Onaylı Yorumlar

Hezarfen
Hezarfen
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
18 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Türk Tarihinde Türkmenler
Türk tarihi üzerine yapılan bilimsel çalışmalara bakıldığında önemli bir kısmının makalelerden mürekkep olduğu görülür. Bu bilimsel külliyatın mühim bir bölümünün ise yabancılar tarafından kaleme alındığı yadsınamaz. Fakat bu birbirinden önemli çalışmaların çok az bir oranının dilimize çevrildiği gözden kaçmaz. Uzun yıllar akademik olarak belirli bir konu üzerinde dirsek çürütenler dahi çalışmalarını nihayete erdirirken Türkçeye kısmen çevirdikleri makaleleri bilim dünyasıyla paylaşmazlar. Ama bunun istisnası yok denilemez. Resul Kürşat Şahsi Türkmenler üzerine çalışırken literatürde önemli yer kaplayan makaleleri dilimize çevirerek, tarih disiplini için önemli bir eseri dilimize kazandırır.

Türk tarihi üzerine kısa bakış atıldığında Türkmenlerin tarihimizdeki ehemmiyetli yeri ilk bakışta anlaşılır. Çin Seddi’nden Anadolu’ya kadar uzanan farklı boy ve kabile isimleriyle tarihte yer eden bu kalabalık insan grubunun siyasi, sosyal, kültürel, iktisadi vb. etkileri ise halen tam manasıyla deşifre edilmiş değildir. Bazen emsaline az rastlanır, alanında tek ve özgün olarak nitelendirilebilecek çalışmaların dahi dilimize tercüme edilmediği bir dönemde kaleme alınmış mühim makaleleri fark eden müellif bu yöndeki eksikliği gidermek kastıyla Türkmenler hakkındaki on makaleyi dilimize kazandırmıştır.

Makalelere ana hatlarıyla bakıldığında spesifik konulara yönelimin olduğu fark edilir. Özel bilgi konusunda detaylı açılım beklentisinde olanların bilimsel ihtiyacına bazı makalelerin değil; daha detaylı tasarlanmış kitapların bile cevap verdiğini söylemek mümkün değildir. Bu açıdan düşünüldüğünde belirli konular üzerine yoğunlaşmış ve fazla ayrıntı barındıran makaleler daha ufuk açıcıdır. İlmi kaygısı olan okuru doyuran bu spesifik odaklanmayla birlikte ortaya koyulan özgün yapının tekraren ulaşılabilecek bir unsur olduğu da şüphelidir. Bilim dünyasına ifşa edilen ve yeni bir teorik söylemi ön plana çıkaran bu yaklaşımın da birçok çalışmayı çağının ötesine taşıdığı görülür. Bu nedenle eserde tercüme edilen bazı makalelerin yazımından bu yana onlarca yıl geçmesine karşın taşıdığı kıymetin azalmadığı fark edilir.

Özgünlüğün öncelendiği, emsallerinin oluşturulmasının belirli bir güçlüğü de beraberinde getirdiği bazı makalelerin bu nedenle yüksek önemi haizdir. Misal geçmişteki kabile ve boy yapısının ya da sosyal özelliklerin zamanla aşındığı, ekseriyetle metamorfoza uğradığı bir dönem düşünülürse araştırmacıların başarısı daha iyi anlaşılır. Kırsal yaşamın şehirleşmeyle etkisini yitirmesiyle beraber bazı insan gruplarını geçmişteki özellikleriyle değerlendirmek artık pek mümkün değildir. Farklılaşan boy ve kabile yapılarıyla beraber kendine has karakterleri bulunan bazı insan gruplarının günümüzde tamamen kaybolduğu hesap edilirse, çalışmaların müstesnalığı daha iyi anlaşılır.

Sosyal özelliklerden bahsetmişken makalelerin içtimai merkezin çevresine yerleşen konulardan seçildiği dikkatten kaçmaz. Asya denildiği zaman ilk akla gelen göçebelik mevzuu ise Türkmenlerin özelinde detaylı bir biçimde makalelere konu edilir. Asya menşeili Türkmen gruplarının göçebe ve yerleşiklik mevzusunun sosyal yönüne ilişkin anlatım ise birçok yeni bilginin temayüz etmesinin önünü açar. Misal kendi siyasi örgütlenmeleri içinde anlamlı bir düzenle yerleşen Yomut Türkmen boylarının organizasyonuna dair anlatılanları her yerde bulmaya imkan yoktur. Yine bozkır yaşamını deşifre edecek tespitlerin ehil ellerle yetkin bir biçimde yapılması, günümüze değin uzanan yanlış algıların yıkılmasını sağlar. Bozkır yaşamına ve kültürüne hor bakışları çürüten bu satırların sosyal açıdan küçümsenen bir topluluğun gerçek manada ne kadar güçlü olduğu gerçeğini okurun karşına çıkarır.

Bir sosyal grup üzerinde tespitler yapılacaksa bunun dışarıdan sadece eldeki yazılı kaynaklar üzerinden etütle yapılması, değerlendirmeleri kimi zaman geçersiz ve mesnetsiz hale getirir. Oysaki Türkmenler üzerinde kalem oynatan makale yazarları uzun süre Türkmenler arasında kalarak gözlemlerini yansıtırlar. Gözlemle birleşen ilmi tespitin tarih disiplininin laboratuvarına yapılan ziyaret olduğunu kabul etmek gerekir. Böylelikle sadece tarih için değil, sosyoloji için de önemli bilgiler ortaya çıkar ki eserin akademik kapsamı bu sayede daha da genişler. Üstelik eldeki deliller kanıtlanabilirlik açısından daha güçlü bir referans statüsüne yükselir.

Göçebelik ve yerleşiklik, bilim camiasında çok işlenen bir konu olmakla birlikte bu konunun alt başlıkları altına girebilecek bazı mevzular vardır ki öyle her zaman araştırmacıların ilgisini çekmez. Bazen tek satır ve paragrafla geçilen bazı bilgilendirmeler kendi içinde açımlandığında başka bir dünya okur önünde arzı endam eder. Misal P. A. Andrews’in “ Horasan’ın Beyaz Evleri” makalesinde görülen budur. Göçebelerin barınakları olan çadırların Türkçede derme-çatma ikilemesiyle ifade edildiği malumdur. Fakat Türkmen çadırının dışarıdan görüldüğü gibi derme-çatma basit bir barınak olmadığı Andrews’in detaylı makalesi sayesinde açığa çıkar. Ayrıntılı bilgilendirmeler sayesinde mimari bir şaheser seviyesine yükselen bu çadırlar hakkındaki emsalsiz bilgilendirmeler ile göçebe kültürünün üstün yönleri görünür kılınır. Böylelikle eski kaynaklarda geçen göçebelerin yerleşikleri yerdiği anlatılar manidar hale gelir. Zira çadır yapmak ve onun transferini sağlamak altından kalkılması zor işlerdir. Ayrıca ilgili makalenin resimlerle desteklenmesi çadır yapımının aşamalarını adeta seyirlik bir belgesele dönüştürür.

Her ne kadar ağırlıkla sosyal meseleleri içeren makaleler çevirmen tarafından derlenmişse de bölgenin siyasi yapısının ahvalini gösteren çalışmalar da eserdeki yerini alır. Bölgenin İngiltere ve Rusya arasında emperyal paylaşım alanı olmasından mütevellit ortaya çıkan sorunlarla beraber, bölgeyi sömürmeye hazırlanan güçlü siyasi yapılara karşı Türkmenlerin gösterdiği direnç farklı makalelerle ele alınır. Türkmenlerin bağımsızlık anlayışının baskın olmasına karşın tüfeğin kılıca galip gelmesinin hikayesi ise Hernan Cortes’in Meksika işgalini akla getirir. Misal Ron Sela’nın “Rusların Hive’yi İşgali ve Yomut Türkmenlerinin Katliamı” makalesinde, tanıklıklara da yer verdiği için, emperyalizmin maskesinin indirildiği görülür. Misal Yomut Türkmenlerinin bu söylemi durumu izah etmeye muktedirdir: “Eğer Ruslarla karşılaşacak olursak onları kılıçlarımızla karşılamamız evladır. Yaşlı kadınlarımız ve çocuklarımız boğazlandıktan sonra Rusya'ya isyan etmek bizim için mecburiyettir. Dünyada böyle bir hayat sürmektense ölmek daha iyidir." (s.268)

Günümüzde yüzünü Türk tarihinin doğusuna yani Türkistan’a çeviren araştırmacıların ilk aşamada oryantalistlerin yazdığı kaynaklara yöneldiğine şüphe yoktur. Çağın gerisinde kalan bu kaynaklar her ne kadar eskidiyse de değerlerinden bir şey kaybettikleri tartışılır. Bu tarz kaynaklar ilk başvuru kaynağı hükmünde olmalarına rağmen tamamının Türkçeye kazandırıldığı söylenemez. Bununla birlikte geçtiğimiz yüzyıl içinde birçok bilim adamı 18. yüzyılda hız kazanan Şark’ı çözümleme işini devam ettirerek durmaksızın bölgeye dair birçok çalışma kaleme alırlar. Öyle ki bunların Türkçeye kazandırılması için enstitülerin kurulması bile düşünülebilir. Bu açıdan bakıldığında her türlü çeviri faaliyetinin Türk tarihinin aydınlatılmasında önemli bir aşama olacağı aşikardır. Ayrıca makalelerin tercümesinin onların referans olarak kullanımlarını arttırmakla birlikte benzer çalışmaların yapılması hususunda Türk araştırmacıları da motive eder.

Sonuçta, Türklerin büyük bir tarihi ve geniş coğrafyaları olduğu malumdur. Ama bu büyük coğrafya ve tarihin hakkının tam manasıyla verildiği şaibelidir. Asya’nın en doğusundan batısına doğru uzanan bu hikayenin gerçekleştiği kompartımanlardan biri terkedilip batıya doğru her geçildiğinde doğuda kalan unutulmuş gibi bir algıyla tarihe yaklaşmak köklerin unutulmasına ve kurumasına neden olur. Yabancılaşmanın önüne geçmek için dönemin tüm kaynaklarına hakimiyet ve bütüncül bir değerlendirme şarttır. Bu nedenle Türk coğrafyasındaki her birim tam tekmil bütün unsurlarıyla beraber irdelenmeli kayda alınmalıdır. Bu minvalde bizi bize anlatma iddiasına sahip her yabancı metin dilimize kazandırmalıdır. Oluşan külliyata ne kadar hakim olursak, bu yönde ne kadar çaba sarf edersek, Türk tarihine ve kültürüne o oranda hizmet etmiş oluruz. Şahsi’nin çevirdiği on makale bu yüzden dikkatten kaçırılmamalıdır.
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Editorün Seçimi Bu yorum Kitapyurdu editörleri tarafından faydalı bulunarak öne çıkarılmıştır.
Bilgi İçin 
18 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Öyle yalnız hisseder ki insan kendini bazen. Ne sesinden anlayan vardır, ne de sessizliğinden...
“Kırgın Bir Gezgin” okuru hem yaşamın zorlu akışına hem de benliğin girift dehlizlerine davet ediyor. Bu şiirlerde terk edilmiş çocukluğun silinmeyen izlerine, hiç şefkat görmemiş bir ruhun derin yaralarına tanık oluyoruz.
 
Özlem Yıldırım’ın şiirleri, içimizde açılan boşluklarda kaybolmanın tedirginliğini ve bağ kurmaktan çekinen, yalnız bir kalbin çığlıklarını taşıyor. Aşk, beklenmedik bir kesişmeyle başlasa da bazen sivriltilmiş bir kalem gibi kaderimize saplanan bir ana, bazen de içimizde yankılanan derin bir kuyunun sesine dönüşüyor.
 
Mevsimlerin döngüsü, doğanın farklı hâlleri, bir yaz günü, eylül dinginliği, sonbahar yaprakları, denizin esintisi bu içsel fırtınalara eşlik ederken Kırgın Gezgin kendini bulma ve yeniden var olma umudunu da içinde taşıyor. Bu arayış, sahteliklere ve kabullere karşı duran keskin bir dille bazen bir meydan okuma, bazen de acı bir veda oluyor.
 
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Editorün Seçimi Bu yorum Kitapyurdu editörleri tarafından faydalı bulunarak öne çıkarılmıştır.
Bilgi İçin 
18 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
* Evrende her şey zıttı ile yaratılmıştır. Cennet cehennem, ying-yang, eril dişil vb. Yaratılan karşıt madde, evrende hem iyilik (elektrik, petrol, çevre dostu) hem de kötülük (s*lahlar, patlamalar) için kullanılabilecek bir keşiftir. Bu keşfin çalınması ile olaya tabiki yine simgebilimci Robert Langdon dahil olur. Çünkü ces*din üzerinde İlimünati sembolü dağlanmıştır.
* Robert Langdon ve Vitoria gizemli sırrı çözmek için kendini Vatikan’da bulur. Kardinaller, Papalar, sanat eserleri, semboller , şifreler diğer kitabında da olduğu gibi bol bol işlenmiş.
* Kitabın sonu ters köşe hiç beklemiyordum. Genel olarak baktığımızda her iyiliğin içerisinde bir kötülük, her kötülüğün içerisinde bir iyilik saklıdır. Bilim insanları da, din adamları da kendi doğru bildiğini (yada çıkarları doğrultusunda) yapmakta fakat karşı taraf bunu kötü algılamakta. Sonuç olarak; gerçek ve kurgunun iç içe geçtiği bir eser. Her okuduğunuz bilgide, doğru bildiklerinizi sorguluyorsunuz .
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Editorün Seçimi Bu yorum Kitapyurdu editörleri tarafından faydalı bulunarak öne çıkarılmıştır.
Bilgi İçin 
17 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bu kitap kavramları uzun uzadıya, büyük bir titizlikle ele alan bir yüksek lisans tezidir. Kur’ân’da geçen “sırât-ı müstakîm” ifadesini kelime kökenlerinden başlayarak semantik, tefsirî ve ahlâkî yönleriyle inceleyerek kapsamlı şekilde sunuyor. Dosdoğru yol üzere olan insanların özellikleri neler olur, bunu açıkça görüyoruz. Çalışmada, “dosdoğru yol”un anlamı; her açıdan incelenip ayet ve hadislerle destekleniyor. Bilimsel bir metni akıcı kılan bence klasik tefsir ile modern yorum anlayışını dengeli biçimde buluşturması. Dil bilimsel incelemeyle ilmî yorumları bir arada veren bir tez. Kökeni temellendirince anlamak ve anlamlandırmak daha kolay oluyor. Bu yönüyle tez, sadece İslâmî ilimler alanına değil, çağdaş düşünceye de ışık tutmakta. Sureler etrafında yorumlar, özellikle Fâtiha Suresi’ndeki “Bizi dosdoğru yola ilet” duası etrafında kurulan yorumlar, insanın içsel anlam arayışında rehber sayılır. Hanife Ersoy’un dili sade ama derin; anlatımı sistemli ve etkileyici.
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
17 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
“Harry Potter ve Felsefe Taşı” Üzerine: Sihirli Bir Başlangıç
J.K. Rowling’in kaleme aldığı “Harry Potter ve Felsefe Taşı”, milyonlarca okuru etkileyen edebî serüvenin ilk adımıdır. Bu kitap, hem hayal gücüyle hem de alt metinleriyle okuru içine dahil eden zengin bir dünyanın kapılarını aralar. Sihir, dostluk, cesaret ve aidiyet gibi evrensel temalar, sade ve etkileyici bir dille işlenir. Okur, daha ilk sayfalardan itibaren alışılmış dünyanın dışına taşar ve bambaşka bir gerçekliğin içine adım atar. Kitabın en çarpıcı yönlerinden biri, yazarın kurguladığı büyücü dünyasının detaylı ve tutarlı yapısıdır. Rowling’in hayal gücü; karakterlerden mekânlara, okul sisteminden büyü kurallarına kadar incelikle örülmüş bir evren yaratmıştır. Okur, sanki gerçekten var olan bir dünyanın penceresinden bakıyormuş hissine kapılır. Bu başarı, yalnızca olay örgüsünden değil; yazarın dili kullanmadaki ustalığından, atmosfer yaratma yeteneğinden ve karakterlerinin psikolojik derinliğinden kaynaklanır.

Başkahramanın bakış açısıyla sunulan bu anlatı, çocukların gözünden adaleti, cesareti, yalnızlığı ve arkadaşlığı sorgulama fırsatı verir. Yazar, karakterler aracılığıyla çocukluk döneminin evrensel duygularını yansıtırken, okuru eğlendirmenin yanında düşündürmeyi de başarır. Zorbalık, dışlanmışlık, farklılık ve kabul görme arzusu gibi konular ustalıkla satır aralarında işlenmiştir. Her yaştan okurun kitaba bağlanabilmesini sağlayan önemli etkenlerden biri de karakterlerin gerçekçiliğidir. Her biri özgün niteliklerle donatılmış karakterler, yalnızca iyi-kötü ayrımıyla değil, karmaşık içsel çatışmalarıyla da dikkat çeker. Bu da onları karikatür olmaktan çıkarıp canlı ve inandırıcı bireyler hâline getirir. Ana karakterin büyüme ve öğrenme süreci, birçok genç okur için aynı zamanda bir özdeşleşme alanı oluşturur. Yalnızca bir "büyücülük okulu" teması değil; aynı zamanda aile, aidiyet ve kimlik üzerine de kurulu bir anlatı söz konusudur. Kahramanımızın büyüme yolculuğu, fiziksel bir değişim kadar içsel bir uyanışı da içerir. Bu yönüyle “Harry Potter ve Felsefe Taşı”, fantastik bir macera sunarken aynı zamanda derinlikli bir gelişim romanı olmayı da başarır. Yazarın mizah anlayışı da kitabın değerini artıran bir unsurdur.

Okul yaşamı, sınavlar, arkadaşlık ilişkileri ve gizemli olaylar üzerinden ilerleyen kurgu; merakı sürekli canlı tutar. Kitapta birçok sır vardır ama yazar bu sırları açık etmeye acele etmez. Okur, karakterlerle birlikte öğrenir, birlikte şaşırır. Bu yapı, kitabın temposunu başarılı biçimde dengeler. Serinin ilk kitabı olmasına rağmen Felsefe Taşı, başlı başına anlamlı ve okuma zevki yaşatan bir yapıdadır. Bu ilk eser, sağlam temelleriyle serinin bütününe rehberlik eder. Kurgusal dünyanın kuralları, karakterlerin geçmişleri ve ilişkilerinin temelleri bu kitapta atılır.

“Harry Potter ve Felsefe Taşı”, yalnızca fantastik edebiyat sevenler için değil, iyi kurgulanmış bir hikâyeye açık olan herkes için etkileyici başlangıçtır. Neşeli anlarla hüzünlü duygular, gizemle mizah, dostlukla mücadele aynı anda var olur. Bu da kitabı yıllar boyu okunmaya ve üzerine düşünülmeye değer bir eser hâline getirir.

Sonuç olarak; Felsefe Taşı, yalnızca bir hikâyenin başlangıcı değil, aynı zamanda bambaşka bir okuma deneyiminin davetiyesidir. İçindeki sihri sadece asalar ya da büyüler değil, anlatılan duygular ve kurulan bağlar da oluşturur. Okura sadece başka bir dünyanın kapısını açmakla kalmaz, aynı zamanda kendi iç dünyasını da yeniden keşfetme fırsatı sunar.
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Editorün Seçimi Bu yorum Kitapyurdu editörleri tarafından faydalı bulunarak öne çıkarılmıştır.
Bilgi İçin 
16 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Biz, okuduğumuz sınıflar ile sevdik kitabı. Yazar olayların geçtiği yeri o kadar güzel anlatmış ki gidip gezesim geldi. Çocuklara, ülkemizin tarihi ve doğal güzelliklerini koruyup kollamak gerektiğini mesaj veriyor. Kuşçu karakteri ve onun çocuklar ile diyalogu oldukça keyifli idi.
Al-batros Mar-tı Pa-pağan , nedir bunlar? Eee, okuyan bilir? -:)
Kitabın karakteri olan çocuklar; sıradan bir gezide çektikleri resimler ile kendilerini hırsız polis kovalamacasının içinde bulurlar... 5.6. ve 7. sınıf öğrencilerinin seveceğini düşünüyorum.
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Editorün Seçimi Bu yorum Kitapyurdu editörleri tarafından faydalı bulunarak öne çıkarılmıştır.
Bilgi İçin 
16 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Yazarın biz de yayımlanmış tüm kitaplarını okudum ve bu kitap da kütüphanemde yerini aldı. Öncelikle yazar zaman zaman kitaplarında bazı kurgu hataları yapabiliyor ya da o kadar da değil diyeceğiniz olayları bağlama şekli var ama her nasılsa kendini okutuyor. Her kitabında muhakkak ters köşe var ama çok da tahmin edilemez değil. Ben bu kitapta son sayfadaki sürprizi beklemiyordum mesela. Her ne yazarsa yazsın su gibi akıp gittiğinden, merak uyandırdığımdan okurum dediklerimden. Sıkmadan yormadan akar gider sayfalar. Freida takipçileri anladı beni yani son kitabımızda güzel bence..
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Editorün Seçimi Bu yorum Kitapyurdu editörleri tarafından faydalı bulunarak öne çıkarılmıştır.
Bilgi İçin 
16 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
John Verdon’un kitaplarıyla tanıştığım günden beri polisiyeye olan sevgim katlanarak arttı. 'Aklından Bir Sayı Tut' ile başlayan bu serüven, zekice kurgulanmış olaylar ve sürükleyici anlatımıyla beni adeta içine çekti. Dedektif Dave Gurney karakteri, hem derinliği hem de mantık yürütmeleriyle çok etkileyici. Her kitapta yeni bir bilmece, yeni bir heyecan var. Polisiye sevenler için kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yazar. Kitapları hem düşündürüyor hem de son sayfasına kadar merakla okutuyor. Bir tanesini okuyunca diğerlerini de almak isteyeceksiniz!
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Editorün Seçimi Bu yorum Kitapyurdu editörleri tarafından faydalı bulunarak öne çıkarılmıştır.
Bilgi İçin 
15 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kitap beni çok etkiledi. Otizmli bir bireyin ve onun ailesinin hayatına tanıklık ediyorsunuz. Bir taraftan olağanüstü matematik yeteneği, bir taraftan istemsiz hareketleri, hayatın normal akışına adapte olamaması, yüz ifadelerini, deyimleri ve metaforları algılayamaması... bildiğim ve bilmediğim pek çok otizm özelliğini bu kurgunun içinde Christopher'ın ağzından öğrenmiş oldum. Ben kitabı eski baskısından okudum. Hem kapağı, hem yazı puntoları çocuk kitabı görüntüsü veriyordu. Ama çocuk kitabı değil. Tam bir empati kitabı. İçimdeki Melodi, Algernona Çiçekler, Cam Çocuk gibi bir kitap. Bu kitapları okuyup sevdiyseniz, bunu da seversiniz. Otistik bir birey için hayatın nasıl farklı ve zor olduğunu anlarsınız. Kesinlikle aklımda kalacak okumalardan biri, tavsiye ediyorum.
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Editorün Seçimi Bu yorum Kitapyurdu editörleri tarafından faydalı bulunarak öne çıkarılmıştır.
Bilgi İçin 
15 Kasım 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Mitoloji, macera ve duyguyu ustalıkla harmanlayan nadir eserlerden biri.
Sinan Bayrak’ın kaleminden çıkan Babalar Destanı – I, sadece fantastik bir hikâye değil; babalığın, fedakârlığın ve yol arkadaşlığının derin bir yolculuğu. Ateş Bey’in modern hayattan Turan’ın kadim topraklarına uzanan serüveni, daha ilk sayfalarda okuyucuyu içine çekiyor. Karakterlerin duygu yoğunluğu, atmosferin canlılığı ve olayların destansı akışı çok etkileyici. Ateş’in kızına duyduğu özlem ile İzhar’a babalık ederken yaşadığı iç çatışmalar insanın yüreğine dokunuyor. Kara Bey, Oğuz ve Tanrıça Çılan gibi karakterler ise hikâyeye büyük bir derinlik katıyor. Mitoloji, macera ve duygu arayanlara kesinlikle tavsiye ederim. Serinin devamını merakla bekliyorum. Emeğine sağlık Sinan Bayrak!
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir