Doğrusu bir yazarın hiçbir görüşün temsilciliğini yapmayan ve meseleleri “tanrısal” bir konumdan yansıtan bir metin yazılabileceğini iddia etmesi şaşırttı beni. Bu yazı özelinde ideoloji bahsini tartışmak yersiz olacağından, temsiliyet meselesine kısa bir değerlendirme yapmakla yetineyim: 80 sonrası kültürel ikliminde serpilip gelişen, “yükselen kendi hayat standartlarının garantiye alınmasını Türkiye’deki ekonomik düzelmenin ve demokrasinin tek ölçütü olarak gören”, ideolojilerin sonunun geldiğine sevinen, steril bir toplum hayaliyle aynı coğrafyayı paylaştığı yoksul ya da belli değerleri hala savunan insanlara oryantalist bir mercekten bakan, ancak her nedense, Batıyı biricik model alan bu düşünsel koordinatların siyasal ve ideolojik değil, ama akılcı, gerçekçi ve evrensel olduğuna inanan “Beyaz Türkler”in dünya görüşüyle örtüşüyor “Kar”daki siyasi ve toplumsal tespitler. Merkezine insanları ve kimlikleri koyarak siyasi alana ilişkin hayli iddialı bir genel değerlendirme niteliği taşıyan “Kar”, ne yazık ki bilgi eksikliği ve bakış açısındaki Batı merkezciliğin bütün zaaflarını taşıyor.
Uzak tarihi geçmişe Kars mimarisi ile –evlerin Rus, Ermeni, Rum geçmişlerine ve bu evlerde daha önce yaşayan söz konu kültürel kimlikli insanlara dair bilgileri ekleyerek- değinen ve çok kültürlülüğe bir göz kırpan Pamuk, Cumhuriyet tarihini de olaylar ve kişiler üzerinden katmış metnine. Yakın bir dönemde geçmesine rağmen bu dönemin siyasi meselelerin tarihsel köklerine de inmeyi hedeflemiş. Mesela, bugünkü türban sorunun arkasındaki tarihsel geri planı ve Cumhuriyet’in ideolojisini sergilemesi açısından 1930’larda gözyaşları arasında sahnelenen “Vatan Yahut Çarşaf” oyunu ile onun kavgalara neden olan bugünkü versiyonu “Vatan Yahut Turban”ı simgesel bir karşılaştırma için kullanmış.
Soldan ve sağdan Nişantaşı’lı olduğu gerekçesiyle “burjuva çocuğu” eleştirisi alan, Ka, bazı zaaflarına rağmen romanın en olumlu, en duyarlı, en masum kişisi olarak resmedilirken, aynı zamanda 1980 sonrası Türk romanının anonimleşen “mutsuz” insan tipinin de bir tekrarı, açıkçası bir stereotip..! Son yirmi yıldır hikayelerden romanlara, edebi metinlerde boy gösteren neredeyse bütün kişi ve karakterler - küçük burjuva entelektüeller- engellenmiş, bastırılmış, çevresindeki toplumdan bunalmış bireyler halinde başrolü hiç kaptırmıyor ve yoksulları edebiyatın ilgi alanı dışına itiyorlar. “Ka için yoksulluk, avukat baba, ev kadını anne, şeker kız kardeş, sadık hizmetçi, mobilyalar, radyo ve perdelerin oluşturduğu Nşantaşı’ndaki kendi orta sınıf hayatının ve “ev”in sınırlarının bitip dışarıdaki dünyanın başladığı yerdi.... Kars yolculuğun, çocukluğunda bıraktığı sınırlı bir orta sınıf yoksulluğuyla karşılaşmak için çıktığı bile söylenebilir” cümleleri ile Orhan Pamuk’un mekan olarak Doğuyu seçtiği bu romanında yoksulluk meselesini derinleştireceğini düşünmüş ve heyecanlanmıştım, ama “Kar”da da yoksullar çarçabuk buharlaşıyor, ekonomik sorunlar klişeleşiyor ve siyasi alan metnin üzerine bütün ağırlığı ile çöküveriyor. Pamuk da siyasi romanı siyasi söze ve sloganlara indirgemiş. Oysa Doğudaki yoksulluğun basit bir anlatısı bile “Kar”dan daha keskin ve derin bir siyasi eleştiri taşıyabilirdi.
Romanda türbanlı kızlar, radikal İslamcılar ve solcular hakkında yapılan değerlendirmeler üzerine söylenebilecek çok şey var. Ancak şu kadarı ile yetineyim; sol eleştirisi duymaya alıştığımız basit kriminal içerikli söylemlerden öteye gitmez ve solcu tipleri karikatürleşirken, Orhan Pamuk, türbanlı kızların iç dünyalarına ilişkin tasavvurlar üretmekten imtina etmemiş. İnançlı bir kızın hayallerini yine o kızın ağzından aktardığı “ben de onun gibi şık olmuşum, ince topuklu ayakkabılar, onunkilerden açık elbiseler giyiyorum. Erkekler bana ilgi gösteriyor. Bu hem hoşuma gidiyor, hem utanıyorum” ifadeleri, tarafsızlık iddiasındaki bir romana yakışmadığı gibi, -beğenelim ya da beğenmeyelim- birtakım değerlere bağlanan ve savunan insanlara karşı da hakkaniyetli olmuyor doğrusu.
Karslı Müslüman gence “Kimse uzaktan bizi anlayamaz... Kendilerini akıllı, üstün ve insancıl görmek için bizim gülünç ve sevimli olduğumuza, bu halimizle bize sevgi duyabildiklerine inanmak isteyeceklerdir” dedirterek, son sayfada üstü kapalı da olsa bir açık kapı bırakıyor Orhan Pamuk, ne var ki bütün bu yazıya dökülenlerden sonra hiç de ikna edici olmuyor. “Kar”, Orhan Pamuk kariyerinde bir aşama değil, bir iş kazası ne yazık ki...