Nisan 74'te Milliyet Yayınlarından çıkan, Oya Özay tarafından çevirilmiş olan ilk baskıyı okudum (biraz geç olmuş ama...). Kitapyurdunda çevirmenin soyadı değişmiş görünüyor, umarım çeviriyi tekrar yapmıştır 2001 yılındaki baskıdan önce. Kitabın sonlarına doğru sıkılmışlık gözlemledim sanki çeviride. Bazı tanımlar iyice anlamsızlaşmaya başladı, kendi yorumlarımı katarak anlamaya çalıştım yazarın ne demek istediğini.
Aslında gerçekten okunması zor bir kitap, ancak amaan deyip, bir kenara da bırakılabilen bir kitap değil. Sanki orijinal dilinde okunsa anlamı çok daha başka olacak gibi. Zaten şiir tınısı ile yazıldığı belirtilmiş kitap tanıtımında da.
Romana gelirsek; evet 3 kadın ve 3 erkek çok erken yaşlarından itibaren geliştirdikleri birbirlerine olan bağlılıklarını sürdürebiliyorlar. Birbirlerini fazla da yargılamadan, olduğu gibi kabulleniyorlar. Romana elbette yazarın ruh hali (ki hiç beğenmedim, kendini intihara sürükleyen tüm öğeleri bulabiliyorsunuz) hiç bir şekilde yaşam sevinci ya da arzusu aşılamıyor. O karamsar ruh hali içerisine hercai Jinny ile mantık kadını Susan karakterlerini nasıl yerleştirebilmiş acaba?
Romanı beğenmediğim zannedilmesin. Özellikle yaşam felsefemle örtüşen "sürüye uymama" olgusunu yakaladım sanki. Sanki deyişim çeviriden. İnsanoğlunun kısır döngünün içine hapsedilişi, bunu kabullenişi ve karşı çıkmayışı, kendine biçilen rolü oynamaya devam edişi; bunlar yazar tarafından son derece güzel biçimde yansıtılmış ve sorunun sadece çağımızın sorunu olmadığının da bir kanıtı.
Bir başka akıllı yaklaşım ise Susan'ın daha bekar ve çocuksuz iken, insanın çocuğu için neleri yapabileceğini anlatan pasaj. O pasajdan, ki restoranda buluştukları kısımda geçiyor, etkilenmedim desem yalan olur.
Sonuç olarak ağır roman severlere tavsiye ederim. Ancak kısa bir zaman diliminde okunabileceğine inanmıyorum, yani plajda, yolculukta okuncak türden bir eser değil. Kafa yoracağınız, bazı yerlerin üzerinden tekrar geçme ihtiyacı hissedeceğiniz bir roman.
İyi okumalar dilerim.