Toplam yorum: 3.089.409
Bu ayki yorum: 4

E-Dergi

KY-138843 Tarafından Yapılan Yorumlar

25.02.2013

Adnan Menderes’in dramı ile ilgili birçok eser okudum. Merhum başbakanın idam edildiği tarihten 17 sene sonra hayata merhaba diyen biri olmama rağmen kendisi hakkında olumlu olumsuz konuşanlardan, o dönemi yaşayanların hatıralarından, okuduğum kitaplardan sonra Menderes’e hep gönlüm sıcaklık hissetmiştir. Belki bunda en büyük etken bir ülke başbakanının asılarak idam edilmesi olmuştur. Yassıada’da avukatları ile bile istediği gibi görüştürülmeyen, eşi ve çocukları ile mektuplaşmalarında 50 kelimelik sınır koyulan bir başbakan yalnız adamdır. Nazlı Ilıcak, merhum başbakanın eşi Berin hanımın Menderes’e yazdığı mektupların bir ticari mal gibi kendisine satılmasıyla bu dramı bizlere sunuyor eserinde. Dönemle ilgili birçok belgeselde Adnan Menderes’in, idamı öncesi bize yansıtılan intihar ettiği bilgisinin de yanlış olduğunu öğrendim. Hüzünlü ama Menderes’e dair önemli bir eser olarak kaydıma aldığım kitaptır. Eserin belki tek eksik yanı, Berin Menderes’in eşine gönderdiği mektupların karşılığında merhum başbakandan aldığı mektuplarında yer almamış olmasıdır. Bu yapılabilir miydi bilmiyorum ama olsaydı Berin hanımın yazdıklarının hüznü ve gerçekliği de daha net anlaşılabilirdi.
07.04.2012

Kazım Karabekir, eserinin önsözünde insanların hayatı boyunca yaşadıklarını bir yere not ederek gelecek nesillere bir miras bırakmanın önemine değiniyor. Bu anlamda kendi yaşamındaki gelişmeleri not ederek gelecek nesillere bıraktığı tarihi mirasın anlamı büyük. Eseri bu vesile ile alıp okuyanlardanım. Karabekir Paşa Milli Mücadele dönemini ayrıca kaleme aldığı için bu eserinde okuyucular Milli Mücadele ve Kurtuluş savaşına ait hatıralardan yoğun olarak bahsedilmediğini bilerek okumalılar. Öncelikli uyarım budur. Eser, Kazım Karabekir’in çocukluk, aile yapısı, babasının bir devlet görevlisi olması nedeniyle sürekli bir seyahat, yeni yerleşilen memleketlerdeki gözlemleri ile başlıyor. Eseri okuyup bitirdiğinizde üzerinde durulan asıl konunun Karabekir’in komutanlık serüveni olduğunu göreceksiniz. Askeriyeye yazılıp stajını tamamladığı döneme kadar başından geçen görevler, sıkıntılar daha ön planda. Bu dönemi anlatırken Osmanlı’nın içinde bulunduğu hantal ve içler acısı hali de yer yer okuyucu ile paylaşıyor Karabekir… Özellikle Abdülhamit döneminin jurnal baskısını Kazım Karabekir’in hatıralarından daha net görmek mümkün. Ben bir insanın kendi hayatı ile ilgili hatırlarını kaleme alırken benmerkezcilikten çok fazla sıyrılamayacağını düşünenlerdenim. Kazım Karabekir’in “Hayatım” eserinde de aynı hisse kapıldım. Eser boyunca; tüm sorunların üstesinden gelen, yaşına rağmen her dönem bulunduğu ortamda bir adım önde olan, problemleri çözme yeteneği nedeniyle herkesten saygı gören bir Karabekir satırları okuyacaksınız. Ben bu tip ben merkezli yazı dilinden hoşlanmasam da Kazım Karabekir’in Türk tarihindeki önemi ve hizmetleri nedeniyle herkesin okuması gereğine inandığım bir eser diyebilirim.
07.04.2012

Özet olarak Türkiye’de bir dönem Adalet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi ile milletvekilliği yapmış Sayın Aydın Menderes’in AKP dönemine ilişkin sert sayılabilecek eleştirel yazılarını okuyacağınız bir eser diyebilirim. Özellikle uluslar arası ilişkiler konusunda Sayın Menderes’in eleştiri ve tepkileri hepimizi ilgilendiren doğru ve önemli tespitleri içeriyor. Kitap 9 ana bölümden oluşuyor. Eserin en fazla temas ettiği konular; Avrupa Birliği, Kıbrıs sorunu, ABD ile ilişkiler ve Terör olarak göze çarpıyor. Aslında Kıbrıs sorunu ile AB ilişkileri, ABD ve Kuzey Irakta yaşanan komşu coğrafyadaki gelişmelerin terör ile ilişkileri iç içe konular sayılır. Aydın Menderes’in 2000’li yıllarda yaptığı bazı tespitlerin, öngördüğü şekilde sonuçlanmamış olması yazıların değerini düşürmüyor. Kitapta yer alan makaleleri okuduğunuzda yakın geçmişimizde yaşadığımız olayların ve doğurduğu sonuçların tekrarını yapmış olmak bile önemli. Eseri derleyen yayınevinin tek eksiği ilgili yazıların sonuna, yazıldıkları döneme ait bir tarih notu düşmemiş olmaları. Türk siyasi tarihinde önemli bir yere sahip olan merhum Başbakan’ın oğlu olarak Aydın Menderes’in Türkiye’yi yakından ilgilendiren konulardaki hassasiyetini tebrik ediyorum.
15.02.2012

Türk kimliğinin Dünya üzerinde çektiği acıları bu kadar çıplak dile getiren bir eser okumadım diyebilirim. Öncelikle Banu Avar’ın, okuyucuyu sınırlar arasında dolaştırırken çok üzdüğünü söylemeliyim. Bu üzüntünün sebebi Türk’ün dünya üzerinde çektiği acıların, Batılı güçler karşısında yok edilmeye çalışılan kimliğinin Türkiye’de kimsenin umurunda olmamasıdır. Bunun altını çizmek gerek. Bir gecede resmi dilleri, eğitim hakları temsil edilme hakları ve hatta isimleri ellerinden alınan bizim insanlarımızın acılarına ne kadar uzak bir hayat sürdüğümüzü bize hatırlattığı için Sayın Avar’a teşekkür etmeliyiz. Bu teşekkürü ettikten sonra bu ülkeyi yönetenlerin Türk coğrafyasındaki etkisizliğine tepkisizliğine sövüp saymalıyız. Bugün kimlikleri yok edilerek Avrupa Birliği’ne alınma hayali ve bu hayalin gerçekleşmesinden sonra her şeyin çok daha iyi olacağını düşünen dağılmış daha doğrusu dağıtılmış insanların ifadelerini okuduğunuzda ne düşüneceğinizi bilmiyorum. Kitabı okuyup bitirdiğimde bir zamanlar bizim sınırlarımız olan yerlerde oynanan ve senaryonun hep aynı olduğu hikâye beni ziyadesi ile üzdü ve sinirlendirdi. Banu Avar bu gerçekleri sade, kırmadan ve dökmeden, hiçbir kişisel görüşünü ve eleştirisini esere bulaştırmadan objektif olarak okuyucuya aktarmış. Çocuklarımıza ve gençlerimize gelecek adına bu eseri okutmak gerektiğine inanıyorum.
15.02.2012

Hemen hepimizin 90’lı yıllarda başlayan hain terör saldırıları ile gündemimize giren bugün sözde özerklik ve sonrasında hedeflenen sözde bağımsızlık mücadelesi adı altında yürütülen sinsi politikanın perde arkasını aralamak için Osmanlı’nın gerileme ve yıkılma sürecine kadar gitmeliyiz. İşte Sayın Bilal Şimşir tamda bunu yapıyor eserinde. 2 ciltten oluşan eserin ilki 1787–1923 yılları arasındaki gelişmelerle Kürtçülük akımının serüvenini anlamanıza olanak sağlıyor. 594 sayfalık eseri okuyup bitirdiğinizde dış güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’da, Balkanlar’da ve Orta Asya’da çıkardıkları ve adlarını çeşitli sıfatlarla süsleyerek turuncu devrim, kadife devrim, Arap baharı gibi isimlerle şirin göstermeye çalıştıkları bir kara düzeni Türkiye topraklarına da sıçratma çalışmaları olduğunu bir kez daha anlamış oluyorsunuz. Eser bir anlamda milli mücadelenin de özetini sunuyor okuyucuya. Zira Kürtçülük akımı, gerilemiş ve tüm damarları tıkanmış basiretsiz bir yönetici kadrosunun elinde piyon olarak kullanılagelmiş en büyük hain planlardan biri olmuştur geçmişte. Sorun başta İngiltere olmak üzere Fransa, İtalya ve Rusya’nın işine geldiği dönemde bağımsız Kürdistan ile çözüme kavuşturulmaya çalışılmış, Türkiye’den koparılmasına kesin göz ile bakıldığında da Ermeni’lerin geleceği adına özerk ve dış güçlerin himayesinde bir Kürt bölgesi masaya yatırılmış. Asırlardır birlikte yaşayan Türk ve Kürt’ün ortak kaderi, bölgede hâkimiyet kurmak isteyen Hıristiyan güçlerin emelleri sebebiyle bugünde zamana göre ayarlanmış durumda. Senaryoyu yazanlar bu oyunda biçtikleri rolleri, belirledikleri maşalara vermekten çekinmiyor. Bu rolleri geçmişte kimlerin üstlendiğini merak edenler yanıtlarını eserde fazlası ile bulacaklardır.