Kitabı okumak isteyenlere aşağıya çıkardığım noktalar yeterli olacaktır.
*Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınav.
*Sıfırı sıfırla bin kez de çarpsanız yine sıfır elde edersiniz.
*Doğru melodiyle doğru dans !
*En iyi gerçek, kişinin kendi yaşam deneyimlerinde koparılmış kanlı gerçeklerdir.
*İnsan dostunu, düşmanından daha zor affediyor.
*Bastırılmış hınç insanı hasta eder !
*Ev kedisi kılığında yırtıcı hayvan !
*Kötü şöhretle baş etmek, vicfan azabıyla baş etmekten daha kolaydır.
*Benim günlerim yarından sonraki günler. Bazı filozoflar ölümlerinden sonra doğarlar.
*Dostluk: İki insanın daha yüce bir gerçeğin peşinde koşmasıdır.
*Doğru zamanda öl !
*Yaşarken yaşayın ! İnsan yaşamını tamamlayıp öldüğü zaman ölüm, taşıdığı dehşeti yitirir ! İnsan doğru zamanda yaşayamazsa, asla doğru zamanda ölmez.
*Zaman sonsuza dek doymayacak kadar açgözlüdür.
*Evlilik bir hapishane değil, içinde daha yüce bir şeylerin yetiştirildiği bir bahçe olmalıdır.
*Gerçek bir psikolog, bir ressam gibi paletine aşık olmalıdır.
*İyi bir kılavuz sel sularının önündeki set olmalıdır, koltuk değneği değil. *Kılavuz, öğrencisine bütün izleri göstermelidir. Ama gideceği yolu seçmemelidir.
*Öğrenci, soğuğa dayanacak kadar sertleşmeli, parmakları o seti kavramalı, defalarca yanlış patikalara girip kendisini kaybetmeli ki, ondan sonra doğru yolu bulsun.
*Bir şey sallantıdaysa, onu sallayan birisi var demektir zaten !
*Bugün en iyi öğretmenin, öğrencisinden bir şeyler öğrenen olduğunu anladım.
*Yine de en çok çiy damlası, en ıssız gecede düşer, biliyorum.
*Değişmeyen yalnızca ölülerdir.
*Dostluk, eşitler arasında.
*Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: "Bu köprüyü geçip bana gelir misin?"İşte o anda artık istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam, öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın.
Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek...
Sahne
Psikanalizin doğumu arifesindeki 19.yüzyıl Viyana'sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk.
Aktörler
Nietzche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrıyı öldürmüş. 'Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır,' diyor. Daha sonra 'kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?' diyecek. Ümitsiz.
Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca 'ama' pozisyonunda yaşamış biri.
Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.
Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor.
Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.
Konu
Ümitsizlik.
Birgün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salomé Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. 'Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin,' der. Breuer Salomé'yi tekrar görebilmek umuduyla 'peki' der.
Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar...
Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere...
Mutlaka okuyun tavsiye ederim.