Onaylı Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
05 Eylül 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
''Terapi gibi sohbet''
Kitaplarının çizilmiş, notlar alınmış olduğunu görmenin güzelliğinden bahsediyor bir bölümde Beyhan Budak. Tam da öyle oluyor, çizili yerleri çizilmemiş kısımlardan fazla olabilecek kitaplardan… Modern hayatın karmaşasında kendine yol bulmaya çalışan, psikolojik sağlamlığa yatırım yapan herkes için işlevsel bir kılavuz gibi.

*
Karmaşık teorilerden uzak, bilimi günlüğe indiren sade bir dil sayesinde, hayatın içinden konuları tanımak kolaylaşıyor. Nedir bu konular? Özünde herkes bu hayatın acemisi olarak dünyaya geliyor, sonra alışkanlık, içsel huzur, özgüven, ilişki, kaygı gibi kavramlarla sıklıkla karşılaşarak dönüşüyor. Ama hangi yaşta olursak olalım, hayata dair bir şeyleri yeniden öğrenen bizler için “acemi” kavramı çok yerinde hissettiriyor. Zamanla “Hayatın ustası oluyor” gibi bir şey demek pek gerçekçi bir beklenti gibi gelmiyor. “Hem niye olalım, zorunda mıyız?” diyerek Beyhan Budak'ın kitapta yer verdiği canım Virginia Woolf’un bir sözünü eklemek istiyorum;

“Acele etmeye gerek yok. Parıldamaya gerek yok. Kendinden başkası olmaya gerek yok.”

Değişiyor, dönüşüyor ve öğreniyoruz. Kimi zaman öğrendiklerimizi yıkıyor ve yeniden inşa ediyoruz; hayatın daimi öğrencisi gibiyiz. En tatlı kısmı da sanki Beyhan Budak ile bir seansta, sohbet havasında ilerlemesi…
Yanıtla
3
0
Destekliyorum  6
Bildir
Hezarfen
Hezarfen
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
25 Ağustos 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Avrupa'nın Sahnesinde Bir Türk Kavmi Macarlar
Asya’dan Avrupa’ya yol alan milletlere dair tarih anlatılarından belki de en efsanevi olanı Macarların hikayesidir. Asya’nın merkezindeki olumsuz şartlara bağlı olarak rotasını Avrupa’ya çeviren Hunlar Karadeniz’in kuzeyinde bir süre konakladıktan sonra 4 ve 5. yüzyıllarda deyim yerindeyse balyoz gibi Avrupa’nın doğusuna inerler. Bu göç hareketi sıradan bir tarihi olaymışçasına vasıflandırılmayacak kadar önemlidir. Zira Avrupa’nın bugünkü siyasi görünümü bu olayla başlamış olup (Kavimler göçü), sonucunda Batı Roma’nın yıkılmasına değin devam edecek bir süreç başlar.

Avrupa’da köklü değişikliklere neden olan bu olayın baş aktörleri Hunlar yani Türkler ve onlardan köken alan Macarlardır. Avrupa milletler dairesinde Macarlar, kökenleri ve kendilerine asalet katan özellikleriyle ayrı bir hususiyete sahiptirler. Asya kökleri bariz olan bir milletin Hristiyanlığı kabul etse dahi Avrupa’ya layıkıyla kabul edileceği ve benimseneceği muammadır. Bu yüzden Macar ilim adamları, kendi kökenlerine dair sağlam araştırmaları yürüterek, bu manada ilim dünyasında söz sahibi olmayı başarmayı kendilerine hedef edinirler. Birçok Macar Türkolog üzerine düşen araştırma görevini yerine getirerek, milletlerinin tarihini en başından beri kaleme alır. Arminius Vambery de bunlardan birisidir.

Vambery Türkolog unvanının altını en iyi dolduracak şekilde bir birikime ve bilimsel tecrübeye sahiptir. Onun araştırmacı vasfı büyük bir Türk kavmi olan Macarları tarih sahnesine çıktıkları ilk günden, 19. yüzyılın başlarına kadar deşifre edecek yetkinliği kendisine kazandırır. Vambery İngilizce kaleme aldığı, ele alınan eseriyle Macarları, Amerikan ve İngiliz entelektüel camiasına tanıtmayı hedef edinir. Eserin yazıldığı tarih (1886) itibarıyla da böyle bir tanıtımın büyük milletler nazarında bir vizyon meselesi olduğu barizdir. Devrimler çağının sonrasında büyük savaşın ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde ulus devlet nüvesi taşıyan bir milletin dünyaya tanıtılması Vambery için fazlasıyla önemli olmalıdır.

İlk aşamada eserin Macarların tanıtımını önceleyen kısa bir tanıtım kitabı havası verse de metinle yeterince haşır neşir olununca aslında tam aksi bir durumun söz konusu olduğu fark edilir. Çünkü Vambery’nin bilgi birikimi hiç de öyle azımsanacak seviyede değildir. Dönemin birçok kaynağına ulaştığı yazdığı metinden kolayca anlaşılan Vambery’nin en üstün yönü eserinde ağır akademik anlayışı masalsı bir dile uyarlamasında yatar. Çünkü kitap her ne kadar akademik bir altyapı ve bilgi kapasitesine sahipse de dil olarak “Macarların tarihinde ne oldu?” sorusunda basit cevaplar verir.

Macar tarihine dair tartışmalı mevzuların gündeme gelmediği eserde, yolu kati cevaplarla kesişen bilgilerin sunumu söz konusudur. Macar- Hun- Türk bağlantısı eserde inkar edilmemekle beraber Macarların Hristiyanlığı benimsediklerinden sonraki bin yıllık evreye ayrı bir itina gösterildiği de barizdir. Misal on beş bölümden oluşan eserin ilk dört bölümü Hristiyanlık öncesi dönemi anlatır. Aslında Vambery’nin bu tavrı normal olmakla beraber yeni Macaristan’ın yüzünü Batı’ya çevirmeyi öncelediğini kanıtlar.

Aslında Batı’ya doğru yönelimi 10. yüzyıla Hristiyanlığın benimsenmesine bağlayan Vambery ilginç bir mantıkla Türk modernleşmesiyle Macarların din değişimi arasında bir bağlantı kurar: “Ne gariptir ki, tıpkı güçlerinin gerilemesini ve çöküşünü, dini ve sosyal hayatlarına getirilen birçok yeniliğe bağlayan ve kendi çöküşlerinin ana kaynağını Batı'ya asimilasyonda bulan günümüzdeki Müslüman Türkler gibi o zamanın Macarları da tam da böyle konuşuyor ve tartışıyorlardı."(s.43) Yine bu şekilde atalar kültüne bağlı Macarların yeni dine adaptasyon süreçleri anlatılırken meşhur Macar boyları federasyonunun başındaki Kral Arpad’ı Pers kültürüyle ilişkilendirmesi okuyana garip gelmektedir. Vambery’nin arada göze çarpan bu tarz çıkışlarının çalıştığı kaynaklardaki tutarsızlıklardan kaynaklanabileceği savunulabilir. Çünkü bilginin ve görgünün sorunlu olması yorumu da tartışılır hale getirir.

Vambery çok yönlü kişiliğini yansıtırcasına sadece eski zaman kronikçileri gibi tarihi bilgiler vermez. Ele aldığı konuyu anlatırken coğrafik, ekonomik, demografik, kültürel verilerden de yeri geldiğinde istifade eder. Ama buna rağmen hakim anlatısında siyasi olayların ağırlığı barizdir. Siyasi mücadeleler tüm yönleriyle sayfalara yansıtılır. İşin açıkçası fazla siyasi betimlemenin okuru yoracağı kolaylıkla tahmin edilmekle beraber, Vambery, anlatısına kattığı albenili hikayeleştirme metoduyla bu olası olumsuz etkinin izlerini siler.

Eser Macaristan tarihini netleştirme kastıyla yazılmasına karşın bazen dolaylı olarak, farklı konularda, belirgin yükselişler dikkat çeker. Misal Macar Kralı Hunyadi Janos’un oğlu Matyas’ın anlatıldığı dönem adeta kitap içinde ayrı bir biyografik kitapçık gibidir. Kahramanları afişe etme amacına hizmet ettiği düşünülen bu kısımda gereksiz bir abartı göze batmaktadır. Eserdeki nesnel yapılanıma zarar veren bu ahvalin, Vambery’nin Macar tarihi içinde eleştirilemez bir alan açma çabası olarak değerlendirilebilir. Ön plana çıkarılan Macar kahraman üzerinde efsaneleştirme yoluna gidilmesi, aslında eserin sadece uluslararası camiaya değil, Macar halkına da sunulduğunu akla getirir.

Doğu Avrupa tarihi ile ilgili bir tarih anlatısı belirgin olmakla beraber, Balkanlarda 14. yüzyılda Osmanlıların sahne alması üzerine, eserin ülkemiz okuruna da hitap ettiği düşünülebilir. Osmanlılara dair değinilerin azlığı o dönemde Avrupa’da fırtına gibi esen bir milletin aksine mağlubiyetler yaşayan Macarlığın geri çekilişinden kaynaklı olmalıdır. Misal Mohaç Savaşı eserde ulusal çöküş olarak nitelendirilir. Oysaki Mohaç Zaferi Türk tarihinin şanlı büyük zaferlerinden birisidir. Buna rağmen diğer mağlubiyetlerin aksine Mohaç Savaşı Vambery tarafından daha objektif bir biçimde dile getirilir. Ek olarak Vambery’nin Osmanlı Türklerine karşı pejoratif bir dili olduğu savunulamaz. Bazen üstünkörü yaftalamalar iğnelemeler haricinde genelde Osmanlı Türkleriyle ilgili sadece bilgi aktarımı yapar. Hatta Türklerle Macarların akrabalığını Doğu Avrupa’daki ilk karşılaşmalarını anlatırken vurgular.

Eserde günümüzdeki manada bir kaynak sunumuna rastlanmaz. Verilen bilgilerin hangi kaynaklardan derlendiğinin belli olmaması ve atıf sisteminin bulunmaması eserin direkt akademik bir kaygıyla kaleme alınmadığının ispatı gibidir. Aslında eserin yazıldığı dönem düşünülürse, fazla beklenti içine girmek de yersizdir. Verilen akıcı bilgilerin hangi kaynaktan alındığı belli olmamasına karşın birkaç dili etkin biçimde kullanan Vambery’nin birçok kaynaktan istifade ettiği metninden anlaşılır. Macar tarihi haricindeki değinilerin zayıflığı ise kaynak hakimiyetinden ziyade yazarın bir tercihi olarak değerlendirilebilir. Eserde bilgilendirme ve ilgiyi kanalize etme amacıyla bolca resim kullanıldığı fark edilir. Fazlasıyla ilgi çekici olan ama yüksek ayrıntıyı göstermekten azade bu resimlerin bazen konudan bağımsız oldukları dikkat çekicidir. Macar kültürüne dair anlatının dozunun az olmasının etkisi belki de görsel bir sunumla giderilmek istenir. Ama her şeye rağmen belgesel etkinliği olan bir esere bu resimler fazlasıyla yakışır.

Genel manada Macar tarihine ilmi olarak iyi bir biçimde kilitlenen Vambery eserin ön sözünde izah ettiği gibi Macar Tarihinden ziyade Macaristan’ın hikayesini yazma kastını güder. Bu yüzden ciltlerce bilgi vermek yerine, konunun önemli odak noktalarına yoğunlaşmayı hedef edinir. Böylelikle tarihe dair tartışmaların ve uzun ilmi sunumların dışına yönelir. Aslında münakaşası, farklı yaklaşımları ve felsefesi derken küçük bir olay üzerine dahi sayfalarca yazmanın mümkün olduğu tarih disiplininde bazen küçük özetler bile yeterlidir. Vambery’nin eseri Macar tarihine başlamak isteyenler için güzel bir giriş…
Yanıtla
5
0
Destekliyorum  5
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
08 Ağustos 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İnsan, hayattaki böyle basit şeyleri fark etmek için zaman bulmalı.
Anne'in macerası üniversite yıllarında devam ediyor. Sanırım bu, serideki en sevdiğim ikinci kitap olabilir. PEI'deki Avonlea'dan ayrılıp Nova Scotia'daki Redmond Koleji'ne dört yıllığına gittiğinde, eski arkadaşlarıyla görüşmeye devam ederken yeni arkadaşlar edinir, yazma becerilerini daha derinlemesine keşfeder ve hatta birkaç evlilik teklifi alır. Bu kitapta Anne, Redmond'a gidiyor ve üniversite öğrencisi oluyor.

Serinin bu bölümünde, büyümenin getirdiği hüzünleri yakalarken, Anne kitaplarını bu kadar özel kılan tüm büyüyü de koruyor. Aslında bu serinin tamamını da özel kılan şey Anne’nin günümüz genç okurları için iyi bir rol model olabileceği. Fakat serinin sadece bu kitabını düşündüğüm zaman aklıma ilk gelen şey, kedi… Okumasını size bırakmak adına merak uyandıracak birkaç detay vermekle yetiniyorum. Okuyanlar bilir, okuyacak olanlar dikkat kesileceklerdir. Birkaç üzücü olay olsa da, hikaye oldukça merak uyandıran bir şekilde anlatılmış ve sonu şimdiye kadar serinin en beğendiğim sonuydu.

Anne serisindeki karakterleri gerçekten sevdim. Ve onların günlük hayatlarını okumaktan keyif alıyorum. Bu anlamda da sıkılmadığım bir seri diyebilirim. Anne nerede yaşarsa yaşasın neşe bulmaya devam ediyor. Her mevsim başka bahar, onun için. Bu kitapta onunla ve yaşadığı şeylerle daha çok özdeşleşebiliyoruz. Fakat her şey ve herkes onu seviyor, etkileşim kurduğu her erkek ona evlenme teklif ediyor, herkes onunla arkadaş olmak istiyor, herkesin gözdesi, üniversitenin en iyisi, yetenekli bir yazar, şeklindeki düşündüğüm bazı kısımların abartılı kısımlar olduğunu itiraf etmeliyim. Her şeyin kusursuzluğundan da bazı bölümlerde biraz sıkılmış olabilirim. Bay Harrison ve Anne'in, hikaye yazma konusundaki ilk başarısızlığını tartışmalarında ise gülümseten diyaloglar oldu. Verilen güzel sonla da doğallığı tekrar yakalayıp, seriye devam etme hissini de perçinledi. Anne Shirley'nin genç bir hanıma dönüşmesini okumak çok hoştu. Kitabın havası, umut dolu ilerleyişi, heyecan verici ortam değişiklikleri ve dostlukları diğer kitaplar gibi samimiydi. Her zaman söylediğim gibi şimdiye kadar okuduğum klasikler arasında okuması en kolay olanlardan biri. O kadar sevimli ve neşeli bir seri ki… Okumak için ertelenmemeli!
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
31 Temmuz 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Sağlıcakla Kalmak Bu Olsa Gerek
Yaşam kalitemizi farkında olmadan etkileyen günlük alışkanlıklarımıza ışık tutan bir rehber niteliğinde bir başucu kitabı...

Yazar, ele aldığı 18 hatayı bilimsel veriler ve gerçek yaşam örnekleriyle desteklemiş. Yetersiz uyku, düzensiz beslenme, hareketsizlik, stres gibi klasik konuların yanında, teknoloji kullanım alışkanlıkları, toksik ilişkiler ve zihinsel tembellik gibi çoğu zaman göz ardı edilen detaylara da değinmiş. Bu yönüyle kitap, sadece "sağlık önerileri" veren bir popüler bilim kitabı olmaktan çıkıp yaşam tarzı dönüşümü çağrısına dönüşüyor.

Kitabın dili oldukça sade ve akıcı; tıbbi terimler kitapta geçmiyor, okuyucuya daha kolay herkesin anlayabileceği bir anlatım tercih edilmiş. Ayrıca, her bölümün sonunda pratik öneriler ve uygulanabilir çözüm yolları verilmiş olması, okuyucunun öğrendiklerini hayata geçirmesini kolaylaştırıyor.

Eyyüb Yılmaz hocanın yazım tarzını ve anlatımını çok beğendim. Faydalı bilgiler edinebileceğiniz bir başucu kitabı... Keyifle okumanızı tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar...
Yanıtla
1
0
Destekliyorum  1
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
30 Temmuz 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Edebiyat dünyasına acımasız bir bakış
Athena Liu genç yaşına rağmen başarı basamaklarını hızlı çıkan Asya-Amerikalı bir yazardır. Yakın dostu June ile kutlama yaptığı bir akşam talihsiz bir şekilde ölür. Athena gibi yazar kimliği olan ancak onun kadar popülerliği yakalayamayan June ise Athena’nın ölümünün ardından ondan geriye kalan basılmamış son kitabını ele geçirir ve kendinden eklemeler yaparak kendine aitmişcesine "Son Cephe" adıyla piyasaya sürer. Kitap edebiyat dünyasında büyük bir ilgi görür ve June kısa sürede şöhreti yakalar. Yayınevleri, edebiyat kulüpleri, genç edebiyatçılar onunla söyleşi yapabilmek adına sıraya girer. Ancak her şey yolunda giderken bir takım kişilerin blog ve sosyal medyada yazdığı bazı yazılar şöhreti gölgelemeye başlar. June’un bir hırsız olduğu ve Athena’nın eserini çaldığı söylentisi dilden dile yayılır. June gözünü sosyal medyadan ayıramaz ve bütün enerjisini buraya verir. Başına geleceklerden habersizdir. Emek hırsızlığı ile gelen şöhret bir anda karabulutların etrafını sarmasıyla başka bir şeye dönüşmeye başlar! Artık her şey tekinsizdir ve June bir cenderenin içindedir…

Asya Amerikalı yazar Rebecca Kuang’ın edebiyat dünyasını hicvettiği bu roman yılın en dikkat çeken eserlerinden biri oldu. Kuang bu romanında sosyal medyanın çirkinleşen yüzünü, edebiyat dünyasının kokuşmuşluğunu ve çalınmış bir başarının nelere mal olabileceğini açık bir dille hikayeleştiriyor. İçerik olarak oldukça basit ve tek solukta okunabilecek bir nitelikte olan bu romanın amacı : günümüz dünyasına göndermeler yapmak.

Yazarın en büyük avantajı: kelimelere sihirli dokunuşlar yapması ve dili ustalıkla kullanması. Kitabı edebi bir metin olarak çekici yapan da bu. İçerik olarak yer yer tekrarlara sık sık düşse de genel olarak iyi bir toparlamayla finali gerçekleştiriyor.
Yanıtla
10
2
Destekliyorum  21
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
24 Temmuz 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Her sabah taze bir başlangıç, her sabah yepyeni bir dünyadır.
Gerçek dünyadan bağımsız olarak, yalnız olmadığımızı hissetmek ve hikayelerde kendimizden bir parça bulmak, bir insanın hayatta yaşayabileceği en güzel his ve bununla birlikte, hayatın bizim için her zaman geçip gideceğini ve devam edip ilerleyeceğini bilmek ve inanmak, muhteşem bir dirençtir.

Avonlea'lı Anne, Anne'in on altı ile on sekiz yaşlarındaki hikayesini anlatıyor. Üniversiteye gitmeyi şimdilik Green Gables'da yardımcı olmak üzere ertelemiş ve yerel bir okulda öğretmenlik yapmaya başlıyor. Ana okulunda öğretmen olarak çalışmaya başlaması ile hikaye boyunca maceralar ve zorluklarla karşılaşmaya başlıyor. Anne'in bir genç kız olarak büyüme sancılarını da okuyoruz. İdealler ve gerçeklik arasında denge kurma mücadelesi takdire şayan. Hepimiz aynı şeyleri yaşamadık mı?

Anne burada yetişkinliğe doğru ilk tökezleyen adımlarını atıyor ve bu değişim hem büyüleyici hem de hüzünlü. Anne her zaman özgür ruhlu kalacak olsa da onun bu canlılığını ve etkili bir öğretmen olacak kadar geliştiğini görmek büyüleyiciydi. Bu kitabın her bölümü, tıpkı önceki kitapta olduğu gibi, farklı bir anekdot. Ancak hepsini bir arada okuduğumuzda, karakterin her gün başına gelen olaylarla nasıl büyüdüğünü görüyoruz.

Ayrıca, güzel hayal gücünü, doğadaki güzelliği, neşeyi ve dostluğu görme yeteneğini de kaybetmediğine şahit oluyoruz. Zamansız karakterler ve unutulmaz anlar, bu serinin nesiller boyu gönüllerde ve raflarda yer edinmesini sağlamaya devam etmiştir. Hoş, rahatlatıcı, sevimli ve zaman zaman komikti.

Eğer parlak ve ilham verici bir dünya görüşüne sahip tarihi kurguları seviyorsanız, bu seriyi mutlaka okumalısınız. Şimdiye kadar okuduğum klasikler arasında okuması en kolay olanlardan biri. O kadar sevimli ve neşeli bir seri ki… Okumak için ertelenmemeli!
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
16 Temmuz 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Masalsı ve Ruhani bir Aşk
Ahmet Ümit’in polisiye dışında kaleme aldığı romanına, masalsı ve simgesel öğelerle örülmüş farklı bir aşk anlatısı diyebiliriz. Klasik bir aşk hikâyesi değil bu... Ahmet Ümit, burada hem Doğu hem Batı mitolojisinden, masallarından, sufizmden izler taşıyan sembolik bir dünya kuruyor. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, hatta Kral Arthur mitlerine bile gönderme var. Anlatım da bu mitolojik tona uygun olarak oldukça şiirsel ve metaforik. Eserde, Hüseyin Suna'nın çizimleri yer alıyor. Bu da esere görsel anlamda ayrı bir estetik katıyor. Kitap hem görsel hem düşünsel bir şölen havasında. Ana tema, aşkın insanı dönüştüren, yolculuğa çıkaran ve sınayan gücü. Yazar aşkı, dünyevi bir duygudan çok mistik bir arayış gibi ele alıyor. Sayfa sayısı olarak kısa olsa da felsefi ve edebi derinliği fazla. O nedenle çabuk okunsa bile sindirerek okumak gerekiyor. Aşkı hem ruhsal hem düşünsel bir yolculuk gibi işleyen, derinlikli ve farklı bir anlatı. Polisiye tarzı dışında Ahmet Ümit'in edebi yönünü daha çok ön plana çıkardığı özel kitaplarından biri. Kısa ama etkileyici.




Yanıtla
1
1
Destekliyorum  1
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
14 Temmuz 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Yate'in Satır Aralarında Afganistan Türkistanı
Charles Edward Yate’in Afgan Türkistanı’nda Rus-İngiliz Rekabeti adlı kitabı, ilk bakışta tarih ya da siyaset bilimiyle profesyonel olarak ilgilenenlere hitap ediyor gibi görünse de, aslında dikkatli bir okurun elinde zamanlar ötesine seslenen çok katmanlı bir anlatıya dönüşüyor. Kitap, 1880’lerde Rusya ve İngiltere’nin Orta Asya üzerindeki nüfuz mücadelesi sırasında görev yapan Yate’in sınır komisyonu sürecinde yazdığı mektuplardan oluşuyor. Ama bu mektuplar kuru ve resmî değil; tam tersine hem gözlem gücü yüksek hem de neredeyse edebi bir anlatımla örülmüş.

Yate, Afganistan’ın kuzeyinden, Türkistan sınırındaki dağlardan, ovalardan ve insanlardan söz ederken, sadece harita çizen bir görevli değil, bulunduğu coğrafyayı anlamaya çalışan bir anlatıcı gibi davranıyor. Yerel halkların yaşamları, aşiret ilişkileri, kıtlık ve yoksullukla başa çıkma biçimleri, hatta yolculuklardaki küçük detaylar bile mektuplarda yer buluyor. Bazen bir tabiat tasviriyle, bazen bir köyde yaşadığı küçük bir olayla insanı tarihin soğuk yüzünden çıkarıp hayatın içinden bir kesite götürüyor.

Bu kitap sadece tarihi olayları öğrenmek için değil, aynı zamanda geçmişte bir insanın gözünden bugünün sınırlarının nasıl şekillendiğini anlamak için de okunabilir. “Büyük Oyun” denen emperyal rekabetin, haritada ince bir çizgiyle bitmediği; kültürlere, halklara ve hayatlara nasıl dokunduğu edebi bir dille anlatılmış. Meraklısı için yavaş okunması gereken ama çok şey anlatan bir kitap. Resul Şahsi'nin çevirisi de kitabın okunma zevkini yükselten bir diğer etken.
Yanıtla
1
0
Destekliyorum  1
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
14 Temmuz 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Her şeyi unutmuş olacağın günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın.
Kitap, Irvin Yalom'un psikoterapi deneyimlerini konu alan, on öyküden oluşan bir derleme. Her öyküde ölüm, çözülememiş pişmanlık duygusu, duyarsızlaşma, gerçeklik algısı, kelimelerin insan üzerindeki etkisi ve kalıplaşmış bir dünyada özgün olma gibi temalar ele alınmış. Bu kitabı okumadan önce çok fazla erteledim ve bir türlü okumaya fırsat bulamadım. Fakat okuduktan sonra daha erken okumuş olmayı istedim ve kitap, ilk satırlarından itibaren kendine bağladı.

“Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok. Hepsi geçici. Hem anılar hem de onların nesnesi. Her şeyi unutmuş olacağın günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. Bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın.”

Yalom burada, danışanlarının hayatlarından çoğunun bastırmaya çalışarak geçirdikleri varoluşsal gerçeklerle yüzleşmelerine odaklanıyor ve her zamanki gibi, bu sayfalarda yer alan iç görüler son derece anlamlı ve hayatın içinden. Kitaptaki karakterler, geleneksel sınıflandırmaların ötesinde sorunlarla boğuşuyor. Genç bir adam, cinsel ilişki yoluyla ölümün dehşetini bastırmaya çalışıyor. Acımasız zamanın getirdiği sınırlamalar altında ezilen yaşlı bir adam, gençliğin verdiği doğallığa ve bunun verdiği sınırsız umut hissine özlem duyuyor. Ölmekte olan bir hasta anlam arayışına giriyor. Bir hemşire başkalarını önemsiyor ama kendisi için hiç teselli bulamıyor. Biri daha iyi bir geçmiş özlemi çekerken, diğeri eksik kimliğini başka birinin imajına yerleştirerek telafi etmeye çalışıyor. Yalom, hayatın bir fırsat, ölümün ise son olduğunu apaçık ortaya koyuyor ve ancak ölümü anlarsak, hayatımızın potansiyel olarak yoğun ve bütünsel hale gelebileceği, mesajını veriyor.

Irvin Yalom, son birkaç yıldır en saygı duyulan yazarlardan da biri ve bence en saygı duyulan psikoterapistlerden de biri, ama yine de değerinin yeterince bilinmediğini düşünüyorum. Dr. Yalom'un kalemi umut, güven ve rahatlık hissettirir. Karakterleri, güzellik, acı, gerçeklik ve sayfaların ötesinde yaşatan bir anlatımı vardır. Benim için gerçekten bir deha ve ilham kaynağıdır. Yalom'un hiçbir kitabını okuyup da keyif almadığımı hatırlamam. Ancak burada ilgi, odak ve tür konusunda da bir iştahınızın olması gereklidir. Varoluşçu terapiye ve bunun tipik hastalarda nasıl ortaya çıktığına dair ilginiz varsa daha fazla bilgi edinmek isteyenler, bu kitabı ve yazarın diğer kitaplarını da denemeliler. Yalom'un her eserini tavsiye ettiğim gibi, çoğunlukla sevileceğini düşünerek bu kitabını da tavsiye ediyorum.
Yanıtla
4
3
Destekliyorum  2
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
11 Temmuz 2025
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Dopamin Tasarrufu
Serkan Karaismailoğlu dopaminin yalnızca bir mutluluk kimyasalı değil, aynı zamanda davranışlarımızı, seçimlerimizi ve hatta kimliğimizi şekillendiren hayati bir nörotransmitter olduğundan bahsediyor. Kitap boyunca nörobilimin penceresinden insan davranışlarını, alışkanlıkları ve bağımlılıkları ele alan yazar, beyin kimyasının bizim sandığımızdan çok daha belirleyici olduğunu vurguluyor. Bunu yaparken bilimsel bilgileri sade, anlaşılır ve yer yer sohbet havasındaki diliyle harmanlayarak okuma sürecini oldukça hızlandırıyor.

Karaismailoğlu, çağımızın “haz odaklı” davranış kalıplarını dopamin mekanizmasıyla ilişkilendirerek, neden bazı davranışları tekrar tekrar sergilediğimizi, neden bazen motive olmakta zorlandığımızı ya da nasıl ‘iyi hissetme’ arzusunun kontrolsüzce yönümüzü belirleyebildiğini örnekliyor. Dijital bağımlılıklardan yemek yeme alışkanlıklarına kadar uzanan geniş bir davranış yelpazesi, bilimsel bilgiler ışığında inceleniyor. ‘’Dopamin, geleceğin kimyasalıdır.’’ teziyle, dopaminin sadece anda değil, bizi gelecekte bekleyen ödülün hayalini kurarken bile nasıl aktive olduğunu gösteriyor. Yani bazen bir işi yapmadan önce onu yapma fikriyle bile dopamin salgılayarak kendimizi ‘yapmış gibi’ kandırabiliyoruz.

Yazar, kitap boyunca sık sık farkındalık kavramının altını çiziyor. Çünkü dopamin mekanizması, kontrolsüz bırakıldığında insanı kısa vadeli ödüllere yönlendirerek uzun vadeli hedeflerden uzaklaştırabiliyor. Dolayısıyla öz denetim ve dikkat eğitimi, kitabın işaret ettiği önemli gelişim alanlarından biri haline geliyor. Sadece akademik bilgi sunmakla kalmıyor, aynı zamanda kişinin kendi davranış örüntülerini gözlemleyip yeniden yapılandırabilmesi için ipuçları da barındırıyor. Kimi zaman bir alışkanlığı bırakmak, kimi zaman bir yenisini kazanmak için nereden başlamamız gerektiğini gösteriyor. Beynimizdeki kimyasalları bizim yönetebileceğimizi özetleyen bu kitap sayesinde, her gün karşılaştığımız yüzlerce uyarıcının dopamin sistemimizi etkilediğini ama bu sistemi tanıdıkça ona hükmetmenin mümkün olduğunu fark etmek mümkün.

Aslında bu kitap kişisel gelişim kitaplarının ötesinde, insan davranışlarının neden-sonuç ilişkisini beyin temelli açıklamalarla anlamamızı sağlayan, okuyucuyu hem düşündüren hem de harekete geçmeye çağıran nitelikli bir kaynak. Zihinsel temizlik, davranış farkındalığı ve sürdürülebilir alışkanlıklar inşa etmek isteyen herkes için okunması gereken kitaplardan biri olduğuna inanıyorum.
Yanıtla
9
0
Destekliyorum  17
Bildir