Toplam yorum: 3.078.622
Bu ayki yorum: 5.500

E-Dergi

ismail_atan Tarafından Yapılan Yorumlar

30.01.2009

Okumayı sürekli ertelediğim kitaplardan biriydi ve yine gecikmeden ötürü hayıflandım. Trevanian, adını çok duyduğum; ama nedense yapıtlarına pek itibar etmediğim bir yazardı. Bundan sonra böyle olmayacağı kanaatindeyim. Sıradan polisiye-macera romanlarından çok farklı bir roman çıktı karşıma. Bir yaşam felsefesi, zekayla ve üstün yeteneklerle donanmış bir adam, üzerine de çok güzel kurgulanmış bir macera. Nikolai Hel'i çocukluğundan başlayarak harika bir biçimde karşımıza çıkaran mükemmel bir yapıt. Kitabın üslup açısından eleştirilecek belki de tek yanı Nikolai Hel'in anlatıldığı bölümler çok güzel aktarılırken Washington'da geçen diyaloglar karmakarışık bir üslupla verilmiş. O kadar çok karakter iç içe geçmiş ki hangi bölüm kimin ağzından çıkıyor, bazen kestirmek güç oluyor. Bunun dışında eleştirilecek tek bir yanı yok. Mükemmel bir yapıt, okunması kesinlikle gerekli olan bir yapıt.
21.01.2009

"Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun. ..."

Gündüz Vassaf beni zaman zaman geren, zaman zaman da ne kadar da haklı dedirtecek kadar beni kendimden geçiren bir dizi yazı yazmış. Pek çoğuna katılmasak, hatta bize garip bile gelse bütün bunlardan kurtulmamız olanaksız. Evlerimizi odalara ayırmadan her şeyi aynı mekânda yapmamız olanaksız. Okula gitmememiz olanaksız, çocuk yapmamamız olanaksız; ya da olabaklı olduğu halde biz hep işin bu kısmına göz gezdiriyoruz. Her ne anlatırsa anlatsın yukarıya tırnak içine aldığım ve Gündüz Vassaf'ın kapanışı yaptığı Charles Baudelaire'in "Şarhoş Olun" şiiri her şeyi zaten anlatıyor. Ânın değerlendirilmesi, zamanın dolu dolu yaşanması ve her an bir şeylerin sarhoşluğuyla kendimizi sınırlamadan yaşamak ne güzel, ne keyifli olurdu. Gündüz Vassaf acaba bütün bunları kendisi yapabilmiş midir, gerçekten merak ettim. Okunmaya değer bir yapıt. Sevgiyle sarhoş olun...
20.01.2009

Türk Mitolojisi, beni oldukça etkileyen kitaplardan bir tanesi. Günümüz Türkiye'sinde insanların çok fazla batıl inancının olduğu bir gerçek. Çoğu zaman bunların saçma sapan şeyler olduğunu herkes dile getiriyor; ancak kalıplaşmış ve tabu haline getirilmiş, hatta dini motiflerle süslenmiş o kadar çok mitik unsurumuz var ki akla hayale zor sığıyor. Özellikle "Yağmur Duası" benim çok ilgimi çekti. Günümüzde İslam dinine uygun olarak yapılan yağmur dualarında ellerin aşağı açık şekilde tutulması ve buna benzer pek çok gelenek İslam öncesi dönemde de Türkler arasında yaygın bir eylemmiş. Ölen kişilerin yedisinde, kırkında okutulan mevlitler aslında İslam öncesi döneme kadar uzanan birer mitik unsurmuş. Bunun gibi daha birçok özellik İslamla bağlantılı olarak algılansa da mitoloji bize bunların Budizm, Taoizm, Hinduizm, Gök Tanrı gibi dinlerin birer kalıntısı olduğunu açık bir biçimde gösteriyor. Tarihin aydınlatacağı o kadar çok şey var ki. Bu kitap da bunlardan bir tanesi. Beğenerek okudum.
18.01.2009

Klasik bir aşk öyküsü diyerek açıkçası hep okumayı ertelediğim kitaplardan biriydi; ama elime alınca bir başyapıtla karşılaştığımı anlamam uzun sürmedi. 800 sayfalık bir kitap kısa sürede tükenip gitti. Bir ailenin iktidar hırsı yüzünden kendi kızlarınının yaşamını nasıl cehenneme çevirdiği, insanların kendi hür iradeleriyle hareket etmeksizin nasıl bir pisliğin içinde yok olup gittiği, Orta Çağ Avrupasının iğrençliklerle dolu ifade edilemez portresi çizildi gözlerimizin önüne. Her fırsatta Avrupa'yı ve batılılaşmayı gözümüzün içine sokup olmazsa olmaz kaderimizmiş gibi bize sunanların bu portre hakkında bir fikirleri var mı bilmek isterdim. Gerçekten her şeyiyle bir başyapıt. Saçma sapan kitapların 100 Temel Eser'in içine girdiği günümüz Türkiye'sinde hayran olduğumuz Avrupa'nın sütten çıkmış ak kaşık olmadığını gösteren bir yapıtı okumak daha mantıklı sanırım. Hadi kaybettiğimiz tarihimizle kıyaslayın. Beğenmediğimiz Osmanlı'yla kıyaslayın da bizimkilerin ne kadar masum kaldıklarını kendi gözlerinizle görün.

Philippa Gregory'nin okuduğum ilk yapıtı olmasına karşın, üslubunlaki güzellik, akıcılık beni büyüledi. Gereksiz hiçbir ayrıntıya yer vermeyişi ve abartmadan birtakın sahneleri betimleyişi, merak unsurunu hep ayakta tutuşu gerçekten çok hoşuma gitti. Neden bizde böyle yazarlar çıkmıyor diye hayıflanıyorum çoğu zaman. Hiç şüphe yok ki öteki yapıtlarını da okuyacağım.
12.01.2009

"Amaçsız Basamaklar" Sanırım "Sinestezya"dan bana kalan tek renk bu olacak. Yapıtın adının "sinestezya" olmasına rağmen sinestezi haricinde her şeyden fazlasıyla bahsedilmesi ve sinestezinin sanki geri planda bırakılmış bir dolgu maddesi, bir dekor gibi durması açıkçası beni şaşırttı. Yalnız şunu da söylemeden geçmek istemiyorum. Yapıtı "Olasılıksız ve Empati" ile karşılaştırıp alanlar bunu neye dayanak yaptı anlamıyorum. Kitabın arkasındaki yazı yalnızca reklam için yazılmış bir yazı. Sinestezya'nın Empati ve Olasılıksız'la uzaktan yakından bir ilgisi yok bana göre. Aynı konuyu ya da benzer konuları işlemek aynı tadı vereceği anlamına gelmez. Dolgular muhteşem yerleştirilmiş ve inanılmaz bir edebi üslupla kaleme alınmış. Olayın peşinden sürüklenip gitmek isteyenlerin beğeneceği bir yapıt değil. Öyküsü değil belki; ama roman kişilerinin işlenişi ve romanın dili beni gerçekten doyurdu.