Toplam yorum: 3.081.289
Bu ayki yorum: 967

E-Dergi

SEREF Aydin Tarafından Yapılan Yorumlar

25.06.2005

Harika bir heyecan ve aşk romanı. Türk kızı Selva ile Yahude genci Rafael’in müthiş aşkı ve Hitler Almanya’sında yaşadıkları heyecan dolu dakikalar. Romanda konu genel olarak üç bölümde incelenebilir. Macit ile Sabiha ve kızları Hülya ile olan mutsuz bir evlilik, Selva ile Rafael’in aşkları ve Hitler’den kaçış yolculuğu, İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk hükümetinin izlediği politikalar. Aslında romanın başında kahramanlar, dışişleri bakanlığında yüksek kademede görevli bulunan Macit ile eşi Sabiha gibi görünmektedir. Konu ilerledikçe asıl kahramanların onlar olmadığı anlaşılır. Selva bir Osmanlı paşasının kızıdır ve Yahudi bir gence aşıktır. Paşa kesinlikle böyle bir ilişkiye karşıdır. Paşa’nı eşi Leman Hanım da Selva’yı Rafael’den uzaklaştırmaya çalışır. Selva ise asi bir kızdır ve ailesinin düşüncelerini dikkate almamaktadır. Rafael ile olan ilişkisini evliliğe kadar götürür. Selva uçarı ve Avrupa hayranı birisi olmakla birlikte; Rafael Türkiye’yi ve özellikle Türk yemeklerini çok seven bir kişiliğe sahiptir. Tek hayali Selva ile mutlu bir hayat ve günün birinde çok zengin olmaktır. İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda Almanya’ya giderler. Paşa kızını evlatlıktan reddeder. Burada Hitler’in Yahudilere yaptığı zulümlerle karşılaşırlar. Her gün bir ya da birkaç Yahudi toplama kamplarına götürülmektedir ve günün birinde Türkiye’ye heyecan dolu, bir tren yolculuğu ile kaçış başlar. Bu kaçışın mimarı ise Tarık adlı Türk dışişlerinin Almanya’daki ataşelik görevlilerinden genç bir diplomattır. O dönemin olaylarını anlamak için gerçekten ilgi çekici ve tarihi gerçeklerle dolu bir roman. İsmet Paşa’nın Türkiye’nin savaşa girmesini önlemek için yaptığı siyasi ve diplomatik girişimler dile getirilmekte. Romandan öğrendiğimiz kadarıyla Türk devletinin İngiltere’nin izni olmadan hiçbir girişimde bulunamaması ve sürekli İngiliz hükümetine rapor vermek zorunda kalması çok acı bir olay. Bazı tarihi gerçekleri de öğrenmek açısından gerçekten her yönü ile mükemmel bir eser. Roman okumayı seven bütün kitapseverlere tavsiye ederim.
25.06.2005

Türk Edebiyatının unutulmaz yazarlarından birisi olan Peyami Safa’nın “Matmazel Noraliya’nın Koltuğu” adlı eserinde konu, Ferit adlı bir kişinin iç dünyasında yaşadığı buhranlar üzerine kurulmuştur. Romanda Ferit anlatıcı merkez rolünde. Giriş çok sıkıcı ve psikolojik tahlillerle okuyucuyu yoruyor. Ferit dinsiz ve olaylara şüphe ile yaklaşan bir karaktere sahip. Tıp eğitimi alırken felsefe ile ilgilenmeye başlar. Ruhunda müthiş bir huzursuzluk yaşamaktadır ve çaresini ilaçlarda aramaktadır. Günün birinde bir tatlıcıda yaşadığı bir buhran anında ilaçlarını kullanır, bu sırada sakallı bir ihtiyar O’na Allah’ın adını anmasını, bu şekilde huzur bulacağını söyler. Bu tavsiye üzerine Ferit Allah’ı anar ve gerçekten huzur bulur. Ancak bunun tamamen bir tesadüf olduğuna, ilaçların etkisinin çabuk gerçekleştiğine inanır. O’na göre her şey akıl ve mantıkla açıklanabilir. Bir gün Matmazel Noraliya adında bir kadının Büyükada’daki evine gider ve orada onun ruhu ile temasa geçer. Yaşadığı olaylar Ferit’i Allah’a yaklaştırır ve ruhu nihayet huzura kavuşur. Yazar, kendi dünya görüşünü okuyucusuna verirken maddeci bilimin yetersizliğini dile getirerek; ruha ve mistik dünya görüşüne dikkat çekiyor. Diğer eserlerinde de olduğu gibi doğu-batı çatışması ve doğu anlayışının kazanması bu eserde de ana tema olarak karşımıza çıkıyor. Peyami Safa, batının maddeci anlayışına karşılık, doğunun Allah ile bütünleşerek insan ruhunda huzuru aramasını psikolojik bir roman ile okuyucuya sunuyor. Sıkıcı bir roman gibi görünse de bu türlerden hoşlananlar için zevkle okunabilecek bir eser.
24.06.2005

Edebiyatçılar 'roman' kavramını tanımlarken genellikle olayların kişi, zaman ve mekan kavramları ile birlikte anlatıldığı uzun edebi türlerdir diye görüş bildirirler. Albert Camus'un "Yabancı" adlı bu eseri tanımlara pek uymuyor. Yaklaşık 118 sayfa olmasına rağmen roman türünün en güzel örneklerinden birisi oysa. Romanda çok basit bir olay örgüsü dikkati çekiyor. Annesini kimsesizler yurduna bırakan Mersault, üç yıl sonra ölüm haberini alır ve oraya gider. Burada ilginç kişi ve olaylarla karşılaşır. Kendisini bir anda anlamsız bir cinayetin içinde bulur. Mahkemede ise kendisini savunmak bile istemez. Romanda verilmek istenilen mesaj sanırım hayatın anlamsızlığı karşısında insanın yalnızlığıdır. Bunu kahramanın çok kısa konuşmalarından da çıkarmak mümkündür. Karşısındakilere verdiği cevaplar bir kaç kelimeden ibaret. Konuşmaktan kaçınan bir tip çizmiş yazar. Gerçekten okunmaya değer bir eser.
24.06.2005

Peyami Safa'nın diğer eserlerinde de olduğu gibi doğu-batı çatışmasının Fatih ve Harbiye semtleri karşılaştırılarak verildiği güzel bir eser. Romanda Macit (batılı) ve Şinasi (doğulu) ile ikisinin arasında bocalayan Neriman'ın aşkı anlatılmaktadır. Neriman fakir bir ailenin kızıdır ve boş zamanlarında ud çalarak eğlenmektedir. Fakir bir semtte oturmasına rağmen, zengin semtlerden arkadaşları ve akrabaları vardır. Bunlar modern hayat ile arasında ilişkiyi kurar. Bu arada batılı karakter Macit aşık olur. Ancak doğulu karakter Şinasi'den vazgeçememektedir. Burada dikkati çeken bir özellik Macit'in akıllı, bilgili, yetenekli; fakat yalancı ve duygusuz bir tip olmasıdır. Buna karşın Şinasi, vatansever ve idealist bir tip olarak karşımıza çıkar. Neriman bu iki kişi arasında bocalamaktadır. Romanda Fatih semti ile maneviyat, Harbiye semti ile de madde ifade edilmekte ve verilmek istenilen mesaj bu yolla da okuyucuya sunulmaktadır. Peyami Safa kendi düşüncelerini her zaman galip getirdiği gibi bu romanında da aynı yolu izlemiştir. Neriman sonunda Şinasi'ye döner ve yazarın düşüncesi galip çıkar. Okunmaya değer bir eser olarak roman okuyucularına, özellikle yeni nesillere gönül rahatlığı ile tavsiye edilebilecek bir eser bence "Fatih Harbiye".
24.06.2005

Servet_i Fünûn dönemi eserlerinden olan "Eylül" aynı zamanda Türk Edebiyatının ilk psikolojik romanı kabul edilmektedir. Romanın psikolojik yönünün ortaya çıkmış olmasından dolayı olay yok denecek kadar az. Daha çok ruh tahlilleri ve çevre betimlemeleri ağır basıyor. Suad ve Süreyya evli fakat mutsuz bir çift. Süreyya'nın halasının oğlu Necip ise Suad'a aşık olmuştur. Olayın ilgi çekici bir tarafı ise Süreyya, karısı Suad ile ilgilenmesi için Necip'i yazlığa davet eder ve gizli aşk orada başlar. Suad, çok fedakar bir kadın rolünde; eşi üzülmesin diye kendi mutsuzluğunu göze alarak Necip'in aşkına karşılık vermiyor. Bu aşk üçgeninde mutsuz olan Suad, kendi ruhunu eylül ayına benzetmektedir. Yaprakların sararması ve dökülmesi gibi O'nun ruhu da solmaktadır. Güzel ve romantik bir aşk romanı olan Eylül'de kahramanımızın nasıl para kazandığı, hangi işi yaptığı belli değil gibi. Sürekli yalı ve köşklerde geçen günler. Türk Edebiyatını tanımak için okunması gereken bir roman diye düşünyorum.