Heyhât! İnsan bilmediğinden korkuyordu.
İskender Pala’nın kalemini çok severim. Yazdığı birçok kitabın karakteri, başlığı, konusu oldukça zekice ve ilgi çekicidir. Azdahak ise Şehname’de geçen bir masaldan beslenir. Astronomi, inanç, mitoloji, tarih, felsefe ve tasavvuf temaları kitabın akışına inanılmaz bir kaynak zenginliği sağlar ve Azdahak adı ile yayınlanır. İyilik, kötülük, güç, iktidar ve adalet gibi evrensel kavramları ve üzerinde durulması gereken insani karşıtlıkları dönemin de ruhunu taşıyacak şekilde aktarır. Kurgu olarak yayınlanan kitap, verilen toplumsal mesajlarla, kötülüğün toplumsal düzeyde nasıl büyüyüp, insanın kendi içindeki değerlerle yüzleşebileceğini gösterir.
Efsaneler gerçek mi?
1577 yılında, İstanbul’da Ramazan’ın ilk günü gökyüzünde çıkan bir kuyruklu yıldız, tüm halkı uğursuzluk ve başlarına kötü şeyler geleceğine dair kaygılara sürükler. Bu korkutucu derecede parlak gökyüzü olayı yaşanırken, kimileri bilime sarılırken, kimileri ise hurafelerle insanlara korku salacaktır. Ne yazık ki sapkın bir inanış uğruna işlenen cinayetler, zulümler ve bu akıl almaz kötülüklerin altında yatan sırlarla tüyler ürperten hikayenin içinde buluruz kendimizi. Ancak buna rağmen elinizden bırakmadan, soluksuz okutturan bir kitaptır.
“Biz dünyayı cennete çevirmek için onların cehennemine direniyoruz. Onlar cennete gitmek için bu dünyayı cehenneme çeviriyorlar.“
Halk bir kuyruklu yıldızın hurafelere nasıl alet edildiği, insanların galeyana getirilerek nasıl da zulümler yapıldığı ile cebelleşirken, bir de binlerce yıl önce tarihe gömüldüğü sanılan tarikatın kurtarıcısının, bir gün nurlar içinde bir gemi ile gökyüzünden inmesi için katliama başlayan bir tarikatla yüzleşecektir. Azdahak, doğu mitolojisinde başındaki yılanlarla kötülüğün ve doymak bilmez arzuların sembolüdür. Azdahak’lar ise büyük kurtarıcılarının ortaya çıkması için dünyanın kötülüğe bulanması gerektiğine inanan, acımasızlığın dozunu arttırarak bu süreci hızlandırmayı amaçlayan, sapkın inanışları ile hamile kadınları kaçıran, efendileri için kurbanlar arayan bir tarikattır. Göklerdeki bu ışığı yıllarca bekleyen bu topluluk, gökyüzündeki bu ışığın kurtarıcıyı getiren gemi olduğunu ileri sürerek gizli ayinler yapmaya başlar. Karabarut Hasan’ıyla, Sürmeli Mustafa ile emaneti Meşkure hanımıyla, Topuklu Şivanı ve daha nicesiyle soluksuz okunan muazzam bir roman olmuş.
Muhteşem bir kurgu…
Kitabın konusu çok katmanlı, merak duygusunun sürekli diri tutulduğu, şiirsel bir üslupta ve karakterleri ile güzelce zenginleştirilmiştir. Kaptan-ı derya, Şeyhü'l-İslam, sadrazamlar, defterdarlar yani Osmanlı’ya ve saraya dair her şeyi tüm incelikleri ile taşır. Ramazan ayının heyecanla beklenilişi, gelişi, hazırlıkları ve ilk iftarın açılışından, halkın mutluluğunu aktarışı, Ramazan gelmiş gibi romanın içinde hissettiriyor bizleri. Romanda yalnızca bir karakterin ya da bir halkın hikayesi anlatılmıyor, aynı zamanda insanlık tarihinin benciliği ve temel çatışmaları anlatılıyor. Felsefi derinliğiyle de İskender Pala’nın kalemine olan hayranlığımızı arttırıyor. Gönülden tavsiye ettiğim kitaplar arasındadır. Keyifli okumalar dilerim.