E-Dergi

Kitabı okurken yazarın bu kitabı neden yazdığı hakkında hep bir soru işareti oluştu kafamda ve kitabın sonuna geldiğimde dahi bu soru işareti silinmiş değildi. Birden çok öyküyü bir araya getirmesi normal normal olmasına da o öyküleri niçin bir araya getirdiği muallakta kalmış. Çok fazla abartılı benzetmeler, tasvirler var ayrıca. Bu açılardan pek beğenmedim. Bir daha elime alıp okuyacağım bir lezzet, heyecan, merak bırakmadı bende. Bir de kitabın Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından müstehcen ilan edilmesi meselesi var. Evet, kurul bu konuda haklı, ama abartılı bir cinsellik barındırmıyor kitap. Herhalde bu kurul üyeleri Marki de Sade'ın kitaplarını henüz okumadı. Ayrıca kitaptaki cinsellik öyle şehvet uyandıracak, azdıracak nitelikte değil, aksine okurun yüzünde bir gülümseme açtıran hayal gücü barındırıyor.

Metallica'yı bu kadar iyi anlatan başka bir kitap var mı? Tek eksiği güncel olmaması olsa da şu âna kadarki en iyi Metallica kitabı bana kalırsa. Metallica zaten benim gözümde henüz aşılmamış bir trash metal grubu, ancak bu kitabın da Metallica'dan kalır bir yanı yok maşallah. Resmen "araştırma nasıl yapılır"ın örneğini veriyor Joel McIver.

Bu kadar az satılması da çok ilginç bu arada. Bu ülkede Metallica hayranı kişi sayısı bu kadar az mı? Bu kitabın çoktan ikinci, hatta üçüncü baskıya yükselmesi gerekiyordu! Hadi bakalım, pamuk eller cebe. Satılmalı ki bu tarz müzik kitapları çeşitlensin.

42 yıl Almanya'da öğretmenlik yapmış Şükran Günay'ın öykü tadındaki anıları okurun kendine çıkaracağı derslerle dolu. Almanya'da uzun yıllar yaşasa da vatanının her nefes alıp verişinde özlemini duyan Günay'ın kaleminden damlayan satırlar yüce Atatürk'ün izinden giden bilinçli bir öğretmenin ne kadar yol katettiğini, daha ileriye yönelmek için elini taşın altına koymaktan hiç çekinmediğini, her zaman insanları aydınlatmaktan yana olduğunu ve cahilliğin nelere yol açtığını göstermesi bakımından önem taşıyor.

Aklınızı başınızdan alacak bir roman. Cinselliğin sınırsızca ve fütursuzca yaşandığı, ama aynı zamanda aşk, güven, huzur gibi manevi duyguların da ne kadar önemli olduğunu aksettiren bir kurgu. Eğer sadece salt seksten ibaret olsaydı çok düşük puan verirdim, ancak bir olay örgüsü etrafında gelişen olayları sürükleyici, akıcı, merak uyandırıcı, kışkırtıcı ve üzerine hafif edebiyat sosu dökerek anlatımı romanı en azından vasatın üzerinde bir konuma yükseltiyor.

Romanda cinsel yönden doyumsuz ana karakter Catherine'in makul yolu idrak edip aşka, güvene, mutluluğa ve huzura doğru nasıl dümen kırdığı konusu işlenmektedir. Ne var ki bu direksiyonu doğru yola kırmadan önce yediği nanelerin öyle yenilir yutulur, hoş görülebilir cinsten olmadığını da ekleyeyim. Roman, o naneleri merak eden ve erotik roman okumaktan utanmayan okura hitap etmektedir.

Türkçemizin temel mantığını korumaya yönelik nadide bir eser. Mustafa Yıldırım'ın "Ortağın Çocukları" kitabında da Türkçeyle ilgili birkaç yazı vardı. Bu kitapta konuyu biraz daha genişletmiş yazar. Türkçeyi daha düzgün nasıl kullanabiliriz sorusuna cevap teşkil ediyor.