Toplam yorum: 3.078.622
Bu ayki yorum: 5.500

E-Dergi

ismail_atan Tarafından Yapılan Yorumlar

27.02.2009

Yorumları okuyunca kitabın anlaşılmadığı düşüncesine kapıldım. Bazı bölümlerin altını çizerek okuduğum ender kitaplardan biri oldu Zar Adam. Sadece olaya bakarak, özellikle Dr. Reinheart'ın yaptığı saçma sapan işlere bakarak kitabı yorumlamak bence yanlış olur. Gündelik yaşamımızda biz de düşüncelerimizi ifade etmekte sıkıntı çekiyoruz. Özellikle toplumun tek tip insan yaratma çabası, yazılı ya da yazısız belli kurallarla toplumu düzene sokma çabası hr an her yerde her gün gördüğümüz, dahası yaşadığımız manzaralar. Okullarda öğrencilere giydirilen tek tip üniformalar, baskı altında yaşayan ve düşüncesini olduğu biçimde ifade edemeyen insanlar, tercihlerinde baskı altında tutulan ve toplumdan dışlanan eşcinseller... Zar Adam bunların tamamına ya da insan olmanın zorluklarına parmak basmış, bütün bu zorlukları gözler önüne sermeye çalışmış. Bunu yaparken de her şeyin fazlasının zarar olduğunu da belirtmekten kaçınmamış. İnsan olduğu gibi görünmelidir, felsefesini işlerken, özgürlüğün başka insanların özgürlüğünün kısıtlandığı yerde bittiğini de işlediği cinayetle göstermiş. Baskı altında tutulan insanların dilediklerini yapamayınca başka türlü işlere giriştiğini de gözler önüne sermiş. Düşündüğümüz zaman bizim toplulumuzda da ayını sıkıntıların yaşandığı açık şekilde ortada. Okullarımızda yeteri kadar dini eğitim verilmediği için insanlar tarikatlaşma yoluna gitmiyor mu? Çocuklarımıza kendi düşüncelerini ifade etme şansı vermediğimiz için asosyal bir gençlik yetirşmiyor mu? Adam akıllı eğitim vermediğimiz ve saçma sapan şeyleri okutmayı, saçma sapan bilgileri onlara sorumluluk diye yüklediğimiz için sorumsuz bir gençlik yetişmiyor mu? İşte Dr. Reinheart seçtiği konuyla aslında pek çok toplumda tabu olarak kabul edilen doğruların aslında birer yanlıştan ibaret olduğunu anlatırken aynı zaman da toplumun baskılarına baş kaldıran insanların aşırıya kaçtıkları zaman da nelerle karşılaşabileceklerini de bize anlatmış oluyor. Kitap bence klasik yapıt olmaya aday. Bir kez, bir kez daha okunabilecek bir yapıt. Okunmasını şiddetle tavsiye ederim. Ama anlayarak...
19.02.2009

Bahsedildiği kadar insanı geren bir roman değil. Gerilimden çok bir psikolojik roman havasında ki bu da beni yeterince tatmin etti. Olayın peşinden koşup adrenalinini artırmak isteyenlere pek uygun bir roman olmasa da özellikle psikiyatri alanında verdiği bilgiler, insanın güzel görmek istediği pek çok şeyi bir kılıfa sokabilmesi, kişilik çatışması gibi değişik konuları işlemesi açısından da doyurucu bir roman. Polisiye gerilimin ustalarından Christophe Grange ve Tess Gerritsen kadar olmasa da Keith Ablow iyi bir iş çıkarmış. Bazı diyaloglar okuru sıkabilir; ama ruh tahlilleri ve kişisel çözümlemelerde bulunması beni gerçekten hoşnut bıraktı. Tavsiye edilebilecek hoş bir yapıt. İnsanı psikopat yapan şiddet yanlısı ebeveynlere okutulması zorunlu olmalı.
12.02.2009

"Cerrah"tan sonra bu sıralar okuduğum en muhteşem polisiye gerilim romanıydı. Tess Gerritsen gerçekten iki kitabında da muhteşem bir kurguyu gözlerimizin önüne sermiş. "Çırak" bir nebze olsun "Cerrah"ın ardında kalmıyor. Genelde devam niteliğinde piyasaya sürülen ikinci yapıtlarda ilkinde tattığım o hoş duyguları bulamam; ama bu kez beklediğimin aksine mükemmel bir ikinci seri çıktı karşıma. Jean Christophe Grange'den sonra sanırım ikinci bir yazar beni kendine bağlıyor diyebilirim. Bir solukta okunabilecek ve elinizden bırakmaya fırsat bırakamayacak üslupta yazılmış bir roman. Polisiye-gerilim sevenlere şiddetle tavsiye ederim.
07.02.2009

"Nerdesin Şevketli Sultanım Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı barigâhına?
Ölüm uykusunda bir lahza uyan da,
Bak şu milletin kör günahına."

Yanlış anımsamıyorsam böyle diyordu Rıza Tevfik Bölükbaşı. Saltanatı boyunca Abdülhamid Han'a karşı çıkmış, onu kıyasıya eleştirmiş biri, Balkan Savaşları ve ardından patlak veren Birinci Dünya Savaşı sonrası böyle özür diliyordu. Özür dilemek zorundayız ruhaniyetinden. 33 yıl boyunca tahtta kalmış ve bir karış vatan toprağını vermemiş bir padişahın hatta son İmparatorun ruhaniyetinden özür dilemeliyiz.

Beni ağlatan ikinci kitaptır bu. Biri Murat Bardakçı'nın kaleminden çıkan ve Sultan Vahdettin'i anlatan "Şahbaba" diğeri de "Babam Sultan Abdülhamid". Sevmezdim ya Osmanlı padişahlarını, hatta nefret ederdim onlardan. Vatan haini gözüyle bakardım ya onlara. İşkembelerinden başka bir şeyi düşünmeyen, haremde sefa süren insanlar olarak bilirdim ya onları... Acıyorum kendime. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz "Bilinmeyen Osmanlı" adlı yapıtıyla bu fikrimden vazgeçirmişti beni. Murat Bardakçı'nın "Şahbaba"sıyla manen bağlandım onlara. Şimdi Ayşe Osmanoğlu'nun kalemiyle kendimi resmen bağladım onlara. Yaşamımın geri kalanında Sultan Abdülhamid'in manevi şahsiyeti için dünyaya bir kazık çakmadan gidersem gözlerim açık gidecektir bundan eminim. Bugün 7 Şubat 2009 ve 3 gün sonra Sultan Abdülhamid'in vefatının 97. sene-i devriyesi. Allah ruhunu şad etsin ve bizleri onlara layık birer nesil olarak yetiştirsin.

100 temel eserin içine böyle kitapları neden almazlar? Korkuyorlar mı? diye de sormak geliyor içimden. Bir edebiyat öğretmeni olarak Halit Ziya Uşaklıgil'in, romanlarını edebiyatın fiktif dünyasına uyarak hayali sahnelerle doldurduğunun ve Sultan Abdülhamid dönemini farklı anlattığının bilincindeyim. Romanın gereği de budur zaten; ama tarihçilerimiz de romanları kaynak olarak kullanıp tarihin akışını değiştiriyorlar. Kendilerinden ricam, yapmasınlar bunu. Muhteşem bir kitap, birinci derece bir tanıktan aktarılmış bir kaynak dururken bırakın Halit Ziya'nın romanlarını da Ayşe Osmanoğlu'na kulak verin.
30.01.2009

Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar" adlı yapıtın aklıma geldi bunu okurken. Konu ya da kurgu açısından elbette bir benzerlik yok; ama postmodern edebiyatın değişik bir versiyonu gibi geldi. Yazar roman kişisine yaşattığı karmakarışık ilişkileri üslubuna da yansıtmış. Bu romandan kimin ne beklediğini bilemem; ama bana üniversite yılarımda okuduğum roman tekniğini anlatan "Fehmi Ka'nın Serüvenleri"ni anımsattı bir taraftan. O yapıtta roman tekniği üzerine ne öğrendiysem bunda da o kadar çok şey öğrettim. Sosyolojik açıdan bakıldığında belki romanın kurgusundaki çarpık ilişkiler toplumu rahatsız edebilir. Bu da gayet normal karşılanabilir; ama Thurman Capote mükemmel bir iş çıkarmış. Resmen bana roman yazmayı öğretmek için yazılmış bir yapıt gibi geldi. Tavsiye ederim.