Onaylı Yorumlar

Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
04 Haziran 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
etik mi? o ne ki?
“Bu yaptığın etik değil” veya “ahlak kalmadı” gibi ifadeler, çok sık duyduğumuz ve kullandığımız kavramlar. Ancak gerçek anlamda ahlak ve etik nedir? Neden bunlara ihtiyacımız var?

Öncelikle, bu kitabın bir giriş kitabı olup olmadığı konusunda emin değilim. Konulara aşina kişiler için belki bir giriş olabilir, ancak yoldan geçen kişiye sıfırdan anlatan bir kitap da diyemeyiz. Kitapta fazlaca kavram ve konsept bulunuyor. Eğer sıfırdan başlıyorsanız, sözlüğünüzü hazır tutmanızı tavsiye ederim.

Höffe’nin eseri, ahlak felsefesine dair temel konuları aşırı detaya inmeden (sıkmadan ve boğmadan), derli toplu bir çerçevede irdeleyen değerli bir kaynaktır. Aristoteles'ten beri var olan ahlak ve etik kavramlarını geniş açıdan, sistematik ve güncel bir şekilde ele alıyor.

Kant, John Stuart Mill, Hume gibi önemli filozofların görüşlerine yer verirken, Nietzsche gibi geleneğe karşı görüşleri de ifade etmekten geri kalmıyor. Bu açıdan baktığımızda, hem etiğin kendisini hem de eleştirilerini açıklama gayreti, okuyucuyu ahlak, değerler, erdemler, sosyal adalet, kişisel adalet, topluma ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluklar alanında düşünmeye itiyor.

Hayatında etik veya ahlak kavramlarını en az bir kere kullanmış herkese okumalarını tavsiye ediyor, ötesine geçip bunu gerçek anlamda diliyorum.
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
31 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Osmanlı'nın çöküş sürecine ışık tutuyor!
Yazar, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında casusluk faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerden biri olan Arabistan ve çevresindeki bölgelerdeki Arap casusların etkisini inceliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun Arap dünyasındaki politikalarını, bu politikaların arkasındaki casusluk ağlarını ve Arap casuslarının Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yürüttüğü istihbarat operasyonlarını analiz ediyor.

Dönemin siyasi ve askeri liderlerinin casusluk ağlarını nasıl kullandıklarını, casusların nasıl eğitildiğini ve hangi bilgilerin toplandığını kapsamlı bir şekilde ele alır. Ek olarak, okuyucuya Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün nasıl şekillendiğini ve casusluk faaliyetlerinin etkilerini anlatır.

Riyad N. Er-Reyyis'in "Arap Casusları: Osmanlının Çöküş Döneminde" adlı bu çalışması, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki casusluk faaliyetlerini ve özellikle Arap casuslarının rolünü ele alarak dönemin siyasi ve askeri dinamiklerini anlamamıza yardımcı olur.

Er-Reyyis Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş sürecinde iç ve dış politika dinamiklerini incelerken, bu süreçte casusluk faaliyetlerinin nasıl bir rol oynadığını aydınlatıyor. Farklı bir gözle döneme tanıklık etmek adına iyi bir kaynak.
Yanıtla
1
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
29 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Her Karar Yeni Bir Başlangıç
Roman klasik bir mahallede kendi halinde bir ailenin bir bir yaşama veda etmesiyle küçük yaşta büyük sorumluluk alan kızın hayatına değiniyor. Uzun boylu ve zayıf olması, ayrıca hiç evlenmemesi karakterimize mahalle ağzıyla "Kuru Kız" lakabını yakıştırıyor.

Roman, filmlerde olduğu gibi önce finali, sonra geçmişi göstererek bizleri karşılıyor. Sıradan bir mahallede komşuluk, dedikodu, içine kapanıklık hatta tecavüze uğrama gibi birbirinden farklı olaylar incelikle işlenmiş durumda...

40 yaşına kadar kendini komşularına saf gösterip, gözünü internetten araştırdığı bilgiler ile açan Kuru kız, artık kabuğundan çıkarak hayata meydan okumaya karar veriyor. Bu kararı ile yaşadıklarını tersine döndürmek için dünyanın sonuna gitmeye karar veriyor. Burada mevsimin yaz orda kış olduğu, kimsenin kendisiyle dalga geçmediği yeni bir başlangıç yeri Ushuaia...

"Hayatında hiç uçağa binmemişti.

Hayatında hiç trene binmemişti.

Hayatında hiç otobüsle uzak bir yere gitmemişti."(s. 212)

Gözünün açılmasıyla kendine yeni bir yol çizen Kuru kızı yazarımız, çocukluğundan yetişkinliğine kadar adeta gözümüzün önünde büyümesiyle taçlandırıyor...

Roman, okurlarına yakın zamana, hatta pandemi sürecine dahi değindiği için sanki birkaç yıl içinde bu olayların yaşanmışlığı hissini veriyor.

Çocukluğunun gecekondu ve çevresinde geçen herkesin mutlaka kendinden bir şeyler bulacağına emin olduğum bu romanı, şimdiden keyifle okumanızı dilerim...
Yanıtla
6
1
Destekliyorum  1
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
28 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Süründürmesin sürüklesin diyorsan...
Ahmet Ümit’in Bab-ı Esrar kitabından sonra uzun zaman olmuştu onu okumayalı. Polisiyeye geri dönüşüm “Aşkımız Eski Bir Roman” kitabı ile oldu. Başkomser Nevzat ve ekibinin araştırdığı üç farklı cinayet var; Aşkımız Eski Bir Roman, Overlokçu Kız, Sergey Nikolayeviç Jerkovski’ye Ne Oldu?. Genelde polisiye romanlarında özellikle tek bir konu işleniyorsa süreç oldukça uzar. Detaylar sunulur, tahminler alınır ve sonuca gelene kadar zihinsel bir ısınma içinde devam edilir. Yoğun bir dönemde kısa bir zaman aralığında “Çok kalın olmasın, süründürmesin sürüklesin, keyifte versin,” diyorsanız, bu kitap ara öğünlerinize güzel bir eşlikçi olabilir. Kitabın üç kısa ama farklı bölümden oluşması neticeyi çok uzatmadan öğrenmenizi sağlarken, her bölümde olayların aksine Nevzat Başkomser ve ekibinin aynı olması ise bir aşinalık katıyor.

Hikayelerde katilin veya olayın tahmin edilmesi çok zorlayıcı olmasa da ters köşe yapan sonlarda var. Bu sonları öğrenme heyecanı ile bir bölüm çok uzun süre yarım bırakılamıyor. Ahmet Ümit’in farklı bir kitabını okurken yaşadığım heyecanı, hiç beklemediğim o sonu ve sürecin keyfini bildiğim için beklentim oldukça yüksek başladım. Okumaktan çok keyif alsam da bazılarının tahmin edilebilir sonlara sahip olduğunu söyleyebilirim. O sebeple çok çetrefilli ve uzun süre düşündürücü olayları içeren kitapları sevenler için oldukça kısa ve kolay bir senaryo olabilir. Fakat özellikle Ahmet Ümit veya polisiye türüyle yeni tanışacak olanlar var ise bu kitabın güzel bir başlangıç olacağına inanıyorum. Bu kitapların en sevdiğim yanı ise sadece okumuyorsun aynı zamanda izliyorsun sanki. Evgenia’nın meyhanesi, Ali’nin o asi tavırları, Başkomser Nevzat’ın külüstürü ve daha birçok sahne gözlerimin önündeyken sayfaları okudum. Hal böyle olunca o kitap ile bağ çok farklı oluyor. Okurken edebiyatın, birinin ölümüne nasıl sebep olabileceğini, bir katilin apaçık bir şekilde olayın merkezinde nasıl durabildiğini, tüm istihbarat servislerinin tahminlerini çürüten aydınlığa ulaşmayan sonları görüyorsun, ta ki Başkomser Nevzat aklından, deneyimlerinden ve yüreğinden güç alıp ipuçları toplayarak olayın peşinden gidene ve olayı aydınlatana kadar. Çünkü Başkomser Nevzat der ki; “Mesleğini doğru yapmak için sadece akıl yetmez, aynı zamanda kocaman bir yürek gerekir. Ama o yürek çelikten yapılmıyor. Bir süre sonra el bombası gibi gümlüyor işte. O yüreği zamansız gümletmeyelim Ali. Zalimleri sevindirmenin alemi yok.”

Bir sonraki Ahmet Ümit kitabı ile buluşmak için sabırsızlanıyorum. Okuyan herkese keyif vermesi dileğimle.
Yanıtla
7
2
Destekliyorum  1
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
27 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Freud'u anlamak için kapsamlı bir giriş!
Josh Cohen tarafından yazılan "Freud'u Nasıl Okumalıyız?", Freud'un derinlemesine ve karmaşık düşüncelerini daha kolay anlaşılır hale getirmeyi amaçlayan bir yol göstericidir. Cohen, hem Freud'un eserlerine kapsamlı bir bakış sağlar hem de okuyuculara Freud'un temel teorilerini ve kavramlarını anlamalarına yardımcı olur. Freud'un psikanalitik teorilerini hem tarihsel hem de çağdaş bir çerçevede ele alarak, Freud'un fikirlerinin hala güncel olduğunu gösterir.

Cohen, Freud'un eserlerini kronolojik bir sıraya göre incelemeyi tercih ederek, okuyuculara Freud'un düşüncesinin nasıl geliştiğini anlamalarına yardımcı olur. Freud'un temel kavramları arasında bilinçdışı, rüyalar, cinsellik, çocukluk deneyimleri ve savunma mekanizmaları yer alır. Bu kavramlar, Freud'un insan psikolojisini anlama çabalarında ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar önemli olduğunu açıklar.

Freud'un psikanalizinin kültürel ve toplumsal dinamikleri analiz etmek için etkili bir araç olduğunu vurgulayan Cohen, Freud'un teorilerinin sanat, edebiyat ve insan kültürüne nasıl etki ettiğini inceler. Bu durumda Freud'un insan doğasına dair derin gözlemlerinin sadece klinik psikolojiye değil, aynı zamanda akıl ve kültür üzerinde de etkisi olduğunu göstermektedir.

Cohen ayrıca Freud'un çalışmalarını eleştirir ve sınırlar. Freud'un teorilerinin zaman zaman spekülatif ve tartışmalı olduğunu kabul ederek, Freud'un bilimsel ve toplumsal çerçevelerin ötesine geçebilecek cesur fikirler geliştirdiğini belirtir. Cohen, Freud'un çalışmaları üzerinde yapılan eleştirilerin psikanalizi ilerlettiğini ve Freud'un fikirlerini daha da derinleştirdiğini savunur.

Cohen çalışmasında Freud'un eserlerine kapsamlı bir giriş sunarken, aynı zamanda okuyuculara Freud'un düşünce dünyasını eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirme fırsatı verir. Freud'un insan psikolojisine dair görüşlerinin çağdaş kültürel ve psikoloji çalışmaları için hala önemli olduğunu gösterir. Freud'un teorilerini daha iyi anlamak isteyen okuyucular için hem bilgilendirici hem de düşündürücü bir yol gösterici olduğunu ifade edebiliriz.
Yanıtla
1
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
21 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İdealler ve Gerçekler Arasında Bir Tekâmül Yolculuğu
Mohandas Karamçand Gandhi (1869-1948), insanlığın iki dünya savaşıyla oradan oraya yalpaladığı çalkantılı yılları yaşadığı halde pasif direnişin ve sivil itaatsizliğin öncüsü olmayı başarmış önemli bir şahsiyet.

Yazar Douglas Allen, kısa boylu, çelimsiz, korkak, pek çok kişilik zaafları olan, çelişkilerle dolu vasat ve sıradan bir insanın, “hakikat peşinde deneyler” yaparken kendini sürekli olarak yeniden inşa eden ve halkını bağımsızlığa götüren bir adama dönüşme hikâyesini anlatıyor.

Gandhi’yi öne çıkartan kişilik özellikleri arasında ailesine ve geleneklerine bağlılık göze çarpıyor. Bu sayede, İngiltere’de ve Güney Afrika’da geçirdiği yıllarda Hintli kimliğini korumuş ve yaşadıklarından şahsi tekâmülü adına ciddi faydalar sağlamış görünüyor. Buna ilave olarak, gurbette aldığı derslerden kendi ülkesini değerlendirmede, ülkesine eleştirel ve yapıcı katkılar sunmada fazlasıyla yararlanmış olduğu da çok açık.

“Gandhi’nin ailesi, özellikle de annesi geleneksel bir Hintlinin yurtdışında ister istemez günaha gireceğini düşünüyordu. Gandhi’nin Jain papazı Becharji Swami’nin huzurunda ettiği üç kutsal yeminle bu engel aşıldı: Ete, şaraba ve kadına asla el sürmeyecekti. Gandhi böylece annesinin rızasını aldı... Gandhi’nin Batı’daki deneyimleri ona Hindistan’daki geleneksel hiyerarşiye yönelik eleştirisi dahil birçok kalıcı beceri ve değer kazandırdı.” (s. 30-31)

İngiltere’de aldığı hukuk eğitiminin, hayatının ileri safhalarında özellikle müzakerelerde başarı elde etmesinde ve barışçıl eylemlerini kurgulamada önemli katkılar sağladığı belirtilmelidir. Eserde bunun dışında Gandhi’nin, bugün dahi eleştiri konusu yapılan, Güney Afrika’da Zulu İsyanı’nda ve Boer Savaşı’nda yasal bir zorunluluğu olmadığı halde İngilizlere verdiği aktif destek, Hindistan bağımsızlık mücadelesindeki önemli basamaklardan Tuz Yürüyüşü, “Hindistan’ı Terk Edin!” Kampanyası, dönemin siyasi figürleriyle ilişkileri, inşa ettiği düşünce ve hayat felsefesi, kitapta yer verilen diğer başlıklara örnek olarak gösterilebilir.

“Şiddet karşıtlığı çerçevesinde savaşın gayriahlaki bir olay olduğunu birçok kez vurgulamıştır. Buna karşılık 1899’da Boer Savaşı sırasında gönüllü bir Hint Ambulans Müfrezesi kurup -kendi deyimiyle yüreği Hollanda asıllı Afrikalılardan yana olsa da- bu müfrezenin başına geçmiş ve Britanyalılarla birlikte savaşmıştır... Gandhi’nin Zulular ve diğer yerli Afrikalılarla ilgili görüşleri birçok kişiye göre cahilce, kibirli ve ırkçıdır. Savaşla ilgili fikirleri Gandhi’nin konumunu tartışmalı hale getirir.” (s. 47)

Kitabın, bir hayat hikâyesinden ibaret olduğu düşünülmemelidir. “Şiddet Karşıtlığı ve Hakikat”, “Modern Medeniyet, Din ve Yeni Bir Paradigma” ve “Günümüzde Gandhi” başlıklarıyla O’nun düşünce dünyası üzerine ayrıntıların kaleme alındığı bölümlere de eserde yer verilmiş. Şu detayı not etmek gerekir: Çalışma, Gandhi ve düşünce dünyası üzerine giriş mahiyetinde bir metin olarak kabul edilmelidir. Sadece Gandhi’nin kendi yazıları, mektupları, röportajları ve konuşmaları bir araya toplandığında yüz ciltten oluşan bir koleksiyon meydana gelmektedir. Buna bir de O’nun hakkında yazılmış ve yazılmakta olan eserler eklendiğinde kütüphaneleri dolduracak bir birikimden söz edildiği kolaylıkla anlaşılır.

Emekli bir felsefe profesörü olan yazar Allen (d. 1941), savaş ve şiddet karşıtı bir aktivist. İlerlemiş yaşına rağmen akademik çalışmalarına devam ediyor. 2009-2010 akademik yılında, çalıştığı üniversiteden izin alıp vaktini, bu eseri hazırlamak için Gandhi üzerine araştırmalara tahsis etmiş. Akıcı bir dille yazılmış bu kitapta, sayfalar arasında Gandhi’ye ait çokça fotoğraf kullanılması ve bunların özenle seçilmesi ve yüksek çözünürlükte olması gayet isabetli olmuş.

Kitap, Dougles Allen’ın Gandhi hakkındaki çalışmalarından sadece birisi. Yazar ve eserleri hakkında daha fazla bilgi almak için “en.wikipedia.org/wiki/Douglas_Allen_(philosopher)” adresi ziyaret edilebilir.

Faydalı bir okuma olması dileğiyle!
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
20 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
En nitelikli Adam Smith biyografisi!
Jonathan Conlin'in kitabı, 18. yüzyılın en önemli fikir adamlarından biri olan Adam Smith'in görüşlerini ve bu görüşlerin modern dünya üzerindeki etkilerini incelemektedir. Adam Smith'in ünlü eserleri "Ulusların Zenginliği" ve "Ahlaki Duygular Teorisi", Conlin tarafından ele alınan ekonomik ve ahlaki felsefenin bir parçası olarak ele alınmış. Smith'in ekonominin sadece bireysel çıkarların bir sonucu olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve ahlaki normların ekonomiyi şekillendirdiğini savunduğunu vurgulanmakta.

Smith'in yaşamını ve fikirlerini kapsamlı bir şekilde özetleyen Conlin, eserlerinin yazıldığı dönemin sosyal ve politik koşullarını da ele alıyor. Smith'in İskoç Aydınlanması'nda nasıl yer aldığını ve o dönemin düşünce ortamının nasıl geliştiğini anlatan yazar, Smith'in düşüncelerinin nasıl geliştiğini ve zamanının ötesine geçtiğini anlatıyor.

Ek olarak, Conlin, Smith'in düşüncelerinin çağdaş ekonomide ve günümüzdeki tartışmalarda nasıl yer aldığını, serbest piyasa ekonomisinin savunucusu olarak yanlış anlaşılmasına rağmen, gerçekte etik ve ekonomik adalet üzerinde kapsamlı bir filozof olduğuna dikkat çekiyor. Jonathan Conlin'in yazıları, hem Smith'in fikirlerini anlamak isteyen öğrenciler ve akademisyenler hem de ekonominin ahlaki temellerine ilgi duyan genel okuyucular için değerli bir kaynak olarak öne çıkıyor. Okurlara Adam Smith'in karmaşık ve çok yönlü dünyasını tanıtıyor. Smith'in mirasını ve fikirlerinin modern toplumsal ve ekonomik sistemler üzerindeki etkisini derinlemesine değerlendiriyor.
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
17 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
ADETA BİR DİSTOPYA
Hayal edebiliyor musunuz? Özgür bir şekilde yaşıyorsunuz. Bir eşiniz ve aileniz var. Hayatınız gayet iyi gidiyor ve mutlu bir hayata sahipsiniz. Sonra bir anda hayatınız değişiyor ve kendinizi köle olarak buluyorsunuz. George Orwell’ın 1984 isimli kitabında bahsettiği distopik dünya kadar dehşet verici bir olay bu.

Kitapta yer verilen bu olayın yaşanmış bir olay olması insanın tüylerini diken diken ediyor. Çünkü ancak bir distopyada olabilecek bir olay gerçek dünyada yaşanmış. Özgür bir adam bir anda kendini köle olarak buluyor ve 12 yıl boyunca köle olarak hayatına devam ediyor. Her ne kadar kölelik uzun yıllar önce kaldırılmış olsa da Amerika’da çok uzun zaman devam ettiğini hepimiz biliyoruz. Ancak özgür bir insanın sırf para için köle tacirlerine satılması olayı gerçekten ürpertici.

Kitabı yazan kişi olayın başkahramanı. Yani olayı yaşayan Solomon Northup, kendi yaşadıklarını yazmış. Dolayısıyla bir otobiyografi tadında ilerliyor kitap. Satır aralarında yazarın kölelik sistemi içindeki çaresizliğini sonuna kadar hissediyorsunuz. Bu nedenle de kitap sizi içine alıyor diyebilirim.
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
17 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Modern dünyada muhafazakarlığın yükselişinin derin kökleri!
Siyasi düşünce tarihi boyunca herhangi bir felsefi akım, kökleri olmayan veya geçmişle bağlantısı olmayan bir şey değildir. Her biri kendisinden önce gelen bir akımla özgün bir ilişki geliştirir.

Bu kitabın odak noktası, Aydınlanma Felsefesi'ne yönelik muhafazakâr ve postmodern eleştiriler arasındaki temasıdır. Söz konusu felsefi ve siyasi ilişkinin netleştirilmesi için her iki eleştirel akımdan üçer örnek-filozof seçilerek kitapta ele alınmış. Seçilen isimlerin siyasi felsefeleri detaylı bir şekilde irdeleniyor.

Felsefe tarihinde önemli bir fikirsel tutum ve tavır geliştirmiş olan Edmund Burke, David Hume ve Adam Smith, Michel Foucault, Richard Rorty ve Chantal Mouffe gibi isimler bu çalışmada kitabın ana konusu bağlamında derinlemesine inceleniyor.

Eserde ortaya çıkan sonuçlardan biri muhafazakârlık ile postmodernizm arasındaki ilişkinin, modern kurucu siyasi akılcılığın eleştirisi bağlamında en belirgin olduğu sonucudur. Başka bir deyişle, postmodernizmin temellerinin bir kısmı muhafazakârlık düşüncesinde bulunabilir. Ancak, bu bağlantı, hangi muhafazakârlık ve hangi postmodernizm türünden bahsedildiğine bağlı olarak güçlü veya zayıf olabilir.

Bununla birlikte, çalışmadan çıkan bir diğer önemli sonuç ise postmodern eleştirinin, Aydınlanma felsefesine yönelik, modernliğin kendisiyle zaten iç içe olduğudur.

Eser ele aldığı konuyu derinlemesine inceleyerek okuyucuya birçok filozofun görüşlerinden hareketle aydınlanma eleştirilerini ele almaktadır. Modern dünyada yükselen muhafazakarlığın kökenleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
16 Mayıs 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kısa ama etkileyici kitap
Etienne de La Boetie'nin klasik denilen ancak benim yeni karşılaştığım eseri "Diktatöre Karşı: Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev", her ne kadar siyasi bir metin olarak değerlendirilebilecek olsa da, esasında, düşünce tarihinin derinliklerine inen bir eser. de La Boetie'nin güçlü ve etkileyici dili, okuyucuyu sorgulamaya ve düşünmeye teşvik ediyor. de La Boetie’nin etkileyici ifade tarzından mı yoksa benim ruh halim yüzünden mi bilemiyorum, fikirlerin altını çizerek, tekrar tekrar okuyarak ve hemen her sayfada uzun uzun düşünerek özümsemeye çalıştım. Yaklaşık 500 yıl önce yazılmış bir metnin, -belki talihsizce- günümüze bu kadar net uyarlanabilir olmasına hayli şaşırıyorum. Üstelik bu 500 yılda, gerek toplumsal, gerek ekonomik, gerek bilimsel düzlemde insanlığın ilerlemesi açısından müthiş bir gelişim görülmüş, bu süreçte Fransız İhtilali, Sanayi Devrimi ve iki Dünya Savaşı gibi sarsıcı olaylarla insanlığın olgulara ve kavramlara bakışı değişmişken… de La Boetie’nin zamansızlığı gerçekten hayranlık uyandırıcı.

Kitap, insanların neden otoriter rejimlere boyun eğme eğiliminde olduklarını anlamaya çalışıp bu yöndeki tespitlerini ortaya koyuyor. Hemen sonra, boyun eğenin otoriteye karşı çıkışının, baskıdan kurtuluşun anahtarını veriyor: itaatsizlik. de La Boetie insanların kendi zincirlerini nasıl özgür iradeleriyle kabul ettiklerini ve bu zincirlerden nasıl kurtulabileceklerini derinlemesine inceliyor. Sadece siyasi düşüncenin değil, aynı zamanda insan psikolojisinin de derinliklerine inmekte. La Boetie'nin argümanları, insanların neden ve nasıl otoriteye boyun eğdiğini incelerken, diktatörü, boyun eğenleri ve bu sistemden kazanç elde edenleri kendi bakış açısıyla inceleyip tartışıyor. "Diktatöre Karşı: Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev", sadece tarihsel bir metin değil, aynı zamanda günümüz dünyasında yaşanan otoriter eğilimlerle başa çıkabilmek için, otoriteye karşı durabilmek ya da durmak gerekliliğini anlamak için önemli, rehber olabilecek bir eser. Otoriteyi ve gücü sorgulayan herkesin kendisinden hareket edebileceği bir başucu kitabı.
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir