Başgil’in adeta mayın tarlası mesabesinde olan ve birçok kalemşörün cesaret edemediği bu konuyu ele alması, yazıldığı 1950’li yıllar düşünülünce ülkenin o dönemde içinde olduğu buhranlara net çözümler sunmaya çalışan bir fikir işçisinin çırpınışlarını yansıtmaktadır. Alıntılar:
İnanmayan ve içinde imanı taşımayan insan, suya kanmayan bir hasta gibidir; servete, konfor ve sefahate kanmaz. Fert için olduğu kadar, cemiyet için de felaketlerin kaynağı, bu kanmamazlıktır. Din, insan ihtiraslarını frenleyen en kuvvetli manevi dizindir. (s.72)
Ciddi mümin, iyiliği Allah’ını sevdiği için yaptığı gibi, kötülükten de bu sevgiyi kaybetmekten korktuğu için kaçınır. (s. 93)
Hükümet elinin ve gözünün girdiği mabedde iman ve akide çürür ve çöker. (s.112)
Bir din için en büyük tehlike, hadimlerinin memurlaşması, kürk ve saltanat hırsına düşmesidir. (s.180) Servet ve konfor arkasında koşmaktan yorgun düşen modern insan, bugün kaybettiği imanı ve ideali aramakta ve onun hasretiyle yanmaktadır. (s.278)