Toplam yorum: 3.086.814
Bu ayki yorum: 6.501

E-Dergi

denizmavi Tarafından Yapılan Yorumlar

05.12.2003

Karl Marks’ın, M.Prouthon’un “Sefaletin Felsefesi” adlı kitabına yanıtı olan bu eser Marksistlerce Marksizmin en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. Marks’a göre Prouthon bir küçük burjuva ideoloğudur ve işçiler arasında bilimsel sosyalizmin yayılmasını önlemektedir.
1847 Ocağında başladığı Ptouthon’a karşı bu cevabı aynı yılın Haziran ayında tamamlamış ve Bürüksel ile Paris’te yayına çıkarmıştır. Bu cevabi kitap Marksistlerce öylesine benimsenmiştir ki Engels dahi La Reform gazetesi yöneticileriyle konuşurken bu kitaptan “proğramımız” diye sözetmektedir. Kitaptaki teorilerin ve yaklaşımların çoğu artık çok gerilerde kalmışsa da hala keyifle okunacak bir kitap. Çevirisi çok düzgün ve akıcı.
05.12.2003

Yazarın iki farklı düşünürü karşılaştırarak bir sentez oluşturmaya çalıştığı kitapta; Markx’ın “Yabancılaşma” kavramına karşı Webwer’in “Rasyonelleşme”si, Markx’ın “Proleter Diktatorya”sına karşı Weber’in “Burjuva Sosyalizm”i, Markx’ın “Öz”üne karşı Weber’in “Varoluş”çuluğu antılmış ancak tercümesinin çok kötü olması kitabı rahatça okunabilir olmaktan çıkarmış. Konuya çok meraklı olanlar sabır gösterebilirlerse okumalarını tavsiye ederim fakat daha güzel bir tercümeyle tadına doyum olmayacak bir kitap olacağına eminim.
05.12.2003

Yazar, YÖK öncesi üniversitelerin durumu ile YÖK sonrasını karşılaştırarak YÖK kurumunun taşıdığı zihniyet ve antidemokratik yasaları nedeniyle üniversite kavramını zedelediğini, araştırma ve eğitimi yok ettiğini kıyaslamalarıyla ortaya koymaya çalışmış. Eleştirilerine tepki gösteren YÖK başkanının kendisine hitaben yazdığı mektupları da kitaba koyarak objektif davranmaya çalışmış. Yer yer bir takım çelişkilere de düşmüş. 1981 sonrası üniversite yapılanmasını 1933 yılındaki üniversite reformuna benzeten meslektaşlarına tepki göstererek, 1933 yılındaki reformda cumhuriyet ve laikliği istemeyen öğretim kadrolarının tasfiye edilmesi için gerekli olduğunu, 1981 reformunun ise üniversite kadrolarının tek merkezden yönetilmesi amacıyla yapıldığını belirtmiş. Fark nedir acaba? Üniversite özerkliği konusuna çok hassas bir okuyucu olarak anlayamadım. Ayrıca çok övdüğü 1933 yılı üniversite reformunu yapan “aydın ve çağdaş” kadro Kazım Karabekir’in anılarını dahi yakmıştı.
05.12.2003

Dünya, yaklaşık ikibin yıldır iki ulusun egemenlik ‘Kavga’sına sahne olmaktadır. Bu uluslardan biri Almanlar diğeri de Yahudilerdir. Adolf Hitler tarafından kaleme alınmış bu kitap bu kavganın ulaştığı son noktaya işaret etmektedir. Kitap okunduğunda da görüldüğü gibi Almanlarda Yahudi nefreti Hitler ile doğmamıştır. Roma İmparatorluğunun çöküşüyle başlayan bir egemenlik mücadelesinin sonucu olmuştur yaşananlar. Hitler sadece halkın içindeki hassasiyetin açığa vurulmasını sağlamıştır.
Hitler’in okurlarla ilgili genel bir tesbiti dikkate değer, diyor ki; okuyucuları üçe ayırmak gerekir.
1-Okuduğu herşeye inananlar,
2-Okuduğu hiçbirşeye inanmayanlar,
3-Okuduklarına eleştirel bir gözle yaklaştıktan sonra bir yargıya varanlar.
Birinci ve ikinci türden okuyucuların çok olduğunu ancak üçüncü tür okuyucuların az olduğunu, gerçek anlamda okuyucunun ise üçüncü tür okuyucular olduğunu belirtiyor Hitler.
Benim de bu kitabı okuyacaklara nacizane tavsiyem; üçündü türden bir okuyucu gibi okumaları olacaktır.
05.12.2003

Marx ve Engels’in teorilerini uygulamaya geçiren kişi olarak Lenin kuşkusuz dünya tarihinde önemli bir yere sahip. Bu eseri okurken beklediğim; Lenin’i hangi koşulların ortaya çıkardığı ve zamanın koşulları içinde çarı devirmeyi nasıl başardığıydı. Kitap bu konuda hep Lenin’in dehasını ve karizmatik liderliğini ön plana çıkarmaya çalışmış, dolayısıyla eser biyografiden çok methiyeye dönmüş fakat yine de pek çok hassas bilgiyi kitaptan edinmek mümkün. Bu nedenle dönemin koşullarına bakıldığında 1905 yılında çarın askerlerinin, sıkıntılarını anlatmaya çalışan bin kişiyi yaylım ateşi açarak öldürmesi, beşbin kişiyi de yaralaması çar ile halk arasında nasıl bir diyolog bulunduğunun kanıtı oluyor zaten. Bir karşılaştırma olarak dikkate alındığında, İran’da şah döneminde halka uygulanan baskı ile, Rusya’da çar döneminde halka uygulanan baskının çok benzerlik gösterdiğini ve her ikisinin de devrimle sonuçlandığını görüyoruz. Eserde en çok dikkatimi çeken konu ise komünist devrimden sonra 1921 yılında Lenin’in uygulamaya koymaya çalıştığı (YEP) Yeni Ekonomi Politikası oldu. Buna göre Lenin bu büyüklükteki bir ülke ekonomisinin merkezi idare ile yönetilemeyeceğini anlayıp çiftçilerin kullanacakları toprakların kendi mülkiyetlerine bırakılmasının düşünülüyor olması. Komünist parti içinde pek çok kişi, bunun liberalizme dönüş anlamına geleceği gerekçesiyle bu fikre karşı çıkıyor. Zaten Lenin’in sağlığı da 1918 yılındaki suikastte aldığı kurşun yaraları sebebiyle iyice bozulup felç durumuna geldiğinden bu planını devreye sokamıyor. Sovyetler Birliğinin kuruluş öncesinde Lenin, “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” kavramını ön plana çıkarıyor ancak Sovyetler Birliğinin bu kavrama ne kadar uygun davrandığını da okuyucuların taktirine bırakıyorum.
Son olarak Lenin’in Stalin hakkındaki düşünceleri çok ilginç; çok kaba olduğunu ve saygıdeğer bir kişi olmadığını söylüyor Stalin’in. Fakat Stalin Lenin’in ölümünden sonra, kendini düzelteceğine söz veriyor ve KP genel sekreteliğine getiriliyor.
Son Gezdikleriniz
Böğürtlen Kışı