Toplam yorum: 3.083.754
Bu ayki yorum: 3.436

E-Dergi

seyyah1657 Tarafından Yapılan Yorumlar

28.12.2012

Kitap, “Karşılaşma” bölümüne kadar romanın akıcılığından,sıcaklığından uzak.Okuması yorucu ve sıkıcı.Adeta gazete haberleri okuyormuşsun gibi,sırf başladığım bir şeyi yarım bırakmayım düşüncesiyle okudum.

İsrail-Filistin meselesi,bir Arap bir Yahudi ailenin hayatından kesitlerle ortaya konmuş.Avrupa’daki Yahudilerin uğradığı zulüm,Filistin’e göç etmek zorunda bırakılışları anlatılıyor.Dalia da küçük bir çocukken Bulgaristan’dan Ramallah’a geliyor.Öte yandan Khairi ailesinin bölgedeki nüfusu Ahmed’in olayların merkezindeki evi yapışı,5-6 kızdan sonra bir oğlunun oluşu,Beşir…anlatılmaktadır.1930’lu yıllarda bölgede İngilizlerin hakimiyeti söz konusu,planlı olarak Yahudiler bölgeye taşınıyor.İsrail Araplarla yaptığı savaşı kazanıyor ve pek çok bölgedeki Araplar yerlerini terk etmek zorunda bırakılıyor.İşte bu evlerden birine Dalia ve ailesi yerleşiyor.Yıllar sonra Beşir ve iki kuzeni topraklarına geri dönüyor ve çocukluklarının geçtiği evleri görmek istiyorlar.Birine çaldıkları kapı sert bir şekilde yüzlerine kapanıyor,öbür kuzenin evi okul olmuş,idareciler gezmelerine izin veriyorlar,Beşir de evinin kapısını çaldığında Dalia tarafından hoş bir şekilde buyur ediliyor içeri ve aralarında otuz kırk sürecek bir dostluğun temelleri böylece atılmış oluyor.

Aynı anda FKÖ ve Yaser Arafat’ın ortaya çıkışı,HAMAS’ın kuruluşu,İsrail’le yürütülen görüşmelerde Filistin için mücadele eden grupların birbirleriyle sürtüşmeleri,diğer Arap devletlerinin Filistin meselesinden nemalanmaya çalışmalarını da görüyoruz.

İsrail’in yayılımcı politikası karşısında Filistinlilerin misilleme amacıyla gerçekleştirdikleri saldırılar,İsrail’in bunlara sert şekilde cevapları da canlı bir şekilde verilmiş.Bu bombalı saldırılarının birinin sorumlusu olarak Beşir tutuklanıyor ve 15 yıl boyunca hapis hayatı yaşıyor,serbest kaldıktan bir müddet sonra da sürgün ediliyor.Bu arada kendinin ve Dalia’nın çocukluklarının geçtiği ev,ikisinin aldığı bir kararla Arap ve Yahudi çocukların beraber bakılacakları bir kreşe dönüştürülüyor.Evin bahçesinde Beşir’in babası Ahmed’in diktiği bir limon ağacı vardır.O ağaç toprak sevgisinin,yurt özleminin bir sembolü olarak karşımıza çıkmaktadır ve kurumuştur artık; bir bayram günü bahçeye Arap ve Yahudi çocukları yeni limon ağaçları dikmiştir.Roman,iki ulusun kardeşçe belirlenen sınırlar içerisinde yaşayacakları umuduyla biter.
28.12.2012

İbn-i Sina'nın öğrencilerinden birinin günlüklerinden hareketle kaleme alınmış bir roman.Sürükleyici,okurken haz alıyorsun; ancak aynı filmlerde olduğu gibi cinsel ögelerin,gereksiz tasvirlerin olması benim hoşuma gitmedi.Anlatılanların gerçekle ilgisi ne kadardır onu da kestiremiyorum.Buna rağmen bazı düşüncelerin değişmesine neden olabiliyor.Mesela ben İbn-i Sina'ya gıcık oluyorum artık,tam bir Türk düşmanı...romanda tabi..ama duyguların bunu anlamıyor.
Ama adam bir deha..bugünkü imkanlarla bile yapılamayacak ameliyatları yapmış,bunların ayrıntıları da var,bilgilendirici olmasından bu yanı hoş,merakla okuyorsun..
28.12.2012

Yazar,bu kitabı özellikle “Tasavvufun,İskenderiye Mektebi’nden(Neo-Platonizm) devşirme olduğu” görüşünü taşıyanlara karşı,öyle olmadığını ispat niyetiyle kaleme almış.
(Gerçi böyle düşünmekte haklılık payı olabileceğini ben de düşünmüyor değilim.Zira Araplar, Eski Yunan ve Latin eserlerini Arapçaya tercüme etmişler,onları kaybolmaktan kurtarmışlardır.Aristo’yu,Eflatun’u tetkik etmişler,Kelam ilmini kurmuşlardır.Daha sonra bu metinler Batı dillerine tercüme edilerek bu felsefik anlayış Batı dünyasına yeniden geçmiştir.Aynı şekilde bu anlayış İslam dünyasında da Tasavvuf olarak karşılık bulmuş olamaz mı?)

Yazar bu amaçla ilk önce Batı düşünce sistemini,yani felsefe tarihini Sofi’de olduğu gibi ele alıyor.
Mit döneminden başlayarak 20.yy sonlarına kadar seyrini anlatıyor; fakat bunu yaparken ön yargılı olduğunu sezmek hiç de zor değil.

28.12.2012

Fantastik bir roman...Takip etmekte insan zorlanıyor,gerek kişiler,gerek olaylar arasında bağlantı kuramıyor,olanları sonraya taşıyamıyorsun.Uzun zaman belki yarısına kadar boş okuyorsun.Dilinin ağır oluşu-gemiciliğe dair tabirler- bir yana haddinden fazla tasvirlerle dolu.Biraz kopukluk olur da öyle boş boş okursan iyice boğuyor bu kısımlar.Bir de farklı bir kurgu var,romana konu olan olaylar birtakım kitaplarda verilen bilgilerle zenginleştirilmiş ki,anlatılanlar gerçek gibi bir izlenim oluşturulmuş.Eleştirilebilecek pek çok şey var belki; ama bütün bunlara rağmen böyle insanı çeken bir havası var,okumaya başladığında bırakmak zor oluyor.Bir de şahıs kadrosu çok zengin...

AMAT,kalyonun ismi..romanın ilerleyen sayfalarında anlamının “gerçek” olduğunu öğreniyoruz; başındaki elif çıkarıldığında kalan “mat” ise ölüm anlamına geliyor.Bu gemi adeta günahkârların toplandığı bir yer.Kaptanlarından miçosuna kadar herkesin haklı ya da haksız bir vukuatı var.Sefere çıkma amacı iki Türk gemisini batıran siyah sancaklı bir kalyonun batırılması; ancak öyle şeyler yaşanıyor ki zaman içinde bu Amat siyah sancak çekiyor ve iki Türk gemisini batırıyor.Tayfalardan bir kısmı burada bazı şeyler seziyor,bu anın daha önce de yaşandığını fark ediyorlar, bu sefer bizi yakalaması için de bir kalyon çıkarırlar herhalde diyorlar.Kaptan Diyavol Paşa,kitaplarda verilen bilgilere göre kendisine zamanı geri döndürme gücü verilen bir mahlukat,bu özelliği ölümsüz gibi görülmesine sebep oluyor.Kaptandan sonra iki reis var: Süleyman ve Ali reisler…Bunlardan Süleyman reis hırsıyla,gücüyle koca reis oluyor..Ali reis ise bu karara itirazından dolayı tayfaların arasına gönderiliyor ve zelil bir hayat sürüyor yolculuk boyunca.Venedik ve İspanya kalyonlarıyla savaşlar oluyor,fırtınaya yakalanıyorlar,Malta’da savaşlardan dolayı oluşan hasarları tamir ediliyor.Tüm bunlar olurken sık sık Diyavol Paşa ortadan kayboluyor,ama kimse buna anlam veremiyor.Bu olaylar yaşanırken Süleyman reisin ölümsüzlük merakı ile kaptanın odasındaki kitapları okuduğu ve kaptanla ölümsüzlük üzerine konuştuğu yerler var ki kitapta bu kısımlarda da ilginç bilgilere rastlıyoruz.

Sonlarına doğru kalyondakilerin çoğu veba hastalığına yakalanıp ölüyor; ama Süleyman reisin cezalandırılıp bunların yanına atıldığı zaman,onların ölmediğini görüyoruz.Diyavol Paşa bunları canlandırıp tekrar tekrar istediğini yaptırıyor.Süleyman reis oradan kurtulup daha önce ganimet olarak ele geçirdikleri küçük gemiye geçerek oradaki bir toptan amat yazısının başındaki elif harfini vuruyor ve kalyon paramparça oluyor.Bu bilgiler romanın bütünlüğü içinde verilmiyor ama,başka kitaplardan bilgi olarak aktarılıyor.Yani sanki roman okumuyor da tarih kitabı okuyor gibi…Değişik bir kurguydu işte,anlaması da anlatması da zor….
28.12.2012

Kitabın müellifiyle 1991'de üç gün aynı evde kalmıştım; belki de hayatımın en huzurlu günleriydi bu süre...Kitap,İslami değerleri yaşanmış olaylar vesilesiyle ortaya koyan bir çalışma.Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak,hayatımızı kendilerine göre ayarlayacağımız hadiseleri sık sık okuyup ibret dersi almak ve ona göre hareket etmek; bu hadiselerin kahraman ve yiğitlerini sevmek, ahirette bunlarla beraber olmak arzusuyla hazırlanmış.Bunları okuduğumuzda kendimizi ciddi anlamda sorgulama ihtiyacı duyuyoruz.