daha başka ne denilebilir ki.
Devir sivil toplum devridir ve ulus-devletler sivil toplum örgütleri ile denetim altına alınıyor. Sözde İslam’ın temsilcileri ise bu denetimde emperyalizmin maşası haline gelmiş, kukladan bile berbat bir konumdalar.
Bu kitapta evlerine bir lokma ekmek götürmek isteyenlerin dramını görüyorum ve duygulanmamak elde değil. Lanet olası güçler bu insanların bir lokma ekmeğine bile göz dikmiş ve öldürmeyeyim süründüreyim diyor ve siz de bu duruma isyan ediyorsunuz. Pazarlarda dolaşıp da iki üç parça sebze alabilen fakir insanlar bir yanda, her gece başka bir yerde eğlencenin doruklarında duyarsız elit bir tabaka bir yanda…İşte dünya bir uçuruma doğru sürükleniyor.
Umuda doğru yolculukta Venezüella ve Küba’nın temel taş olduğunu görüyoruz ama Venezüella’daki Chavez karşıtlarının faaliyelerini ve halkın içinde olduğu ekonomik uçurumu ve Küba’ya uygulanan ambargoyu göz önüne aldığımızda bunun etki alanın sınırlı olduğunu görüyoruz. Kazakistan’da Cumhurbaşkanı Nazarbayev kökümüz bir diyor, Hindistan ve Çin büyük nüfus gücüyle Asya’nın kaplanları sıfatını fazlasıyla hak ediyorlar.
Nazarbayevi’in Türk Devletler Birliği fikri çok önemli ve bu yolda çok geç kalındı. Bir zamanlar dış Türklerden bahsedenler ırkçılıkla suçlanırdı ama bu kişiler artık yanlışlarını gördüler. Rahmetli Ecevit bile seçim propagandasında Dış Türkler Bakanlığının kurulacağından söz etmişti. İşte kökümüz bir diyen Nazarbayev gibi vizyonu geniş insanlar çoğaldıkça tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru uluslar arası sistemi harekete geçirebiliriz. Zaten Şangay İşbirliği Örgütü bunun en büyük göstergesi durumunda. Türkiye de en büyük çabayı göstermeli ve geçmişteki ihmal ve yanlışlarını affettirmelidir. Türk coğrafyasının birleşmesi diğer mazlum devletlere de örnek olacak ve dünyada müthiş bir ivme yaratacaktır. Umudumuzu kaybetmeyelim.


22.11.2007

Rahmetli Ahmet Kabaklı'nın 89 yılında kaleme aldığı rejimle hesaplaşma türünden bir kitap. İslami yönü ağır basan Kabaklı, cumhuriyet rejimine karşı durmuyor gibi gözükürken alttan alta da cumhuriyet karşıtı düşüncelerini dile getiriyor.

Hilafetin kaldırılması konusunda baştan sona kadar bir sitem var kitapta. Halifeliğin ilga edilmesinden büyük üzüntü duymakta. Onun dışında Gazi'ye karşı düşünceleri tarafsız gözükmekle beraber bazı kısımlar muğlak bırakılmış, top taca atılmış. Bu noktada bizim Abdurrahman Dilipak'a başvurmamız gerektiğini söylüyor. Bunları da belgeleriyle gösterebilseydi çok sevinecektim.
Ahmet Kabaklı'nın tarih bölücüğü konusunda kitabın başında belirttiği şeyler doğru olmakla beraber eksiklik de arz ediyor. Selçuklu-Osmanlı Ve Cumhuriyetin bir bütün olduğunu, bu devletelerin kuruluş aşamasındaki manevi ve milli ruhun İslam-Türk ruhunu temsil ettiğini vurguluyor. Birinci Meclisin her bakımdan demokratik ve milli-manevi bir nitelik gösterdiğine de dikkat çekiyor. Ancak Kabaklının Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet üçlemesini mantıksız buluyorum. Türk tarihi bir bütündür ve Atatürk gibi tarihe bir bütün olarak bakmak gereklidir. Selçuklu ve Osmanlı gibi ümmet toplumlarını temel alarak tarihe bakmak da bir bakıma bölücük sayılabilir Kabaklı'nın kendi deyimiyle. Aslında bunu da yadırgamamk gerekiyor.Ahmet Kabaklı Müslümanlığı Türklüğünün önüne geçmiş, bu apaçık ortada. Halifeliğin kaldırılmasından sonra meydana gelen tepkileri göstermek adına Müslüman Kardeşler'in yazdığı kitabı temel almış, Abdurrahman Dilipak neredeyse kitabın temelini oluşturuyor, sık sık alıntılar mevcut.
Kemalizmi yereceğim derken cumhuriyetin değerlerine karşı cephe alan Kabaklı'nın çok yerinde tespitleri var,ancak tutarsızlıkları da var. Ait olduğu camianın çatısı altında bunları dile getirmesi de ayrı bir konu.
Tek parti diktatöryası konusunda sunulan yolsuzluklar ise pek fazla belgelere dayanmıyor. Burada da Yakup Kadri'nin Ankarasını okumamız tavsiye ediliyor. Yolsuzlukların olduğu bir gerçektir ancak bu başlığın kısa kalması pek yerinde olmamış.
Manevi Mimarlar,İslam'ın Kılıcı,Bedrin Arslanları,Asımın Nesli gibi başlıklar içeren bu kitapta üzerinde en çok durulan konu hilafetin kaldırılması. Ümmet toplumundan ulus-devlete geçiş aşamasında yer alan bütün inkılapları ise Züğürt Devrimleri olarak görüyor. Bu bakış açısı da yanlıştır. Batı karşıtlığı konusunda Kabaklı'ya diyecek sözümüz yok fakat din yerine ulusalcılık getirilmeye çalışılıyor gibi düşünceleri doğru bulmuyorum. Değinildiği türden uygulamalar vardır ve birkaç kişinin dinde reform adı altında böyle düşünceleri olabilir ama din olduğu gibi durmaktadır. Şu da bir gerçektir ki 1924-49 arasında din adamlarının yetiştirilmesi engellenmiştir ve dine karşı bir baskı söz konusudur. Bunu Atatürk çevresinde yer alan dalkavuklara bağlamak daha yerinde olur. Çünkü Atatürkçülük şeklinde bir fikir sistemini bize ideoloji diye sunanların zihniyeti Atatürk'ün çevresindeki insanlardan,İsmet İnönü'den beslenmektedir.
Okunması ve eleştirilmesi gereken bir kitap...